GERÇEK BIR KAHRAMAN...
Besim Ömer elinde mektup zarfları Cağaloğlu'nun yolunu tutar. Postacı yine yanlış mektuplar atmıştır, kapı aralığından... Mektup zarflarına bir göz attığımızda üstlerinde "Besim Ömer" yazdığını okuruz, nefes nefese...
Nefes nefese diyorum, çünkü bu Besim Ömer'e yetişmek hiç de kolay değildir. Öyle hızlı yürümektedir ki, sanki arkasından atlı koşturuyor. Oysaki, beş yaşına kadar yürümek şöyle dursun, ayağa bile kalkamamıştır. Yürümeyi geç öğrenmenin hırsından olsa gerek, Besim Ömer Bey'i durdur durdurabilirsen... Evet!.. Bir daha baktım, mektup zarflarının üstünde "Besim Ömer" yazıyor! Yanlışlık nerede mi?.. O yıllarda iki Besim Ömer yaşamaktadır İstanbul'da: Biri, Doktor Besim Ömer, öteki ise ünlü atlet Besim Ömer... Ülkemizi uluslararası müsabakalarda başarıyla temsil eden Besim Ömer Koşalay , adaşının mektuplarının kendi adresine getirilmesine o kadar üzülmüştür ki, "Koskoca Besim Ömer Paşa kim, ben kimim?" diyerek bu yanlışlığa bir son vermek için adını "Ömer Besim" olarak değiştirmiştir.
Yağmurlu bir gece, Besim Ömer Paşa'nın Cağaloğlu'ndaki evinin kapısı öylesine yumruklanır ki, sokak kedileri gizlendikleri yerde iki büklüm olurlar. Doktor Besim Ömer Bey, kapıyı açtığında karşısında saray askerlerini görür. Besim Ömer'in bindirildiği at arabası İstanbul sokaklarında akortsuz bir piyanonun tuşlarında yol alır gibi geçerek sarayın Harem kapısının önünde durur... Padişahın gözdelerinden olan bir kadın o gece doğum yapmaktadır... Doğumun zorlu olacağı ebeler tarafından söylenince Fransa'ya başvurulmuş, Fransız uzmanlardan "İstanbul'da Besim Ömer varken, bize ihtiyaç yoktur" yanıtı alınmıştır. Doğumu başarıyla gerçekleştiren Besim Ömer, böylelikle Osmanlı Haremi'ne giren ilk kadın doğum doktoru unvanını da alır.
Gülhane Parkı, tarihimizde birçok yeniliğe sahne olmuştur. Gülhane Hatt-ı Hümayunu Mustafa Reşit Paşa tarafından burada okunmuş, ilk Atatürk heykeli bu parkın içine, Sarayburnu kıyısına konmuştur. 1892 ise yalnızca Topkapı Sarayı'nın dış bahçesi olan bu parkın tarihinde değil, ülkemizin aydınlanma tarihinde çok önemli bir yıldır. Bu yılda, Besim Ömer Paşa tarafından Gülhane Parkı'nda ilk doğumevi (Viladethane) açılmıştır. Oysa o dönemlerde kadınlar evlerde ebeler yardımıyla doğum yapıyorlardı. Bu yüzden, bilime sırtını dönen çevreler Besim Ömer Paşa'yı "Piçhane" kurmakla suçlarlar... "Öyle ya, hangi kadın gider de doğum yapar, Besim Ömer Paşa'nın hastanesinde!?. Doğacak çocuğun babası belli olmayan!.."
Besim Ömer Paşa, tıp eğitimini İstanbul'da birincilikle tamamladıktan sonra Paris'e gitmiş, orada da kadın doğum konusunda dört yıl eğitim almıştır. 1891 yılında İstanbul'a geri döndüğünde, doğum esnasında ölen kadınlar, sakat kalan çocuklar konusunda bir an önce bir şeyler yapma konusunda kararlıdır. Dönemin padişahı II. Abdülhamit , doğumevini reddetse de, Besim Ömer Paşa insan hayatının en önemli, en güzel anı olan doğum olayının hatalar sonucunda kâbusa dönüşmemesini istiyor ve bu gerçeğin yolunda karşısına çıkacak ham taşları yontacak gücü kendisinde görüyordu.
Gülhane Parkı'nda bulunan Askeri Tıbbiye'nin yanındaki "üç oda ve bir sofa" dan oluşan küçük bir binada "gizli" olarak açılan ilk doğumevine doğum yapacak kadın bulmak için kolları sıvayan Besim Ömer Paşa, gerçeği bulma yolunda en büyük güç olan yazıyı kullanır. Besim Ömer Paşa gazetelerde yazdığı yazılarla bilimin çatısı altında yapılacak doğumun yararlarını halka anlatır ve cehalete karşı büyük bir savaş başlatır. Tüm bunları yaparken, doğumevinde görev yapacak doktorları, hemşireleri de eğitmekte, adeta büyük bir sağlık ordusu hazırlamaktadır. Besim Ömer Paşa'nın hakarete uğradığı, kimileri tarafından "şeytan" ilan edildiği ve bir gün doğumevinin kapısında taşlanırken, içeri girmesini söyleyen öğrencilere, "Bunların karşısında bir adım dahi geri atmayacaksınız" dediği dilden dile anlatılır... Tıbbiye son sınıf öğrencilerinin altışar kişilik gruplar halinde 24 saat nöbet tuttuğu ilk doğumevi tahmin edebileceğiniz tüm zorluklara karşı gelmeyi başarmış ve kendini topluma kabul ettirmiştir. 17 yıl hizmet veren, içinde Besim Ömer Paşa gibi bir devi barındıran bu küçük bina 1909 yılında terk edilir... Doğumevi, II. Meşrutiyet'in getirdiği soluklanma fırsat bilinerek Kadırga'da inşa edilen daha büyük bir binaya taşınır.
Milletin gerçek kahramanları...
Eğer bir gün yolunuz Gülhane Parkı'na düşecek olursa, koca ağaçların altında yürürken etrafınızı iyice dinleyin... Besim Ömer Paşa'nın doğumevinden yükselen seslere kulak verin... Yaşamı kurtarılan annelerin mutluluktan ağlayışlarını, sapasağlam doğan bebeklerin dünyaya merhaba diyen çığlıklarını duyacaksınız. Günümüzde kadınlar bilimin ellerinde doğum yapmakta, erkekler bilimin kapısı önünde baba olmanın müjdesini beklemektedirler. "Bu millet her şeyi hazır aldı, bu yüzden kıymetini bilmiyor" sözü çok yanlıştır. Biz, gerçeğe ulaşma yolunda çok büyük bedeller ödedik, hâlâ da ödüyoruz. Sorun şudur ki, ödenen bedelleri unuttuk. Doğumhanelerin kapısı önünde yaşanan mutlulukların bedelini de Besim Ömer Paşa ödemiştir. Bilimin ışığı altında anne olan her kadının, bilimin eşiğinde baba olmayı bekleyen bu toplumdaki her erkeğin Besim Ömer Paşa'ya bir teşekkür borcu vardır. Ülkemizde kahraman diye elleri kanlı katiller sunuluyor topluma... Oysa, bu milletin gerçek kahramanları Besim Ömer Paşa gibi bilim insanları, sanatçılarıdır. Kahraman olmak için ille de "kan" gerekiyorsa kabul... Besim Ömer Paşa'nın da elleri doğumevinde her gün kan içindeydi!..
Kaynak: Sunay Akın
Ülkemizde çağdaş doğum biliminin öncüsü olan
PROF. DR BESİM ÖMER AKALIN (BESİM ÖMER PAŞA) 'nın hayatı >>
Bu sitedeki yazıların her hakkı saklıdır, izinsiz kullanılamaz: Yasal uyarı
Yazıların her hakkı saklıdır, izinsiz kullanılamaz. devamı >>