PELVİMETRİ

Pelvimetri kısaca kadın pelvisindeki kemik yapıların normal doğuma uygunluk açısından değerlendirilmesidir.

Pelvis çeşitli kemiklerin birleşmesinden oluşur ve pelvik girim, orta pelviks, pelvik çıkım şeklinde üç önemli açıklık içerir. Ayrıca kadınlarda pelvis yapısal olarak 4 çeşittir (Coldwell-Moloy sınıflaması): Jinekoid pelvis, android pelvis, andropoid pelvis, platipelloid pelvis.
- Jinekoid pelviste pelvik girim oval şekildedir ve bu pelvis yapısına sahip kadınlar normal vajinal doğum açısından en şanslı grubu oluştururlar. Spina iskiadikalar siliktir.
- Platipelloid pelvis yassı şekildedir. Pelvisin ön-arka çapı transvers çapına göre kısadır. Normal doğum için en uygunsuz pelvis budur. Derinde transvers duruş görülebilir.
- Android pelvis tipinde pelvik girim kalp şeklindedir, buna erkek tipi pelvis yapısı da denir. Spina iskiadikalar belirgindir.
- Andropoid pelvis tipinde pelvisin ön-arka çapı transvers çapından daha uzundur. Yüksekte düz duruş görülebilir.

Pelvimetri el muayenesi ile ve radyolojik görüntüleme yöntemleri, bilgisayarlı tomografi, MR, ultrasonografi ile değerlendirilebilir. Ayrıca bu amaç için üretilen ve "pelvimetre" denilen aletler geçmiş yıllarda yaygın kullanılmıştır.

Klinik pelvimetri
- Klinik pelvimetri pelvis yapısındaki bazı uzunlukların ve açıların el muayenesi ile değerlendirilmesidir. Klinik pelvimetride değerlendirilen yapılar:
- Conjugara diagonalis: Pubis kemiğinin altından sakral promontoryuma kadar olan mesafedir, orta parmak ve işaret parmağı bu düzlem boyunca uzatılarak mesafe ölçülür. Conjugata diagonalis 11.5 cm'den küçük olmamalıdır.
- Sakral konkavite
- Spina ischiadica'ların belirginliği ve aralarındaki mesafe
- Pubis altı açı
- Sakrokoksigeal eklem

Pelvimetre kullanılarak yapılan ölçümler (Eksternal pelvimetri)
Pelvimetre denilen aletler yardımıyla pelvis büyüklüğü dışarıdan değerlendirilerek yorumlanır.
Eksternal konjugat ölçümü, interspinal mesafe, interkristal mesafe gibi ölçümler yapılır.

X-ray pelvimetri
Pelvis kemiklerinin röntgen ışınları ile direk grafi yardımıyla görüntülenmesidir. Burada kemikler arasındaki mesafe ve açılar değerlendirilir. 1960-70'lerden sonra fetusun röntgen ışınlarından zarar görmesi riski nedeniyle kullanımı yaygın olarak bırakılmıştır. Yapılan çalışmaların bir kısmı doğum şeklini veya CPD varlığını öngörmede başarılı olmadığını göstermiştir.
2013 yılında Washington Üniversitesi'nde yapılan bir araştırmada x-ray pelvimetrinin klinik muayeneye ek olarak kullanıldığında doğum şeklini öngörmede faydalı olabileceği bildirilmiştir (kaynak).
2006 yılında Fransa'da yapılan bir çalışmada daha önce sezaryen geçirmiş olan 1190 gebe sonraki doğumlarında vajinal yolla doğumu denemek üzere değerlendirilmiştir. Transvers diameter ölçümü 12 cm altında olan gebelerde vajinal dğum oranında belirgin azalma gözlenmiştir ve normal doğumuma izin verilebilecek eski sezaryenli vakaları seçme konusunda x-ray pelvimetrinin faydalı olabileceği bildirilmiştir (kaynak).
2012 yılında Nijerya'da yapılan bir çalışmada x-ray pelvimetri doğum şeklini öngörmede faydalı bulunmuştur (kaynak).

Ultrasonografik pelvimetri
Bu yöntemde röntgen ışınları kullanılmaması ve uygulamanın kolay olması bir avantajdır. Ultrasonografi abdominal, transvajinal veya transperineal olarak uygulanabilmektedir. Fetusun başının çapı ile pelvik kemikler arasındaki mesafe karşılaştırılır.
Ülkemizde bu konuda 2005 yılında yapılan bir araştırmada transvajinal ultrasonografi ile orta pelvik transvers ve ön-arka çapları ölçülmüş ve sefalopelvik indeks hesaplanmıştır. Sefalopelvik indeksin CPD ve normal yolla doğurabilecek hastaları öngörmede faydalı olduğu bildirilmiştir (kaynak).

Bilgisayarlı tomografi (BT, CT) pelvimetri
İlk kez 1982’de Federle ve ark. tarafından pelvimetri için kullanıldı. Direk grafi gibi röntgen ışınları kullanıldığı için günümüzde rutin olarak uygulanmamaktadır.

MR Pelvimetri
İlk kez 1985 yılında Stark ve arkadaşları tarafından uygulanmıştır. MRI'ın avantajı anne ve bebek ile ilgili hem kemik hem yumuşak dokuların incelenebilmesidir. Ayrıca iyonize radyasyon içermez.
2005 yılında yapılan bir çalışmada MRI pelvimetrinin distosi öngörme konusunda faydalı olduğu ifade edilmiştir (kaynak).

EK BİLGİLER:
- Pelvisin en dar yeri aynı zamanda orta pelvisin en dar yeri interspinöz mesafedir (spina iskiadikalar arası mesafe). Yaklaşık 10 cm'dir.
- Pelvik girimin en dar çapı conjugata vera obstetrikadır. Simfizis pubisin iç yüzü ile promontoryum arasındaki mesafedir.
- Pelvik girimde el muayenesi ile ölçülen çap conjugata vera diagolanistir, Simfizis pubisin alt kenarından promontoryuma kadar uzanan çaptır.
- Promontoryum ile simfizis pubisin üst kenarı arasındaki mesafe conjugata vera anatomika olarak adlandırılır.
- Fetal baş çaplarından en küçük olan bitemporal çaptır (transvers çap).
- Fetal başın en büyük çapı oksipitomental çaptır. Oksiput ile çene ucu arasındaki mesafedir.
- Suboksipitobregmatik çaptan geçen çevre fetal başım en küçük çevresidir. Normal doğum açısından bu çap çok önemlidir.


İlgili Konular:
Baş Pelvis Uygunsuzluğu (CPD)
- Distosi (Zor Doğum),
- Normal Doğum
Gebelikte Çatı Muayenesi Nedir? Nasıl Yapılır?
Tamamını >>

BAŞ PELVİS UYGUNSUZLUĞU (BPU, CPD)

Baş pelvis uygunsuzluğu (uyuşmazlığı, uyumsuzluğu) (BPU, CPD) nedir?

Anne karnındaki fetusun başı ile annenin doğum kanalını oluşturan pelvik yapılar arasındaki boyutsal ve şekilsel uygunsuzluğa baş pelvik uygunsuzluğu nedir. Pelvik yapı ile kastedilen başlıca kemik yapısıdır yani annenin kalça eklemlerini  ve doğum kanalını çevreleyen kemiklerdir. Ancak doğum kanalı sadece kemik yapılar ile çevrili değildir, buradaki yumuşak doku ve kas yapısı da doğum kanalının şeklini yapısını etkileyebilir, bu nedenle baş pelvis uygunsuzluğu tanımına bunlar da dahildir.
(CPD = Cephalopelvic Disproportion)
Uygunsuzluk (uyuşmazlık) ile kastedilen ise boyutsal veya pozisyonel uygunsuzluktur. Yani ya bebeğin başı annenin doğum kanalına göre büyüktür veya baş doğum kanalına olması gerekenden farklı bir pozisyonda girmektedir veya annnenin pelvik yapısı şekilsel yapı olarak anormaldir. Her iki durum da başım doğum kanalında ilerlemesini ve doğumu zorlaştırır veya tamamen engeller. Rikets hastalığı ve travma sonucu kırıklar gibi kemik hastalıkları da kalça kemiklerinin şeklini bozarak CPD'ye neden olabilir.

Sıklığı değişik oranlarda bildirilmekle beraber ortalama tüm doğumların %1-10'ında rastlanan bir durumdur. Bir doğumunda baş pelvis uygunsuzluğu (BPU, CPD) tanısı konulan bir anne daha sonraki doğumlarında normal doğum yapabilir. Her doğumda bebeğin başı ve pelvik yapı uyumu farklı olabilir.

Tanı:
Baş pelvis uygunsuzluğu tanısı koymak için eski yıllarda ve günümüzde kullanılan yöntemler:
- Muayene: El ile muayenede fetal başın ve annenin pelvik yapısının değerlendirilmesi tanıda en önemli kriterdir. Bu muayenede başın büyüklüğü, duruşu, asinklitizm, anneni pelvik kemik yapıları ve pelvis girimi ile çıkımındaki açıklık değerlendirilir.
- Ultrasonografik pelvimetri: Pelvis çap ölçümleri ile fetal başın çap ölçümlerini karşılaştırır.
- X ray pelvimetri: Röntgen ışınları fetus açısından zararlı olabileceği için çok eski yıllarda bu yöntem terkedilmiştir. Günümüzde hiç kullanılmamaktadır.
- MR görüntüleme gebelikte sakıncalı olmamasına rağmen pratikte uygulanması (özellikle doğum başladığında) çok zor olduğu için kullanılamamaktadır.
- CT (bilgisayarlı tomografi): İyonize radyasyon içeren bir yöntem olduğu için kullanılmamaktadır.

Kemik pelvisi oluşturan yapılar:
- Pubik kemikler
- Sakrum
- Koksiks
- İlium ve ischium kemikleri doğum kanalınınm dış tarafında bulunurlar

Baş-pelvis uygunsuzluğunda sezaryen ameliyatı uygulanması:
 Baş pelvis uygunsuzluğu normal vajinal yolla doğuma engel olan bir durum olduğundan sezaryen ile doğum uygulanması gerekir. Sezaryen ameliyatının uygulanamadığı çok eski yıllarda baş pelvis uygunsuzluğu nedeniyle aşırı uzayan doğumlar nedeniyle anne ve bebek ölümleri çok fazla sayıda gerçekleşmiştir. Kesin olarak ilerlemeyen bir doğum eylemine sezaryen ile (veya kraniyotomi veya simfizyotomi ile) müdahale ederek doğum sonlandırılmazsa anne bebek ölümü dahil çok ciddi komplikasyonlar meydana gelebilir.

Erken yaşta hamile kalmak yani bir kızın adet görmeye başlamasından sonraki özellikle 3-5 yıl içerisinde hamile kalması CPD riskini arttırır. Çünkü bu yıllarda pelvik kemikler hala gelişmeye devam etmektedirler ve tamamen olgunlaşmış yapıda değildir. Özellikle gelişmekte olan fakir ülkelerde iyi beslenememe nedeniyle genç kızların kemik pelvik yapıları da kısa ve uygunsuz şekilde olmaktadır. Bu ülkelerde erken yaşta hamile kalma nedeniyle CPD ve buna bağlı birçok komplikasyon (fistül gibi) sık oluşmaktadır.

Baş pelvis uygunsuzluğu ve buna bağlı "ilerlemeyen doğum eylemi" tüm dünyada anne ölümlerinin %8'inden sorumludur. (Kaynak: World Health Organisation. The World Health Report 2005)

Baş pelvis uyuşmazlığına bağlı gelişebilecek komplikasyonlar:
- Fetal anoksi ve ölüm
- Anne ölümü (Daha çok kanama ve enfeksiyona bağlı)
- Uterin atoni ve aşırı postpartum kanama
- Puerperal enfeksiyonlar
- Vezikovajinal fistül
- Rektovajinal fistül
- Kronik pelvik ağrı
- Uterin rüptür (özellikle multigravidalarda)


İlgili Konular:
- Distosi (Zor Doğum)
- Omuz Distosisi
- Normal Doğuma Engel (Sezaryen Gerektiren) Durumlar
- Normal Doğum
Gebelikte Çatı Muayenesi Nedir? Nasıl Yapılır?
Pelvimetri
Tamamını >>

HAMİLELİKTE DONDURMA YEMEK ZARARLI MI?

GEBELİKTE DONDURMA YEMEK ZARARLI MI?
Hamileler tarafından özellikle yaz aylarında en sık merak edilen ve sorulan konulardan birisi dondurma tüketimi konusudur. Hamileler dondurma yiyebilir mi? Hamileler dondurma yemeli mi, yemek zorunda mı? Hamilelikte dondurma anne karnındaki bebeğe zarar verir mi? Dondurma bebeğin üşümesine sebep olur mu, dondurma fazla yiyince bebek üşür mü? gibi çok çeşitli formlarda sorular hamileler tarafından merak edilebilmektedir.

Özet olarak: Dondurma hamileler ve diğer insanlar için belirli miktarda tüketildiğinde zararsız olan en masum tatlı besinlerden birisidir. Ancak her besin gibi gereğinden fazla tüketildiğinde başta aşırı kilo alımı olmak üzere çeşitli zararları da beraberinde getirebilir. Hamileler açısından içerdiği maddeler veya soğuk olmasından ötürü özel bir önem arzetmez, hamilelere özel bir zararı yoktur. Dondurma diğer insanlar için nasıl değerlendiriliyorsa hamile kadın ve karnındaki bebek için de aynı şekilde değerlendirilir.

Dondurma yersem bebek üşür mü? Bebeğe zarar verir mi?
Nadiren hamile bayanlar tarafından merak edilen bir sorudur? Alınan bütün yiyecekler ve içecekler öncelikle annenin midesine, barsaklarına geçer, barsaklarda sindirim sonucu emilen maddeler annenin kanına geçer ve anne kanından da plasenta (bebeğin eşi) yardımıyla bebeğe gerekli maddeler iletilir. Yani hiçbir yiyecek veya içecek direk olarak bebeğe gitmez veya rahime gitmez. Dolayısıyla soğuk veya sıcak yiyeceklerin rahim ve bebek etrafında etki oluşturması bebeği üşütmesi veya sıcaklatması imkansızdır. Zaten anne tarafından alınan besinler soğuk veya sıcak olsa da mideye ulaştıktan kısa süre sonra normal vücut ısısına ulaşır.

Hamilelerin dondurma tüketiminde dikkat etmesi gerekenler:
- Haftada 1-2 kereden fazla dondurma tüketilmemelidir, aşırı kalori alımından dolayı anne ve bebeğin normalin üzerinde kilo almasına neden olabilir. Hamilelilkte aşırı kilo almanın zararları hakkında detaylı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
- Bir seferde 1-2 kaşıktan fazla miktarda tüketilmemelidir.
- Hamileler kalsiyum ihtiyacını süt ve yoğurt gibi süt ürünlerinden karşılamalıdır, dondurmadan değil. Bu konuda ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
- Besin zehirlenmesi gibi durumlarla karşılaşmamak için son kullanma tarihi geçmemiş ve hijyen kurallarına uyan güvenilir yerlerden alınarak tüketilmelidir.
- Pastörize edilmemiş sütlerle yapılan dondurmalardan listeria enfeksiyonu meydana gelebilmektedir! Buna dikkat edilmelidir.
- Yediğiniz dondurmanın artan kısmını buzdolabında veya derin dondurucuda saklayarak daha sonra tekrar tüketmeyin. Bu şekilde bakteri üremesi ve enfeksiyonlar meydana gelebilir. Satın aldığınız dondurmayı bir seferde tüketin.


İlgili Konular:
- Hamilelikte Beslenme
- Yaz Aylarında Hamilelik
Hamilelikte Kalsiyum İlacı ve Süt, Yoğurt Tüketimi
- Hamilelikte Faydalı Ve Zararlı Besinler
Tamamını >>

DİSTOSİ (ZOR DOĞUM)

Distosi (dystocia) özetle doğumun anormal ve zor olması anlamına gelir. Zor doğum veya anormal doğum, uzamış doğum, uzamış doğum eylemi, uzamış eylem, anormal eylem gibi isimler verilir. Doğumu zorlaştıran, doğumun gerçekleşme süresini uzatan, normal doğumun gerçekleşmesini engelleyen durumlara distosi denir. Bütün doğumların yaklaşık %10-20'sinde distosi ile karşılaşılır.

Distosi (zor doğum) nedenine göre üçe ayrılır:
1. Pelvik darlık (annenin doğum kanalında darlık) nedeniyle oluşan distosiler
2. Fetusu pozisyon, duruş ve gelişimsel anomalilerine bağlı distosiler: Fetusun makat veya transvers durması, başın asinklitik durması, başın defleksiyonu, oksiput posterior geliş, alın gelişi, yüz gelişi, bebeğin kilosunun çok fazla olması veya bebeğin başının karnının bazı anomalilerden dolayı aşırı büyük olması (hidrosefali, anensefali), ikiz doğumlarda kilitlenme
3. Uterin disfonksiyona bağlı distosiler: Uterusun kasılması doğumun ilerlemesi için itici güçtür, buradaki anormallikler doğumun ilerlemesinde yavaşlama veya duraklamaya neden olabilir. Hipotonik disfonksiyon, hipertonik disfonksiyon şeklinde görülebilir. Uterin disfonksiyon varlığında yani rahim kasımlamalarının yeterli ve uygun düzende gerçekleşememesi durumunda servikste yeterince açılma ve silinme meydana gelemez.

Omuz distosisi:
Doğumun son aşamasında yani bebeğin başının doğması sırasında omuzların annenin pelvik kemikleri arasında sıkışarak doğamaması olayıdır. Omuz takılması ismi de verilir. Bu konu hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Distosi (anormal doğum eylemi) için risk faktörleri:
- İleri anne yaşı
- Makrozomi
- Pelvik darlık
- Oksiput posterior pozisyon
- İlk doğum (nulliparite) : Omuz distosisi için multiparite risk faktörüdür.
- Kısa boy (150 cm'den kısa)
- Postterm gebelik (Günaşımı)
- Obezite, gebelikte aşırı kilo almak
- Daha önce zor doğum yapanlar (distosi öyküsü)
- Epidural analjezi uygulanması
- Aşırı sedasyon uygulanması

Distosi ile ilgili maternal komplikasyonlar:
- Uterus rüptürü
- Postpartum kanama
- Doğum kanalı, vajina ve serviks laserasyonları
- Rektovajinal ve vezikovajinal fistüller
- Doğum kanalında ve pelviste hematomlar
- Koryoamnionit
- Postpartum enfeksiyon
- Uterin atoni
- pelvik taban hasarı
- Peroneal sinir hasarı (doğum masasında uzun süre kalmaya bağlı bacaktaki sinire bası nedeniyle)

Distosi ile ilgili fetal komplikasyonlar:
- İntrakranial kanama, intraventriküler kanama, subdural kanama
- Sefal hematom
- Kaput suksadeneum
- Klavikula, humerus ve femur gibi kemik kırıkları
- Kafatası kırıkları
- Brakial pleksus sinir yaralanmaları
- Fasial sinir yaralanması
- Fetal ölüm

Uzamış doğum eylemi süresi (Doğumun duraklaması):
Annenin sancılarının başlamasından bebeğin tamamen doğmasına kadar geçen doğum süreci çeşitli evrelere ayrılır, bu evreler hakkında detaylı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Burada belirtiler sürelerin normal sınırların üzerine çıkması durumunda doğum eyleminin uzaması veya duraklaması tabiri kullanılır ve distosi olduğuna dair belirtidir.
Uzamış doğum eylemi kriterleri:
- Latent fazın ilk doğumlarda 20 saat, sonraki doğumlarda 14 saatten uzun sürmesi uzamış latent faz olarak adlandırılır.
- Doğum eyleminin aktif fazında ilk doğumlarda saatte en az 1.2 cm, sonraki doğumlarda saatte en az 1.5 cm servikal açılma olmalıdır. Bu değerlerin altında olması doğumun yavaş ilerlediğini veya durakladığını gösterir. Sefalopelvik uyumsuzluk (CPD, BPU) yani annenin pelvik kemikleri ve bebeğin başı arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanabilir.
- İlk doğumlarda bebeğin baş seviyesi saatte en az 1 cm, sonraki doğumlarda saatte en az 2 cm iniş göstermelidir.
- Tam açıklık olduktan sonra fetusun doğumuna kadar geçen süre (doğumun 2. evresi) nulliparlarda ortalama 50 dk, multiparlarda ortalama 20 dk sürer. Bu evrenin nulliparlarda 2 saatten fazla sürmesi, multiparlarda 1 saatten fazla sürmesi anormaldir. Spinal anestezi uygulanmışsa bu süre nulliparlarda 3 saat, multiparlarda 2 saat olarak sınır alınır.

Bütün sezaryenlerin yaklaşık %30 kadarı distosi nedeniyle gerçekleşmektedir. En sık sezaryen endikasyonu distosidir.

İlgili Konular:
- Omuz Distosisi
- Baş Pelvis Uygunsuzluğu
- Makat Prezentasyon
- Normal Doğuma Engel (Sezaryen Gerektiren) Durumlar
- Normal Doğum
- Malprezentasyonlar
Tamamını >>

ANNE ÖLÜM ORANI

Anne ölümü nedir?
Dünya Sağlık Örgütü anne ölümünü şu şekilde tanımlamıştır:
Gebeliğin herhangi bir döneminde ve doğumdan (veya gebeliğin bitiminden) sonraki 42 gün içerisinde gebeliğe bağlı nedenlerle meydana gelen ölümlerdir. Bu tanımda annenin ölüm sebebi gebeliğe direk olarak bağlı bir neden veya gebelik nedeniyle bir hastalığın şiddetlenmesine bağlı nedenler veya gebeliğin yönetimi, verilen tedavi yöntemleri ile ilgili nedenler olabilir.  Tanımda gebeliğin "yeri ve süresinden bağımsız olarak" ifadesi yer almaktadır. Kazara ve tesadüfen olan anne ölümleri bu tanımın dışında kalmaktadır.

Anne ölüm oranı (maternal mortality ratio): Belli bir zaman diliminde anne ölümü sayısının canlı doğum sayısına oranıdır. (100 bin canlı doğum başına düşen anne ölüm sayısı)
Anne ölüm hızı (maternal mortality rate): Anne ölüm sayısının doğurganlık çağındaki kadınların sayısına oranıdır. (15-45 yaşındaki kadınlar)

Doğrudan Anne Ölümü:
Hamilelik dönemi ve doğumdan sonraki 42 gün süresince gebeliğe bağlı doğal komplikasyonlar veya yapılan müdahaleler neticesinde yani direk gebelikle ilgili patolojilere bağlı olarak meydana gelen komplikasyonlardan kaynaklanan  ölümlerdir.

Dolaylı Anne Ölümü:
Hamilelikten önce annede var olan bir hastalığın gebeliğin etkisiyle şiddetlenmesi neticesinde meydana gelen anne ölümleridir. (Örneğin hamilelikten önce olan bir kalp kapak hastalığının gebeliğin etkisiyle şiddetlenmesi ve ölüme neden olması)

Geç Anne Ölümü:
Doğumdan veya  düşüklerden sonraki 42. gün ile bir yıla kadar olan zaman diliminde doğrudan veya dolaylı  nedenlerle meydana gelen anne ölümleridir.

Tesadüfî Ölümler:
Gebelik, doğum, doğum sonrası 42 gün içerisinde meydana gelen gebeliğin herhangi bir etkisine bağlı olmayan ölümlerdir. Örneğin kaza, yaralanma,  intihar, zehirlenme vb.

Dünya Sağlık Örgütüne göre 2008 yılında 358.000 anne ölümü gerçekleşmiştir. Bu ölümlerin %60'ı doğum sonrası dönemde meydana gelmiştir. Doğum sonrası ölümlerin %45'i doğumdan sonraki ilk 24 saat içerisinde meydana gelmiştir. %65'i ilk bir hafta içerisinde meydana gelmiştir.

Dünyada anne ölümlerinin en sık görüldüğü bölgeler Afrika ve Güney-doğu Asya bölgeleridir, anne ölümlerinin yaklaşık yarısı bu bölgelerde meydana gelmektedir.Gelişmekte olan ülkelerde çok daha fazla görülmektedir. Anne ölümü bir ülkenin gelişmişlik düzeyi ile ve sağlık hizmetlerine ulaşma başarısı ile doğrudan orantılıdır.

Anne ölüm nedenleri:
- Aşırı kanama
- Enfeksiyonlar
- Preeklampsi ve eklampsi
- Distosi (Zor doğum)
- Güvenli olmayan düşükler
- Tromboembolik olaylar
- Amnion Sıvı Embolisi
- İndirekt nedenler

Dünya Sağlık Örgütüne göre.
- Her gün yaklaşık 800 kadın gebeliğe ve doğuma bağlı önlenebilir nedenlerle kaybedilmektedir.
- Anne ölümleri kırsal ve fakir bölgelerde daha yüksektir.
- 15 yaş altındaki adolesan gebeliklerde anne adayı ileri yaşlardaki gebeliklere göre komplikasyonlara ve anne ölümüne karşı daha fazla risk atındadır.
- 1900 ve 2010 yılları arasınnda anne ölüm oranı yaklaşık %50 oranında azalmıştır. Gebelik sırasında ve doğum öncesi, doğum sonrası bakım imkanları anne ölümlerini azaltmakta çok önemlidir.
- 2010 yılında Dünyada gebelik sırasında veya doğumdan sonra 287.000 anne ölümü  meydana gelmiştir.

Anne ölüm oranının artmasına neden olan faktörler:
Bazı ülkelerde anne ölüm oranlarının diğerlerinden yüksek olmasından rol alan başlıca nedenler şunlardır:
- Anne adaylarının sağlık hizmetlerine ulaşamayacak kadar uzak ve kırsal alanlarda yaşaması
- Kaliteli sağlık hizmeti verebilecek kalifiye personel sayısının yetersiz olması
- Yoksullluk
- Bilgi eksikliği
- Yöresel kültürel uygulamalar

Dünyada anne ölüm oranı:
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) ve Dünya Bankası (WB) bütün dünyada anne ölümlerini azaltmak amacıyla çalışma başlatmıştır.
Anne ölüm oranlarının azaltılması "Birleşmiş Milletler Binyıl Kalkınma Hedefleri"nden birisidir
(bkz: millennium development goals). Burada 1990 ile 2015 yılları arasında anne ölüm oranının dünyada dörtte üç oranında azaltılması hedeflenmiştir. 2012 yılı itibariyle yayınladıkları raporda henüz amaçlanan hedefe ulaşılamadığını ancak anne ölümlerinin 1990 yılına göre yarıya düştüğünü bildirmişlerdir (bkz: millennium development goals - report 2012). Aynı raporda doğum öncesi bakıma ulaşma ve doğuma sağlık personelinin eşlik etme oranlarında artış olduğu bildirilmiştir.
2012 yılı raporuna göre:
2010 yılında dünyada yaklaşık 297000 anne ölümü meydana gelmiştir, bu 1990 yılına göre %47 oranında azalma olduğu anlamına gelmektedir. Bu ölümlerin %56'sı Sahraaltı Afrika'da ve %29'u Güney Asya'da meydana gelmiştir. 1990 ve 2010 yılları arasında Dünya genelinde anne ölüm oranı (MMR) 400'dan 240'a düşmüştür. Ancak hala gelişmekte olan ülkelerde anne ölüm oranı gelişmiş ülkelere göre 15 kat fazladır.
2012 yılında gelişmiş ülkelerde anne ölüm oranı ortalama: 16 (1900 yılında 26)
2012 yılında gelişmekte olan ülkelerde anne ölüm oranı ortalama: 240 (1900 yılında 440)

Türkiye'de anne ölüm oranı:
Ülkemizde anne ölüm oranı son yıllarda yüksek oranda düşüş göstermiştir ve 2011 yılında 15.5 olarak bildirilmiştir (100.000 canlı doğumda 15.5) (kaynak: sağlık istatistikleri yıllığı 2011).
2012 yılında 64.0 olan oran 2007 yılında 21.2'ye 2011 yılında 15.5'e düşmüştür.
2011 yılı sağlık istatistikleri yıllığında görüldüğü üzere ülkemizde anne ölüm oranı İstanbul (8.4) ve Doğu Marmara bölgesinde en düşüktür (8.7). En fazla Orta Anadolu bölgesindedir (23.9).

Faydalanılan diğer kaynaklar:
http://www.who.int/maternal_child_adolescent/epidemiology/maternal/en/
http://www.who.int/mediacentre/factsheets/fs348/en/
http://www.who.int/healthinfo/statistics/indmaternalmortality/en/
http://data.worldbank.org/indicator/SH.STA.MMRT


İlgili Konular:
- Güvenli Olmayan Düşük Ve Küretaj Anne Ölüm Nedenidir
Tamamını >>



UYARI: Sitedeki bilgiler hastalıkların tanı ve tedavisinde kullanılmamalıdır.
Yazıların her hakkı saklıdır, izinsiz kullanılamaz. devamı >>

"Gebelik ve kadın hastalıkları konusunda ayda 1 milyondan fazla ziyaretçi sayısı ile en çok tıklanan, en geniş içerikli site"