ÇOK FAZLA DOĞUM YAPMAK ZARARLI MI?

ÇOK FAZLA SAYIDA DOĞUM YAPMAK (GRAND MULTİPARİTE)

Doğum sayısı (parite): 20. gebelik haftasından sonra gerçekleşen canlı ve ölü doğumların toplamıdır. Normal veya sezaryen ile gerçekleşen doğumların hepsi dahildir buna. (Great-grand-multipar: 10 ve üzeri doğum yapanlar)
20. gebelik haftasından önceki gebelik sonlanmaları doğum değil düşük olarak adlandırılır. Bunlar doğum sayısına eklenmez.

Grand-multiparite yani çok fazla sayıda doğum yapmış olmak 5 veya daha fazla doğum yapmak anlamına gelir.

Fazla sayıda doğum yapmak ile gebelik ve doğuma ait bazı riskler arasındaki ilişki araştırmalarda her zaman tutarlı sonuçlar vermemiştir (kaynak). Tutarsızlığın sebeplerinden birisi doğum sayısı arttıkça anne yaşının da artmasıdır, anne yaşı arttıkça gebeliğe ait bazı riskler ilk gebelik dahi olsa artmaktadır. Araştırmaların bazıları anne yaşını yeterli derecede düzeltmemiştir. Bazı araştırmalarda ise sosyoekonomik düzey karışıklık yaratan faktör olmuştur, çok doğum yapanlarda sosyoekonomik düzeyin farklı olması sağlık hizmetine zamanında ve hızlı  ulaşma gibi konularda farklılıklara sebep olabilir.  Bazı araştırmalarda ise  çok doğum yapanlarda risk saptanmaması veya  düşük risk saptanması "çok doğum yapanların daha sağlıklı olması" ile açıklanmıştır (healthy person effect). Burada kastedilen şudur: İlk gebeliğinde problem yaşayan kadınlar genellikle çok doğum yapmaktan kaçınırlar; ancak ilk gebeliklerinde problem yaşamayanlar çok doğum yapma kararına daha yatkın olurlar. Bu nedenle fazla doğum yapanlar daha sağlıklı bir popülasyon oluştururlar (kaynak).

Araştırmaların çoğunda fazla sayıda doğum yapmak ile hipertansiyon (preeklampsi), gestasyonel diyabet, zor doğum, erken doğum, yeni doğan yoğun bakım gereksinimi ve perinatal ölüm arasındaki ilişki net ayırt edilememiştir.

Bazı araştırmalarda genç yaşta çok doğum yapanların ileri yaşta az sayıda doğum yapanlardan daha düşük riskte oldukları gösterilmiştir (kaynak). Bu tür araştırmalar doğum sayısından çok anne yaşının belirleyici faktör olduğunu göstermektedir.

Sonuç olarak: Günümüzde araştırmaların çoğunluk kısmında ortak görüş birliği şu şekildedir: Eski yıllarda grand-multiparite gebelik ve doğumla ilgili risklerle ilişkili sanılırken günümüzde bu ilişkiye ait kanıtlar net değildir. Günümüzdeki sağlık hizmetlerine erişim imkanları ve bakım seviyesi de düşünüldüğünde çok fazla sayıda normal doğum yapmanın (5 veya daha fazla doğum) belirgin bir risk getirmediği düşünülmektedir (kaynak). Sezaryen geçiren hastalar bu genellemenin dışındadır ve her sezaryen doğumda risk daha da artmaktadır.

ÇOK SAYIDA SEZARYEN OLMAK ZARARLI MI? RİSKLERİ NELERDİR?
İlk sezaryenden sonra ikinci, üçüncü, dördüncü ve nadiren beşinci hatta daha fazla sayıda sezaryen olan hastalar olabilmektedir. Fazla sayıda sezaryen olmak zararlı mı? Sezaryen sayısı arttıkça hangi risklerde artış olur? gibi sorularla sıklıkla karşılaşılmaktadır.
Sezaryen sayısı arttıkça ameliyat sırasında ve sonrasında karşılaşılan riskler artmaktadır. Kesin bir sınır belirlenmemiş olsa da genel olarak 3. sezaryenden sonrası çok riskli kabul edilir ve zorunlu olmadıkça 3 kere sezaryen olan bir kadının tekrar hamile kalması önerilmez. Ancak daha önceki sezaryenlerde de risk daha az da olsa vardır. Fazla sezaryen ameliyatı geçirenlerde artan riskler hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.


İlgili Konular:
- Kaç Kere Sezaryen Olunur?
- Çok Kere Sezaryen Olmanın Riskleri Nelerdir?
- Gebelikler Arasında Ne Kadar Ara Vermek Gerekir?
- Normal Doğum
- Sezaryen
Tamamını >>

UTERİN PERFORASYON (RAHMİN DELİNMESİ)

Uterin perforasyon (rahmin delinmesi) bazı jinekolojik işlemler ve ameliyatlar sırasında gelişebilen bir komplikasyondur. Ayrıca çok nadiren piyometraya bağlı spontan uterin rüpür vakaları bildirilmiştir (kaynak 1, 2). Uterin rüptür (rahim yırtılması) konusu bu sayfada açıklanan konunun dışında farklı bir konudur ve ayrı bir başlık altında açıklanmıştır, buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Uterin perforasyon yani rahim duvarının delinmesi en sık küretaj, histeroskopi, spiral takılması, endometrial ablasyon, endometrial biyopsi gibi işlemler sırasında meydana gelir. Uterin perforasyon; kanama, mesane yaralanması, barsak yaralanması, büyük damar yaralanması gibi komplikasyonlara neden olabilir. Özellikle servikal dilatasyon ve keskin aletlerle intrauterin manipulasyon esnasında perforasyon meydana gelmektedir. İşlem sırasında aletin fazla ilerlemesi, kanama olması veya nadiren olağan dışı doku parçalarının gözlenmesiyle perforasyondan şüphelenilir.

Özellikle servikal darlığı olan (normal doğum yapmamış), aşırı antevert veya aşırı retrovert olan, postmenopzoal atrofik olan uteruslarda perforasyon riski daha sık olmaktadır. Bu nedenle servikal stenoza bağlı perforasyon riskini azaltmak için servikal dilastayon gerekecek veya histeroskopi yapılacak prosedürlerden bir gece önce vajinal misoprostol uygulanması önerilmektedir.

Uterin perforasyon gelişen hastanın ileri gebeliklerinde uterin rüptür gelişme riski çok düşüktür, bu nedenle bu hastalara rutin sezaryen önerilmez. Ancak rüptür açısından diğer risk faktörleri de varsa (daha önce myomektomi veya sezaryen geçirmiş olmak gibi) elektif sezaryen önerilmektedir. Uterin perforasyon sonrası gelişen gebelik sırasında rüptür oluşan vakalar çok nadiren literatürde bildirilmiştir (kaynak 1, 2). Diğer bir vaka bildiriminde daha önce geçirilen küretaj işlemine bağlı uterin perforasyon alanı sonraki gebelik esnasında fark edilmiştir ve 8 hafta gebelik sırasında yapılan laparotomi ile perforasyon alanı onarılmıştır, gebeliğin devamı sağlanmıştır (kaynak).

Kürtaj sırasında rahmin delinmesi (yırtılması):
Küretaj işlemi sırasında görülen komplikasyonlardan birisidir. Gebelik nedeniyle yapılan küretajlar veya gebe olmayan hastalarda diğer nedenlerle yapılan küretaj işlemleri sırasında meydana gelebilir. Perforasyon yani rahim duvarında yırtılma farkedildiğinde bazen sadece gözlem yeterli iken bazı durumlarda laparoskopi veya açık ameliyat yapılması gerekebilmektedir. Küretaj işlemi ile ilgili diğer risklere buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Belirti olarak hastada kanama, ağrı olabileceği gibi hiçbir belirti de olmayabilir. Güvenli olmayan düşük (unsafe abortion) yani yetkili olmayan kişilerce uygunsuz koşullarda uygulanan küretaj ve gebelik sonlandırma işlemleri de barsak yaralanması gibi kötü sonuçlara neden olabilir (kaynak 1, 2).

Belirtiler:
Uterin perforasyon hiçbir belirti vermeyebilir, bu nedenle bazı durumlarda farkedilememektedir.. Perforasyon anında vajinal kanama, karın ağrısı, abdominal distansiyon, genel durum bozulması, hipotansiyon gibi belirtiler meydana gelebilir. Bu belirtiler perforasyondan günler sonra da başlayabilir.

Tedavi:
Uterin perforasyon olduğu farkedildiğinde bazı durumlarda sadece takip kararı verilirken bazı durumlarda laparotomi veya laparoskopi kararı verilebilmektedir. Bu kararı belirlemede önemli olan hastanın genel durumu, kanama olması veya yaralanan organ gözlemi gibi faktörlerdir. Bazı merkezler hemodinamik olarak stabil olan hastalara gözlem önerirken bazı merkezler her perforasyon şüphesinde laparoskopik gözlem ve gerekirse laparotomi önermektedir. Hemodinamik olarak stabill olmayan ve aşırı kanaması veya organ yaralanması şüphesi olan hastalarda direkt lparoskopi veya laparotomi önerilmektedir.


İlgili Konular:
- Kürtajın Riskleri
- Histeroskopi
- Uterin Rüptür Ve Dehisens (Rahim Yırtılması)
Tamamını >>

GEBELİKLER ARASINDA NE KADAR ARA VERMEK GEREKİR?

İKİ DOĞUM ARASINDA NE KADAR SÜRE OLMALIDIR?

Doğumdan sonra tekrar hamile kalmadan ne kadar ara vermek gerekir? Doğumdan ne kadar sonra tekrar hamile kalınmalıdır? İki çocuk arasında kaç yıl (kaç yaş) fark olmalıdır? gibi sorular doğum yapan ve tekrar gebelik planlayan hastaların en sık merak ettikleri sorulardandır.

Gebelikler arasında ne kadar ara verilmelidir derken belirtilen süre bir doğumun gerçekleştiği günden ikinci gebeliğin başladığı güne kadar geçen süredir (interpregnancy interval, IPI). Her iki gebeliğin başlangıçları arasındaki süre değildir kastedilen.

Yapılan araştırmalarda iki normal doğum arasında geçen süre veya iki sezaryen arasında geçen süre açısından kısa veya uzun ara veren hastalar karşılaştırılmıştır. Araştırmaların bir kısmında optimum sürenin altında da üstünde de risk artışı  (j-shaped) saptanmıştır. Araştırmalar arasında değişiklik olsa da genellikle 2 yıldan kısa aralık olması ve 5 yıldan uzun aralık olması ikinci gebelikte aşağıda belirtilen risklerin artışını göstermiştir. 6 aydan kısa aralıkla meydana gelen ikinci gebelikte risk artışı daha da fazla saptanmıştır.

Dünya sağlık örgütü (WHO) gebelikler arasındaki sürenin 2 yıldan kısa olmasının bazı riskleri arttırdığını bildirmiştir. Bu nedenle 35 yaş altında bir çocuk sahibi olan kadınların ikinci çocuk için en az 2 yıl ara vermelerini önermiştir. 35 yaş üzerinde bir çocuk sahibi olan kadınların ikinci çocuğa gebe kalmadan önce 1 yıl ara vermelerini önermiştir. Sürenin 35 yaş üzerinde 1 yıl olarak belirlenmesinin nedeni yaş ilerledikçe kadınlarda doğurganlık kapasitesinin azalması ve gebelikle ilgili bazı komplikasyonların sıklığında artma olmasıdır.

Gebelikler arası süre kısa olduğunda ikinci gebelikte aşağıda belirtilen risklerde artış izlenmektedir.:
- Annede anemi
- Erken doğum ve PPROM riski gebelikler arası süre kısa olduğunda artar. Gebelik aralıklarının 5 yıldan uzun olması halinde de risk artışı olduğunu bildiren çalışmalar vardır (kaynak 1, 2).
- Konjenital anomali (kaynak 1, 2)
- Düşük doğum ağırlığı, SGA
- Otizm (kaynak)
- Ölü doğum, neonatal ölüm

Erkenden hamile kalan annenin ilk bebeğini emzirmeyi kesmesi de ilk bebeğin anne sütü alma süresini kısaltacağı için olumsuz etki yaratacaktır.

Düşükten sonra tekrar hamilelik için ne kadar beklemeli?
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından bir düşükten sonra tekrar hamilelik için 6 ay ara verilmesi önerilmektedir (kaynak).

Sezaryen doğumlar arasında ne kadar süre olmalıdır?
Sezaryen doğumdan sonra önerilen optimum ara normal doğumdan farklılık göstermez. Bir sezaryenden sonra en az 2 yıl ara verilmesi önerilmektedir.

Anne ve bebek sağlık oranlarıının iyileştirilmesi için gebelikler arası sürenin optimum düzeyde tutulması  amacıyla halkın bilgilendirilmesi ve korunma yöntemlerinin öğretilmesi birçok ülkede uygulanmaktadır. Bu konuda yeterli bilinç düzeyine erişmemiş ve art arda çok kısa aralıklarla gebelik yaşanan ülkelerde anne bebek sağlığı açısından olumsuz etkiler izlenmektedir. Doğum sonrası korunma yöntemleri hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Kaynak: WHO technical consultation on birth spacing

İlgili Konular:
- Doğum Sonrası Korunma Yöntemleri
- Çok Fazla Doğum Yapmak Zararlı Mı?
Tamamını >>

UTERİN RÜPTÜR VE DEHİSENS

UTERİN RÜPTÜR (RAHİM YIRTILMASI)
Uterin rüptür uterus duvarındaki seroza dahil bütün katmanları içeren ayrılmayı, yırtılmayı (rahim yırtılması) ifade eder. Gebelik sırasında anne ve bebek açısından oluşabilecek en tehlikeli komplikasyonlardan birisidir. Aşırı kanama neticesinde anne ve bebek ölümleri meydana gelebilir, mesane yaralanması, histerektomi, neonatal morbidite, intrauterin hipoksi gibi komplikasyonlar meydana gelebilir. Uterin rüptür obstrükte uzamış doğum eylemleri, başarısız operatif doğumlar sırasında izlenebilir. Normal doğum sırasında uterin rüptür (rahim yırtılması) sıklıkla daha önce sezaryen geçiren hastalarda izlenir ancak sezaryen veya başka ameliyatlar nedeniyle skar dokusu bulunmayan uterusta da rüptür meydana gelebilir.
Rahmin delinmesi (uterin perforasyon) farklı bir başlık altında açıklanmıştır, buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Daha önce sezaryen geçiren hastalarda sonraki gebelik sırasında uterin rüptür insidansı yaklaşık %1 oranında bildirilmiştir. Daha önce sezaryen veya myomektomi vb. operasyon geçirmemiş hastalarda uterin rüptür insidansı yaklaşık 5000-20000'de bir bildirilmiştir (kaynak). Az gelişmiş ülkelerde daha sık görüldüğü bildirilmiştir, muhtemel nedenler uzamış doğum eylemlerinin daha sık olması ve doğum servislerine hızlı erişim imkanlarının olmamasıdır.

Daha önce sezaryen geçirmiş hastaların sonraki doğumlarında normal doğum denenmesi (VBAC, sezaryen sonrası normal doğum)  esnasında yaklaşık %1 oranında uterin rüptür meydana gelmektedir (kaynak). Sezaryen ameliyatından sonra geçen süre, fetusun kilosu, uterusun sütur tekniği, anne yaşı, gebelik haftası gibi kriterler ile rüptür riski arasında bildirilen ilişkilerde tutarlılık yoktur. Daha önce geçirilen sezaryende yapılan kesi klasik veya T-insizyon ise VBAC sırasında - rüptür riski en yüksektir (%5-10), daha önce geirilen kesi low-vertikal ise %1, alt segment transvers ise %0.5-1 arasında rüptür riski vardır.

Belirti ve semptomlar: 
Utrerin rüptür esnasında şiddetli karın ağrısı, uterusun aşırı kontraksiyonu veya kontraksiyonda aniden azalma, vajinal kanama, non-reaktif veya deselaratif NST, fetal bradikardi, fetal baş seviyesinde yükselme gibi bulgular izlenebilir. Vajinal kanama her zaman olmayabilir. Şiddetli intraabdominal kanama varlığında bile vajinal kanama az miktarda olabilir. Doğum sonrası kanama ve devam eden ağrı rüptür belirtisi olabilir, nadiren doğumdan günler hatta haftalar sonra rüptüre bağlı kanama gerçekleşebilmektedir (kaynak).

Rüptür mesaneye kadar uzamışsa bulgulara hematüri eşlik edebilir. Bir vaka bildiriminde daha önce sezaryen geçirmiş bir hastanın vajinal doğumu gerçekleştirilmiştir. Doğumdan sonra şiddetli hematüri neticesinde mesane rüptüründen şüphelenilmiştir. Yapılan sistoskopide mesane arka duvarı ve uterus ön dıvarında rüptür meydana geldiği izlenmiştir. Laparotomi ile her iki rüptür alanı primer onarılmıştır. (kaynak)

Ultrasonografide bazı vakalarda uterin rüptür alanı izlenebilir, rüptür alanında hematom izlenebilir veya uterus dışında fetal kısımların görülmesi, batında serbest sıvı izlenmesi gibi bulgular rüpotürden şüphelendirebilir. Bazen tanı için MR veya tomografiden faydalanılmaktadır.

Uterin rüptür için risk faktörleri:
- Daha önce sezaryen, küretaj, myomektomi, kornual rezeksiyon gibi ameliyatları geçirmiş olmak
- Multiparite
- Zor ve uzamış doğum eylemi
- Orta forceps kullanımı
- Hiperstimülasyon
- Polihidramnios
- İkiz, üçüz gebelikler
- Travma
- Eksternal versiyon, internal versiyon
- Presipite eylem (hızlı doğum)
- Plasenta inkreata, perkreata
- Hidrosefali gibi alt uterin segmenti geren anomaliler
- Elle halas

UTERİN DEHİSENS
Uterin dehisens uterusta eski skar kesisi alanında olan ayrılmayı (yırtılmayı) ifade eder, seroza intakt kalır, bu nedenle inkomplet uterin rüptür ismi de verilir. Çoğunlukla hemoraji ve anne-bebek ile ilgili diğer komplikasyonlar meydana gelmez. Çoğunlukla klinik belirti vermez. Uterin dehisens çoğu zaman sezaryen sırasında tesadüfen görülür, bazen gebelik sırasında yapılan ultrasonografide izlenebilir. Daha önce alt segment sezaryen geçirmiş gebeliklerde sezaryen sırasında dehisens izlenme oranı yaklaşık %0.3 civarında saptanmıştır, daha önce klasik vertikal insizyon ile sezaryen geçirenlerde bu oran %2.5 olarak saptanmıştır (kaynak). Bazen dehisens alanından batın içerisine doğru amniyotik kesenin protrüze olduğu izlenir. Uterin dehisens nadiren gebeliğin ilk aylarında hatta şu an gebe olmayan daha önce sezaryen geçirmiş hastalarda da izlenebilir (kaynak).
Gebeliğin erken haftalarında saptanan uterin dehisensin fetus viable olana kadar izlendiği vakalar bildirilmiştir (kaynak). Literatürde fetusun viable olmadığı erken gebelik haftalarında saptanan dehisens ve rüptür vakalarına laparotomi ile cerrahi onarım uygulanması ve 32-34 haftalara kadar beklenmesi şeklinde vaka bildirimleri de mevcuttur (kaynak 1, 2, 3). Terme yakın dehisens vakalarında ise genellikle rüptüre dönüşme riskinden dolayı beklemeden sezaryen uygulanır.

Tedavi ve rüptür onarımı:
Uterin rüptür tanısı konulduğunda bazı durumlarda onarım mümkün olmayabileceği için histerektomi gerekebilmektedir veya hastanın çocuk istemi devam edecekse onarım yapılabilmektedir. Bunda hastanın çocuk istemi ve rüptür alanının büyüklüğü, hemodinamik durumu gibi faktörler rol alır. Rüptür alanı onarılmış ise sonraki gebelikte de rüptür oluşma riski yüksektir (%5-20) bu nedenle sonraki gebelikte erken planlanmış sezaryen önerilir genellikle. Eğer daha önce geçirilen rüptür uterus üst segmentte (vertikal veya fundal yerleşimli) ise rüptür tekrarlama riski daha yüksektir. Tam bir konsensus olmamakla beraber bazı merkezlerde bu hastalarda 35 hafta civarıda fetal akciğer maturitesi değerlendirilerek sezaryen planlanabilmektedir. Daha önce uterin alt segmentten rüptür meydana gelmişse bunlarda tekrarlama riski daha düşük olduğu için 37 hafta civarında planlı sezaryen önerilmektedir genellikle. (kaynak 1, 2)
Sezaryen sırasında gözlenen dehisens alanı primer onarılır.

2012 yılında İsviçre'de bildirilen bir vakada 26 haftalık gebelikte yapılan ultrasonografide oligohidramnios ve fetal membranların sağ fundusta bulunan 12 mm büyüklüğündeki açıklıktan (dehisens) batına doğru herniasyonu izlenmiştir. Görüntü MRI ile de konfirme edilmiştir. Hastanın bu gebelikten 2 yıl önce endoemtriozis nedeniyle geçirdiği diagnostik laparoskopi esnasında sağ kornual alanda perforasyon gelişmiştir. Dehisens tanısı konan hastanın yatışına ve gebeliğin takibine karar verilmiştir. Tokoliz ve kortikosteroid uygulanmıştır. Gebeliğin 28. haftasında bebeğin kolunu dehisens alanına uzattığı izlenmiştir. Daha sonra 29. haftada bebeğin bacağını dehisens alanından peritoneal kaviteye doğru uzattığı izlenmiştir. Doppler ile bacakta yeterli kan akımı olduğu izlenmiştir. 3 gün sonra kontraksiyonların başlaması üzerine sezaryen kararı verilmiştir, doğum gerçekleştirilmiştir. Muayenede bebeğin sol bacağı kasığa kadar ödemli, kasık bölgesi nekrotik izlenmiştir. Distal nabızlar alınamamıştır ve bacakta spontan hareket izlenememiştir. Takiplerde bacaktaki venöz ve lenfatik staz tamamen düzelmiş, bacak tamamen normalde dönmüştür. (kaynak)

Postpartum rüptür:
Diğer bir vaka bildiriminde sezaryen ile doğumdan 43 gün sonra meydana gelen spontan uterin rüptür belirtilmiştir. Abondan kanama nedeniyle acil laparotomi neticesinde subtotal histerektomi yapılmıştır. Bu hastanın aşırı derecede vajinal kanaması olmasına rağmen laparotomide hiç intraamdominal kanama izlenmediği bildirilmiştir. Kanamanın uterin insizyonun köşelerindeki damarların spontan erode olmasından kaynaklanabileceği belirtilmiştir. (kaynak)
Literatürde buna benzer postpartum yaklaşık 7-28 günler arasında gerçekleşen rüptüre bağlı kanama vakaları vardır. Kanama epizotlar halinde bazen günler süren aralıklarla tekrarlayacak şekilde olabilmektedir. Kanamalar genellikle aşırı derecede ve ağrısız gerçekleşmektedir. Bu şekilde postpartum spontan rüptür ve kanama olmasının endometrit veya nekroza bağlı olabileceği bildirilmiştir. (kaynak 1, 2, 3, 4)

Servikal laserasyon (Rahim Ağzında Yırtık Olması):
Servikal laserasyon yani rahim ağzının yırtılması normal doğum sırasında meydana gelen ve genellikle kolaylıkla sütüre edilerek onarılan bir durumdur. Onarılması için çoğunlukla laparotomi yani karnın açılarak ameliyat yapılması gerekmez, alt taraftan onarılabilir. Uterin rüptür kadar kötü sonuçlara sebep olmaz ve daha sık görülür. Rahim ağzı yırtılmasına hastalar tarafından "rahim yırtığı" denilerek uterin rüptür ile sıklıkla karıştırılmaktadır bu nedenle burada aradaki fark açıklanmıştır. Rahim yırtığı denilince kastedilen uterin rüptürdür.


İlgili konular:
Uterin Perforasyon (Rahmin Delinmesi)
- Sezaryen Sonrası Normal Doğum (SSVD, VBAC)
- Normal Doğum
- Sezaryen
Tamamını >>

GEBELİKTE SERVİKAL UZUNLUK

HAMİLELİKTE RAHİM AĞZI UZUNLUĞU

Serviks (rahim ağzı) boyu servikal kanalın internal osu ile eksternal osu arasındaki uzunluktur. Hamilelikte servikal uzunluk ultrason ile belirlenebilmektedir.. Serviks boyu hamilelikte ileriki aylarda olabilecek preterm eylem (erken doğum) riskini öngörmede veya preterm eylem tehditi tanısı konan hastada doğum riskinin yüksekliğini belirlemede kullanılabilir.

Hamilelikte serviks uzunluğu ne kadar olmalıdır?
Serviks uzunluğu 14-28 hafta arasında nispeten sabit seyrederken 28-32 hafta arasında giderek kısalır.
Servikal uzunluğun parite, ırk, anne kilosu gibi faktörlerden etkilenmediği bildirilmiştir (kaynak).
25 mm (2.5 cm) (10. persentil) altındaki servikal uzunluk preterm doğum riski ile ilişkilidir. Yapılan bir araştırmada 24. haftada servikal uzunluk ölçümü yapılan gebelerden uzunluk 25 mm altında olanların yüzde 18'inin, uzunluk 13 mm (1. persentil) altında olanların yüzde 50'sinin 35 haftadan önce doğum yaptığı tespit edilmiştir (kaynak).
Serviks boyu kısaldıkça erken doğum riski artar. Özellikle 24. gebelik haftasından önce kısa serviks boyu saptandığında risk en fazladır. Kısa serviks uzunluğu ve erken doğum arasındaki ilişki 24. gebelik haftasından önce daha kuvvetlidir.

Bu konuda bugüne kadar yayınlanmış önemli guideline'lardan birisi olan SCOG önerileri aşağıda belirtilmiştir.

The Society of Obstetricians and Gynaecologists of Canada (SOGC) 
(SOGC Clinical Practice Guideline 2011)
- Trasabdominal ultrasonografi servikal uzunluk değerlendirmesi amacıyla kullanılmamalıdır. Transvajinal ultrasonografi ile değerlendirme yapılmalıdır. Transvajnal ultrasonografiyi kabul etmeyen hastalarda transperineal ultrasonografi tercih edilmelidir.
- Düşük-risk hasta grubunda rutin servikal uzunluk değerlendirmesi önerilmemektedir. (Bazı klinikler düşük risk grubuna 18-24 hafta arası tarama yapmaktadır.)
- Preterm eylem tanısı ile izlenen hastada servikal uzunluk ölçümü yüksek riskli hastaları diğerlerinden ayırmada ve gereksiz tedavi girişimlerini azaltmada faydalı olabilir. Ancak bu değerlendirmenin erken doğum oranını azalttığına dair net kanıtlar yoktur.
- Eğer hunileşme (funneling) varsa servikal uzunluk ölçümü huni kısmını içermemelidir. Huninin ucundan eksternal osa kadar olan kısım ölçülmelidir.
- Daha önce erken doğum yapmış hastalarda 24. hafta öncesinde kısa servikal uzunluk saptanması durumunda (25 mm'den kısa) erken doğum riskini azaltmak amacıyla servikal serklaj uygulanabilir. Bir metaanalizde daha önce erken doğum yapmamış yani ek risk faktörü olmadan sadece kısa servikal uzunluk saptanan hastalarda serklajın faydalı olmadığı bildirilmiştir (kaynak).
- Eksternal servikal osa kadar protrüze olmuş membran ile başvuran hastalarda acil serklaj erken doğumu önlemek için uygulanmalıdır.
- Kısa serviks saptanan hastalarda progesteron tedavisi önerilmesi için daha fazla kanıta ihtiyaç vardır. (Ayrıntılı bilgi için: Preterm doğumu önlemek amacıyla progesteron tedavisi)

Servikal uzunluk ölçümü nasıl yapılmalıdır?
(Prediction of Preterm Birth: Cervical Sonography, Seminars in perinatology)
- Ölçüme başlarken hastanın mesanesi boş olmalıdır. Mesanenin dolu olması servikal kısalığı ve hunileşmeyi maskeleyebilir.
- Transvajinal prob anterior fornikse yerleştirilmelidir.
- Bütün endoservikal kanal izlenebilecek şekilde sagittal görüntü elde edilmelidir.
- Proba fazla bastırmaktan kaçınmak gerekir çünkü serviksin  uzamasına neden olabilir. Fazla basınç olmadığını anlamak için serviksin ön ve arka dudaklarının aynı kalınlıkta olmasına dikkat edilmelidir.
- Görüntü serviksin ekranın en az 2/3'ünü kaplayacağı kadar büyütülmelidir.
- İnternel ostan ekternal osa kadar servikal kanal boyunca uzunluk ölçülmelidir.
- En az 3 ölçüm yapılarak en kısa olan kaydedilmelidir. Servikal veya uterin kontraksiyonlar nedeniyle ölçüm sırasında serviksin  uzunluğunda ve şeklinde değişiklik gözlenebilir. Bu nedenle ölçüm en az 5 dakika sürecek şekilde yapılmalıdır ve en kısa ölçüm kaydedilmelidir.

Erken doğum tehditi tanısı alan hastalarda servikal  uzunluk:
Bu grup hastalarda servikal uzunluk ölçülmesi erken doğum riski yüksek olan hastaları diğerlerinden ayırmada faydalı olabilir. Bu sayede gereksiz tokoliz veya başka girişimler azaltılabilir. Bu hastalarda servikal uzunluk 30 mm üzerinde ise erken doğum riski belirgin olarak azalmaktadır. Servikal uzunluk 15-20 mm altında olduğunda ise erken doğum riski yüksektir. (kaynak 1, 2, 3)


İlgili Konular:
- Preterm Doğum
- Erken Doğum Belirtileri
- Erken Doğum Nedenleri
Preterm (Erken) Doğumu Önlemek Amacıyla Progesteron Tedavisi
Tamamını >>

ENDOMETRİAL OSSSİFİKASYON (KEMİKLEŞME)

Endometrial ossifikasyon uterus içerisinde endometriumda kemiksi yapı izlenmesidir, çok nadir görülen bir patolojidir. Genellikle infertilite veya menoraji nedeniyle yapılan incelemeler sırasında teşhis konur. Endometrial biyopsi veya histerektomi materyalinin histopatolojik incelemesinde tanı konulabilir. Endometrial kavitedeki ossifikasyon bazen ultrasonografide ve makroskopik incelemede görülebilirken bazen sadece mikroskopik histopatolojik incelemede farkedilebilir.
Genellikle reprodüktüf çağda görülmekle beraber postmenopozal dönemde bildirilen nadir vakalar vardır (kaynak), linkte belirtilen hasta aşırı vajinal akıntı şikayetiyle başvurmuştur. Menoraji, infertilte,  pelvik ağrı en sık görülen belirtilerdir. Tamamen asemptomatik de olabilir. Abortusa neden olabilir, özellikle abortus hikayesi olan infertil hastalarda akılda bulundurulmalıdır, infertilite etyolojisinde rol alan nadir nedenlerden birisidir (kaynak 1, 2).

Ultrasonografide RİA benzeri görüntü oluşturabilir (kaynak). Endometrial tüberküloz da kavitede kalsifikasyona ve infertiliteye neden olabilmesi ile endometrial ossifikasyonla benzerlik gösterebilmektedir. Abortus sonrası uterin kavitede kalan fetusa ait bazı parçalar da benzerlik gösterebilmesi açısından anamnezde abortus sorgulanmalıdır.

Endometrial ossifikasyonun oluşum mekanizması 3 şekilde olabilir:
- Kronik endometrit
- Abort sonucu endometrial kavitede kalan materyallerin kalsifikasyonu
- Müllerian orijinli hücrelerin metaplazisi sonucu (Endometriumun osseoz metaplazisi)

Kemikleşme gösteren dokunun genetik incelemesinin anne ile karşılaştırılması sayesinde dokunun eski bir gebelikteki fetusa ait parçanın ossifikasyonuna bağlı geliştiği (kaynak) veya anneye ait hücrelerin metaplazisine bağlı geliştiği (kaynak) gösterilebilmektedir.

Histopatolojik açıdan önemi benzer şekilde ossifikasyon gösterebilen malign mixed müllerian tümör ile karıştırılmaması gerektiğidir. Endometrial ossifikasyon non-neoplastiktir.

Tedavi:
Makroskopik kemik yapılarının izlenebildiği durumlarda histeroskopik rezeksiyon çoğunlukla mümkün olabilmektedir (kaynak 1, 2). İnfertil hastalarda histeroskopik rezeksiyon sonrası gebelik izlenebilmektedir (kaynak). Bir yayında tekrarlayan histeroskopik rezeksiyonlardan dolayı oluşan endometrial hasar nedeniyle sonraki gebelikte plasenta akreata/previa meydana gelebileceği bildirilmiştir (kaynak).
Histeroskopi imkanı olmayan hallerde dilatasyon küretaj ile kavite osseöz yapılardan temizlenebilir.


İlgili Konular:
- İnfertilite (Kısırlık)
- Kadınlarda İnfertilite Nedenleri
- Menoraji
Tamamını >>

HAMİLE OLDUĞUNU BİLMEDEN YAPILANLAR

GEBE OLDUĞUNU FARK ETMEDEN YAPILANLAR

Bir kadının hamile kaldığından şüphelenmesini sağlayan ilk belirti genellikle adet gecikmesi olduğu için bu zaman sürecinde hamile olduğunu bilmeden zararlı veya zararsız bazı davranışlarda bulunan hasta sayısı çok fazladır. Sonradan hamile olduğunu anladığında bu durum "hamile kaldığımı bilmiyordum, acaba gebeliğe ve bebeğe zarar verir mi?" şeklinde kafalarda soru işaretleri oluşmasına neden olur. Hamileliğin fark edilmediği bu ilk dönemde hastalar tarafından en çok merak edilen ve sık karşılaşılan durumlar aşağıda açıklanmıştır:

Hamile olduğunu bilmeden uçağa binmek:
Hamileliğin bu erken dönemlerinde uçak ile veya araba ile yolculuğun gebelik üzerinde bir zararı olmaz. Havaalanlarında bulunan güvenlik kapıları röntgen içermediği için gebeliğe zarar vermez. Hamileliğin ilerleyen aylarında uçak ve araba yolculuğu gibi konularda ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Hamile olduğunu bilmeden denize girmek:
Deniz veya havuza girmek, yüzmek hamileliğin erken döneminde bile olsa gebelik üzerinde bir zararlı etki oluşturmaz. Hatta yüzmek gebelik boyunca en çok önerilen spor aktivitelerinden birisidir.

Hamile olduğunu bilmeden doğum kontrol hapı (OKS) kullanmak:
Korunma amaçlı doğum kontrol hapı kullanırken hamile kalanlarda gebelikte buna bağlı bir problem izlenmemiştir. Bu konu hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Bu tür hastalar genellikle kutu bittikten sonra adet görmediklerinde gebeliği fark ederler. Bu şekilde gebeliği ilk ay farkedene kadar doğum kontrol hapı kullananlarda bebekte anomali riskinde artış izlenmemiştir (kaynak).
Gebelik boyunca aylarca çok fazla sayıda kutu doğum kontrol hapı içmisseniz bu durumda ilaca bağlı yan etkiler meydana gelebilir. Bu tür durumlarda mutlaka doktorunuza danışmalısınız.

Hamile olduğunu bilmeden ertesi gün hapı kullanmak:
Ertesi gün hapları yüzde yüz koruma sağlamaz. Ertesi gün hapını kullandığı halde hamile kalanlarda bebekte anomali artışı izlenmemiştir (kaynak). Hamileliğin ilerleyen aylarında ertesi gün hapı içmisseniz (progesteron hapları) yan etkiler konusunda doktorunuza danışmalısınız.

Hamile olduğunu bilmeden ağrı kesici veya antibiyotik kullanmak:
Gebe kaldığını farketmeden kullanılan her tür ilaç durumunda doktora başvurulması gerekir. Ağrı kesicilerin çoğu gebelikte kullanılmaması gereken ilaç grubuna girer. Antibiyotiklerin bir kısmı gebelikte rahatlıkla kullanılabilen bebek üzerine zararı olmayan ilaçlardır ancak bir kısmı terotejenik etki yaratabilmektedir. Bu nedenle kullandığınız ilaçların ismi ve hatta kutuları ile doktorunuza net bilgi için başvurmalısınız. Hamile olduğunu bilmeden ilaç kullanmak hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Hamile olduğunu bilmeden alkol almak, sigara içmek:
Alkollü içkiler ve sigara gebeliğin her döneminde zararlıdır. Hamilelik planlayan kadının gebe kalmadan önce alkol ve sigara gibi zararlı alışkanlıklardan uzak durmaya kendini alıştırması gerekir çünkü hamilelik boyunca az miktarda bile alması zararlı etkiler gösterebilecektir.

Hamile olduğunu bilmeden adet geciktirici (söktürücü) kullanmak:
Mikronize progesteron içeren ilaçlar (progestan, progynex) gebelik sırasında da düşük tehtidini önlemek gibi çeşitli nedenlerle sıkça kullanılmaktadır bu nedenle bunlar adet söktürücü olarak kullanıldığında gebelik mevcutsa bir zararı beklenmez. Diğer bazı progesteron türevi etken madde içeren ilaçlar (medroksiprogesteron, noretisteron, didrogesteron) gebelik üzerinde olumsuz etkiler gösterebilir, bu konuda mutlaka doktorunuza danışmalısınız.

Hamile olduğunu bilmeden ameliyat olmak:
Gebeliği farketmeden erken dönemde geçirilen bir ameliyatın kendisinin  gebelik üzerine bir olumsuz etkisi beklenmez (rahim veya yumurtalıklar ile ilgili bir ameliyat olmadıktan sonra). Ancak ameliyat sırasında kullanılan anestezik ilaçlar ve antibiyotikler, ağrı kesiciler, narkotik ağrı kesici maddelerin bazılarının zararı olabilir. (Bkz: Hamilelik döneminde ameliyat olmak)

Hamile olduğunu bilmeden diş çektirmek, dolgu yaptırmak:
Bu tür diş tedavilerinin gebelik üzerinde direkt olumsuz etkisi olmaz ancak işlemden önce veya sonra kullanılan antibiyotik, ağrı kesici, lokal anestezik maddelerin bazılarının zararı olabilir. Bu ilaçlarla ilgili işlemi uygulayan doktora danışılması gerekir. Diş röntgeni çok az dozda röntgen ışını içereceği için gebelik üzerinde olumsuz etkisi beklenmez, bu konuda ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Hamile olduğunu bilmeden ağır yük kaldırmak:
Ağır kaldırmanın gebeliğin ilk aylarında bir zararı yoktur. Düşük vb. problemlere neden olmaz. Ev işleri yapmak veya iş yerinde çalışmanın gebelik üzerine bir zararı yoktur. Nadiren bazı problemler saptanan gebeliklerde iş yapmak, ağır kaldırmak, aşırı yorulmak yasaklanır.

Hamile olduğunu bilmeden spor yapmak:
Gebeliği farketmeden spor veya çeşitli egzersiz aktivitelerinde bulunmanın bir sakıncası yoktur. Spor ve egzersiz, yürüyüş gebelikte önerilir, faydalıdır.

Hamile olduğunu bilmeden oruç tutmak:
Gebe olduğunu farketmeden ilk dönemlerde kısa bir süre oruç tutmanın bir sakıncası olmaz. Hamileliğin ilerleyen aylarında oruç tutulması önerilmez, orucun gebelik üzerine etkileri hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilisiniz.

Hamile olduğunu bilmeden emzirmek:
Gebeliğin ilk dönemlerinde hamile olduğunu anlamadan emzirmenin gebelik üzerine bir zararı yoktur. Gebeliğin 4.-5. aylarından sonra emzirmek rahim kasılmalarına neden olacağı için sakıncalıdır.

Hamile olduğunu bilmeden lazer epilasyon veya ağda yaptırmak:
Bu tür ağda, iğne aspirasyon veya lazer epilasyon gibi işlemlerin hamileyken yapılmasının bir zararı yoktur.

Hamile olduğunu bilmeden bilgisayarlı tomografi, MR (emar), röntgen filmi çektirmek:
MR röntgen ışını içermediği için gebelik üzerinde olumsuz etki göstermez hatta gebelikte gerekli hallerde teşhis amacıyla kullanılabilir. Bilgisayarlı tomografi (CT, BT) röntgen ışını içerdiğinden gebelikte yüksek dozda uygulandığında zararlı olabilir, bu konuda doktorunuza mutlaka danışmanız gerekir.
Göğüs filmi, karın filmi, böbrek filmi (IVP), mamografi gibi düz röntgen grafileri belli dozların üzerinde terotojenik etki meydana getirebilir, bu konuda doktorunuza danışmanız gerekir. Röntgen ışınlarının gebelik üzerindeki etkisi hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Hamile olduğunu bilmeden cinsel ilişkiye girmek:
Gebe olduğunu farketmeden cinsel ilişkide bulunmanın zararı yoktur. Gebelikte doktor tarafından belirtilen kanama veya benzeri özel bir risk yoksa cinsel ilişki sayısı veya süresinde bir kısıtlama yoktur.

Hamile olduğunu bilmeden saç boyatmak:
Gebeliğin farkedilmeden ilk aylarında kuaförde saç boyatılmasının bir sakıncası yoktur, bu konuda ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Hamile olduğunu bilmeden adet görmek:
Hamilelik sırasında veya hamileliğim en başında meydana gelen vajinal kanamalar acilen doktora başvurmayı gerektiren durumlardır. Bu konu hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Hamile olduğunu bilmeden alttan vajinal muayene olmak:
Gebeliğin ilk haftalarında veya sonraki aylarda alttan aletle veya parmakla vajinal muayene yapılmasının, vajinal ultrason yapılmasının bir sakıncası yoktur. Düşük, erken doğum veya başka bir komplikasyona neden olmaz. Bu konu hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Hamile olduğunu bilmeden bitkisel ilaç, soğan suyu kürü vb. içmek:
Bu tür bitkisel kür vb.  uygulamalar hamilelik sırasında zararlı etkiler meydana getirebilir çünkü içeriklerinde çok çeşitli maddeler olabilmektedir. Bazı maddeler hormon benzeri etki gösterebilmektedir. Bu nedenle gebelikte kesinlikle bu tür uygulamalardan uzak durulmalıdır. Bitkisel çaylardan yaygın bilinenleri içilebilir, buraya tıklayarak ayrıntılı bilgiye ulaşabilirsiniz. Hamile olduğunuzu farketmeden bu tür uygulamalarda bulunmuşsanız mutlaka bitkisel karışımın içeriği ve süresini belirterek doktorunuza başvurmalısınız.


İlgili Konular:
- Hamilelikte Neler Serbest? Neler Yasak?
- Hamile Olduğunu Bilmeden İlaç Kullanmak
- Gebelikte Nelere Dikkat Edilmeli?
Tamamını >>

İNMEMİŞ OVER - EKTOPİK OVER

Over dokusu intrauterin gelişme döneminde urogenital katlantının medialinden aşağıya pelvis boşluğuna doğru iner. Bu inişte duraklama meydana gelirse over normalden yukarıda izlenir ve buna inmemiş over (undescended ovary) denir.  İnmemiş overde pelvik ve transvajinal ultrasonografide over izlenemez. İnmemiş over tek taraflı veya çift taraflı olabilmektedir. Over dokusu MR ile normal yerleşim dışında izlenir.
Ektopik over (kaynak) terimi normal overlere ek olarak bulunan anormal yerleşimli fazlalık over dokusu için kullanılır genellikle.  İnmemiş over ve ektopik over çok nadir rastlanan olgulardır, insidansı net belirlenmemiştir.

Genellikle pelvik-karın ağrısı, infertilite şikayetleri ile başvuran hastalarda pelviste overlerden birisinin izlenmemesi neticesinde tanıdan şüphelenilir. Hastada her ay siklik şekilde folikül büyümesine bağlı karın ağrısı olabilir ancak hastaların büyük kısmı asemptomatiktir. Ovaryan stimülasyonda serum estradiol seviyesinin artmasına rağmen görünürde folikül olmaması şüphe yaratabilir (kaynak). Bu tür vakalarda ektopik over olabileceğini düşünmek ovaryan hiperstimülasyondan kaçınmak açısından önemlidir.

İnmemiş over vakalarında RKM, unikornuat uterus gibi anomalilere sık rastlanır. Hastalarda renal agenezi gibi  genital sistem dışı anomaliler de bulunabilir. Konjenital uterus anomalisi olan hastalarda ovarian malpozisyona (ovarian maldescent) daha sık rastlanmıştır (kaynak 1, 2). İnmemiş overin infertilite ve malignite ile ilgili şu ana kadar gösterilebilmiş çok net bir ilgisi yoktur.

Görgen ve ark.'nın yaptığı vaka bildiriminde (2002) bilateral over ve tubalar normal yerleşimin üzerinde izlenmiştir (kaynak 12). HSG'de bikornus uterus ve 3. lumbar vertebra hizasına kadar uzanan tubalar izlenmiştir. Laparoskopide tubaların bilateral iliak damar ve üreterleri çaprazlayarak hipokondroak alana kadar uzandığı izlenmiştir.

Bir vaka bildiriminde laparoskopide izlenemeyen sol over ve sol tubanın inguinal kanaldan içeri girerek suprapubik alana ilerlediği belirtilmiştir. Ultrasonografide sol inguinal alanda over dokusu izlenmiştir. Laparoskopide solda rudimenter uterin horn izlenmiştir, sağ tarafta over ve tuba tamamen normal izlenmiştir. (kaynak)

Ektopik over (Fazlalık over, Aksesuar over)
Terminolojide tam kesinlik olmasa da ektopik over terimi genel olarak normal yerleşimde bulunan 2 over dokusu haricinde normal dışı bir yerleşimde bulunan 3. bir over dokusunu belirtmektedir (kaynak). Çok nadir izlenen bir durumdur. Linkte bildirilen vakada 11 yaşında kız çocuğunda umblikus hizasında ektopik overden kaynaklanan 18x15 cm boyutlarında kistik lezyon cerrahi olarak eksize edilmiştir.

Diğer bir vaka bildiriminde neonatal dönemde omental kist benzeri görüntü veren ektopik over dokusu bildirilmiştir (kaynak).

2007 yılında Japonya'dan yapılan bir vaka bildiriminde 24 yaşında hastada oto-ampute olan ve 5 cm dermoid kist içeren over dokusu laparoskopide douglasta serbest olarak izlenmiştir (kaynak). Pelvik organlarla ve ligamentlerle normal bir bağlantısı olmayan ektopik over dokusu olduğu bildirilmiştir. Oto-amputasyonun muhtemelen mekanizması torsiyondur.

Ektopik over dokusu omental dermoid kist şeklinde de prezente olabilir (kaynak).

Eşlik eden kist ve benzeri bir patoloji yoksa inmemiş/ektopik overin cerrahi eksizyonu gerekmez. Tedavi konservatifdir.

İlgili Konular:
- Konjenital Uterin Anomaliler
- Müllerian Agenezi (RKM)
- Uterin Septum (Rahim İçerisinde Perde)
Tamamını >>

SERBEST FETAL DNA ANALİZİ (cffDNA)

ANNE KANINDA DNA TESTİ İLE GEBELİKTE DOWN SENDROMU KROMOZOM TARAMASI VE TEŞHİSİ
Günümüzde gebelikte bebekte Down sendromu (trizomi 21) taraması neredeyse rutin olarak yapılmaktadır. Bu amaçla anneden kan tahlili (ikili test, üçlü test, dörtlü test) yapılarak bebekte Down sendromu olma riskinin yüksek olup olmadığı değerlendirilir, bu tahlillere halk arasında zeka testi adı verilir. Eğer risk yüksek çıkarsa Down sendromu (ve trizomi 13, 18) teşhisini kesinleştirmek için amniyosentez (anne karnından su alınması) uygulanır. Amniyosentez işleminin nadir de olsa bazı riskleri mevcuttur bu nedenle risk taşımayan bir yöntemle teşhisi kesinleştirmenin çareleri araştırılmıştır. Anne kanında serbest fetal DNA incelenmesi (maternal kanda serbest fetal dna analizi) bu amaçla geliştirilmiştir yani amaç amniyosentez veya cvs, kordosentez gibi invaziv işlemleri uygulamamaktır. Bu nedenle cffDNA çalışılması non-invasiv prenatal test (NIPT) olarak adlandırılır.

Resmi büyütmek için üzerine tıklayın

Serbest Fetal DNA nedir?
(Serbest fetal DNA = cffDNA= Cell free fetal DNA)
Serbest fetal DNA gebelik sırasında plasentadan anne kanına geçen ve hücre içerisinde bulunmayan serbest olarak saptanan genetik materyaldir. Anne kanında fetusa ait intakt hücreler de saptanabilir ancak bunlar çok nadirdir ve genetik inceleme için kullanışlı değildir (kaynak). Anne kanında bebeğe ait hücrelerin yıllarca kalabileceği bildirilmiştir, bir araştırmada 27 yıl önceki gebeliğe ait hücreler saptanmıştır (kaynak). Anne kanında fetal DNA ilk defa Lo YM ve arkadaşları tarafından 1997 yılında gösterilmiştir (kaynak).

Anne kanında fetusa ait serbest genetik materyal DNA ve RNA şeklinde olabilir. DNA'nın esas kaynağının plasentadaki sitsityotrofoblastların apopitozu olduğu düşünülmektedir (kaynak). Serbest DNA plasenta kaynaklı olduğundan plasental mozaizm ve fetoplasental uyumsuzluklar yanlış pozitif ve yanlış negatif sonuçlara neden olabilir nadiren. Benzer şekilde mozaik trizomi durumlarında da tanı yanıltıcı olabilir.

Serbest fetal DNA gebelikte nadiren 5. hafta (son adete göre) kadar erken dönemde saptanabilse de genellikle 9. haftadan sonra saptanabilmektedir (kaynak). Fetal kan dolaşımı başlamadan önce anne kanında serbest DNA saptanması bunun trofoblastlar kaynaklı olduğunu düşündürmektedir. Anne kanında serbest fetal DNA'nın yarı ömrü dakikalarla ifade edilebilecek kadar kısa saptanmıştır (kaynak). Bu nedenle doğumdan yaklaşık 2 saat sonra anne kanında saptanamadığı bildirilmişir (kaynak).

İlk trimesterin sonlarında anne plazmasındaki total DNA'nın yaklaşık %10-15'i fetal DNA'dan oluşurken gebeliğin son aylarında bu oran artar ve %50'yi bulur. Anne kilosu arttıkça fetal DNA konsantrasyonunun azaldığı saptanmıştır (kaynak). Lo ve ark. anne kanındaki serbest DNA'nın %2-6'sını fetal serbest DNA'nın oluşturduğunu saptamıştır (kaynak). Serbest RNA yarı ömrü de dakikalarla ölçülebilecek kadar kısa bulunmuştur ancak gebelik ayları boyunca daha stabil bir konsantrasyonda saptandığı bildirilmiştir (kaynak).

Prenatal tarama amacıyla serbest fetal DNA testi:
(ACOG, Committee Opinion, 2012)
- Serbest fetal DNA rutin bir tarama testi olarak kullanılmamalıdır. Aile bilgilendirilerek önerilen ek bir tarama testi olarak kullanılabilir.
- cffDNA günümüzde kullanılan tarama testlerine yüksek doğruluk oranı olan bir alternatifdir ancak rutin uygulanamayacak kadar pahalıdır bu nedenle günümüzde kullanılan tarama testlerine (ikili, üçlü, dörtlü test) devam edilmelidir.
- Düşük risk grubuna ve çoğul gebeliklere önerilmemelidir çünkü bu gruplarda yeterince değerlendirme yapılmamıştır.
- Test sonucunun negatif yani normal gelmesi bebeğin tamamen normal olduğunu garanti ettirmez, bu şekilde bilgi verimelidir aileye.
- Test sonucunun pozitif gelmesi (bebeğin trizomi olabileceğini bildirmesi) durumunda kesin tanı için genetik danışma ve amniyosentez, cvs gibi invaziv testler önerilmelidir.
- Test yalnızca yaygın bilinen trizomiler (21, 13, 18) hakkında bilgi verir. Diğer genetik hastalıklar hakkında bilgi veremez. Aile bilgilendirilirken bu konu da belirtilmelidir.
- Serbest fetal DNA testi uygulanmadan önce genetik hastalıklar açısından aile hikayesi alınmalıdır ki gerekirse genetik hastalıklar açısından diğer testler uygulanabilsin.
- Eğer ultrasonografide bebeğe ait yapısal anomali saptanmışsa amniyosentez gibi invaziv testler önerilmelidir çünkü cffDNA sadece trizomileri belirleyebilir.
- Serbest fetal DNA testi amniyosentez gibi invaziv testler kadar doğru ve kesin sonuç veremez. Bu açıdan bu testlerin yerini alamamıştır ancak alternatif bir seçenektir.
- Aşağıdaki listede belirtilen endikasyonlarda yüksek risk grubuna tarama testi olarak önerilebilir. Down sendromlu bebekleri %98-99 sensitivite ile belirleyecektir (%0.5 yanlış pozitiflik oranı ile).

Serbest fetal DNA testinin önerildiği durumlar:
(ACOG, Committee Opinion, 2012)
- Doğumda anne yaşının 35 veya üzerinde olacağı gebelikler
- Ultrasonografide fetal "anoploidi" bulguları izlenmesi
- Daha önce trizomili gebelik öyküsü
- İkili, üçlü, dörtlü tarama testlerinde yüksek risk saptanması
- Ebeveynlerde trizomi 21 veya 13 artmış riski ile birlikte dengeli robertsonian translokasyon saptanması

Serbest fetal DNA'nın trizomiler dışında kullanılabileceği alanlar:
- Annede X-linked hatsalıkların varlığı durumunda bebeğin cinsiyetinin gebeliğin erken haftalarında saptanması için kullanılabilir. Diğer yöntemlerle cinsiyet daha geç haftalarda saptanacaktır ve invaziv yöntemlerde düşük riski olacaktır. Duchenne müskuler distrofi ve hemofili en yaygın x-linked hastalıklardır. Bu hastalıklar erkek bebeklerde belirgin olur çünkü tek bir tane X kromozomu vardır ve hastalıklı X kromozomunu kompanse edecek ikinci X kromozomu mevcut değildir.
- Kalıtımsal hastalıklar açısından riskli ailelerde genetik çalışma için cffDNA analizi yapılabilir.
- Rh faktör taraması amacıyla kullanılabilir. Maliyet yüksekliği nedeniyle bu amaçla rutin kullanılmamaktadır ancak immunizasyon durumunda kullanılabilir.
- Bazı araştırmalarda cffDNA'nın preeklampsi gelişecek gebeliklerde daha yüksek konsantrasyonda saptandığı bildirilmiştir. Preeklampsiyi öngörmede kullanılabileceği bildirilmiştir. (kaynak 1, 2)
- Bu yöntemle hamileliğin çok erken haftalarında (4.-5. haftalar) bebeğin cinsiyetinin belirlenebilir olması cinsiyet seçerek küretaj-düşük işlemlerine sebep olabilir. Bu açıdan etik tartışmalar meydana gelmiştir.

Yanlış negatiflik durumları:
- Yeterli DNA materyalinin elde edilememesi
- cffDNA miktarının kişiler arasında farklılık gösterebilmesi ve yeterli miktarda bulunamaması.

Yanlış pozitiflik durumları:
- Kontaminasyom
- Tespit edilmemiş vanishing-twin sendromu
- Plasental mozaizm
- Maternal mozaizm

Test için alınan kan örneklerinin yaklaşık %2-5 kadarında sonuç elde edilememektedir. Bu durumda tekrar kan alınarak analize gönderilmesi gerekir. Bu durumun olabileceği en baştan hasta bilgilendirilirken anlatılmalıdır.

Anne kanında serbest fetal DNA analizinin ilerleyen yıllarda kullanım alanının genişleyeceği ve sensitivitesinin artacağına kesin gözüyle bakılmaktadır, yüksek ihtimalle invaziv testlerin yerini tamamen alacaktır ve tarama değil tanı amacıyla kullanılacaktır. İleri yıllarda sensitivitesi yüksek tarama testlerinin ucuzlayarak yaygınlaşması önemli faydalar sağlayacaktır çünkü günümüzde yapılan prenatal tarama testleri ile down sendromlu bebeklerin yaklaşık %15-20'si saptanamamaktadır (tarama testi sonucu normal geldiği için), ayrıca yüksek risk nedeniyle amniyosentez uygulanan her 20 gebeden 1'inde down sendromlu bebek saptanmaktadır, 19 gebe gerekiz invaziv girişime maruz kalmaktadır.

Prenatest®, Nifty®, Maternit 21®, Verifi®, Harmony® Panorama® gibi isimlerle piyasada bulunmaktadır. Bu testlerin henüz piyasa fiyatı yüksek olmakla beraber ilerleyen yıllarda maliyeti ve fiyatı düşecektir.


İlgili Konular:
- Amniyosentez
- CVS (Koryon Villus Biyopsisi)
- Kordosentez
- Prenatal Tarama Testleri
Tamamını >>

UTERİN İNKARSERASYON

İnkarsere (ingilizce: incarcerate) sıkışmış, hapsolmuş, boğulmuş, tuzaklanmış anlamına gelir. İnkarsere uterus
uterusun pelvis boşluğunda hapsolması ve karın boşluğuna serbest olarak çıkamaması anlamına gelir. Sıklıkla retrovert uterus durumunda meydana gelir. Normalde zaten pelvis boşluğunda bulunan uterus gebelik haftaları ilerledikçe büyüyerek yukarı doğru yükselir ve pelvisten çıkar, karın boşluğunda büyümeye devam eder. İnkarsere uterus 3000 ila 10000 gebelikte bir görülür.

Normalde retrovert uterus yani uterusun serviksten geriye doğru dönük olması durumunda gebelik ayları ilerledikçe uterus öne doğru bükülerek normal düz hale gelir, bu sayede pelvisten yukarıya karın boşluğuna doğru büyüyebilir. Nadiren retrovert uterus gebeliğin büyümesiyle beraber düzelme hareketini yapamaz ve pelvis içerisinde geriye doğru büyüyerek sıkışır. Promontoryum ile simfizis pubis arasında pelvis içerisinde hapsolur. Bu durumda uterus büyümeye devam ettikçe serviks ön taraftan yukarıya doğru uzamaya ve yükselmeye devam eder. Önce tarafta sıkışan mesane de yukarıya doğru uzar. Yaklaşık 14 hafta civarında uterus bütün pelvisi doldurmuş olur.

Uterin inkarserasyon klasik olarak retrovert uterus halinde görülse de çok daha nadiren antevert uterus vakaları da bildirilmiştir. İlk gebeliğinde antevert inkarserasyon izlenen ve ikinci gebeliğinde retrovert inkarserasyon ile nüks eden vaka bildirimi literatürde mevcuttur (kaynak). Anterior uterin inkarserasyon olarak da isimlendirilir (kaynak).

Semptomlar:
Pelvis içerisinde sıkışan ve burayı dolduran uterus mesane ve rektumu sıkıştırır. İdrar yapmakta zorlanma, sık ve az miktarda idrar yapma, kabızlık, bel ağrısı, pelvik ağrı meydana gelebilir.
Nadiren terme kadar hiç belirti vermeden ilerleyen uterin inkarserasyon vakaları olabilmektedir (kaynak).

Risk faktörleri:
Uterin inkarserasyon oluşmasında rol alan risk faktörleri: Uterusun retrovert olması, promontoriumun fazla çıkıntılı olması, sakral konkaviternin derin olması, pelvik adezyonlar, endometriozis, geçirilmiş pelvik cerrahi, PID, büyük myomlar (kaynak), uterin malformasyon, uterin prolapsus. Bazı inkarserasyon vakalarında hiçbir risk faktörüne rastlanmamaktadır.

Tanı:
Gebeliğin ikinci trimesterinde yukarıda anlatılan belirtiler özellikle pelvik ağrı ve ciddi idrar yapma zorluğu uterin inkarserasyon şüphesi yaratabilir.Ultrasonografide uterusun retrovert görüntüsü ve mesanenin yukarı doğru itelenmiş obstrükte olmuş görüntüsü tanıda önemlidir. MR da tanıda yardımcı olarak kullanılabilir (kaynak).

Takip ve Tedavi:
Uterin inkarserasyonun kendiliğinden düzeldiği görülebilir (kaynak). Manuel düzeltme uygulanabilir, gerekirse genel veya spinal anestezi altında düzeltme uygulanır (kaynak). Manuel düzeltme yani uterusu batın boşluğuna doğru yerleştirme her zaman mümkün olmayabilir. Düzeltmenin mümkün olmadığı persiste vakalarda vajinal kanama, aşırı ağrı, erken doğum, gelişme geriliği (uterin kanlanma bozuk olduğu için) gibi komplikasyonlar meydana gelebilir. 20. haftadan sonra uygulanan düzeltme girişimlerinde başarı şansı azalır ve erken doğum, membran rüptürü gibi komplikasyonların gelişme riski artar. Uterusun normal pozisyona getirilmesi için rektosigmoidoskopi ile gaz verilerek kolonun şişirilmesi bazı vakalarda bildirilmiştir (kaynak).
Bir uterin inkarserasyon vakasında doğum sonrası pulmoner emboli bildirilmiştir ve bunun uterusun pozisyonundan kaynaklanan venöz staza bağlı olabileceği belirtilmiştir (kaynak).
Yine nadiren mesanenin obstrüksiyonu ve aşırı genişlemesi neticesinde mesane rüptürü meydana gelebilir.
Nadiren terme kadar tamamen asemptomatik ilerleyen uterin inkarserasyon vakaları da mevcuttur (kaynak).

Düzelmemiş persiste uterin inkarserasyonda normal vajinal doğum mümkün değildir, sezaryen ile doğum gerçekleştirilir. Serviks ve vajinanın aşırı yer değiştirmesi nedeniyle uterin insizyon alanı çok değişiklik gösterebilmektedir (bkz: Transvajinal sezaryen sectio). Batına median insizyon ile girilmesi önerilmektedir (kaynak).

Uterin sakkulasyon:
Persiste uterin inkarserasyon durumunda ön duvarın bir kısmı sakkulasyon (anevrizma benzeri genişleme, balonlaşma, divertikül) gösterebilir ve bu bölgeden fetus batın içerisine doğru ilerleme gösterebilir. Nadiren bu uterin sakkulasyon bölgesinden uterin rüptür meydana gelebilir.
Literatürde nadiren uterin inkarserasyon olmayan normal gebeliklerde de sakkulasyon bildirilmiştir ve buna çoğunlukla plasenta retansiyonunun eşlik ettiği belirtilmiştir (kaynak). Plasental retansiyon ve rüptür riskinden dolayı doğumdan önce uterin sakkulasyon tespit edilen vakalarda sezaryen uygulanması önerilmiştir.

Herni kesesi içerisinde inkarserasyon:
Uterin inkarserasyon yani hapsolma, sıkışma denilince klasik olarak pelvis içerisinde sıkışma anlaşılsa da benzer bir durum olan herni kesesi içerisinde sıkışma da inkarserasyon olarak tanımlanabilir. Burada uterus fıtık kesesi içerisine girer ve buradadan tekrar çıkamayacak şekilde hapsolur, burada büyümeye devam eder. Linkteki vaka bildiriminde terme kadar umblikal herni kesesi içerisinde büyüyen gebelik bildirimiştir (kaynak 1, 2).


İlgili Konular:
- Retrovert Uterus
Tamamını >>

AMELİYAT SONRASI DİKİŞ İZLERİ

SEZERYAN VE DİĞER AMELİYATLARDA DİKİŞ İZİ
Skar cilt yaralanmasından sonra veya  ameliyatlarda cildin kesilmesinden sonra oluşan fibröz dokudur. Cildin iyileşmesi neticesinde oluşan fizyolojik bir oluşumdur. Bazen çok az belli olacak kadar olmasına rağmen bazen çok belirgin görülebilecek hatta kabarıklık oluşturabilecek kadar belirgin yara iyileşmeleri olabilir. Skar Türkçe'de yara izi olarak adlandırılır ancak yaraların çoğuna dikiş atıldığı için yaygın olarak dikiş izi terimi de kullanılmaktadır, ancak dikiş olsun veya olmasın her yara iyileşmesinde mutlaka az veya çok iz meydana gelir. Yara izi (dikiş izi) oluşmasında rol alan bazı etkenler vardır. Bunlar içerisinde en önemli faktör genetik faktördür. Çünkü aynı cerrah tarafından aynı büyüklükte, aynı aletlerle, tıpatıp aynı şekilde yapılan kesilerin sonucunda farklı kişilerde çok farklı yara izleri oluşabilmektedir.

Skar dokusu aslında sadece cilt değil vücuttaki farklı dokularda da oluşan yara sonrası iyileşme sürecinde oluşan bir biyolojik süreçtir. Skar oluşum sürecinde eğer kollojen dokusu çok fazla sentezlenirse ciltten bariz kabarık ve kırmızı renkte oluşan skara "hipertrofik skar" denir. Bunların daha belirgin ve tümöral kitle şeklinde oluşanlarına "keloid" denir, genellikle siyah cilt rengine sahip kişilerde meydana gelir. Ameliyat sonrası bu kadar çok belirgin yara izi oluşmuşsa bu durumda estetik cerrahi müdahale ile düzeltme yapılabilmektedir.

Skar (kesi izi) oluşumunu etkileyen faktörler:
- Yaş ilerledikçe derinin elastikiyeti ve kalınlığı azalır. Bunun sebebi ciltteki kollajenin değişmesi ve yağ dokusunun azalmasıdır. Bu nedenle ileri yaşta cilt dokusunun iyileşmesi daha kötü olur, daha uzun zaman alır, yara izi daha belirgin olabilir.
- Siyah ırk skar oluştırmaya daha yatkındır. Daha büyük ve kalın skarlar oluşur.
- Genetik ve aile: Anne babasında ve kardeşlerinde skar oluşmaya yatkınlık olan kişilerde de benzer durum izlenebilir.
- Büyük ve derin cilt kesileri daha çok skar dokusu oluşturma eğilimindedirler. Çünkü büyük kesilerin iyileşmesi daha uzun sürer ve yaraya binen gerilim kuvveti daha fazla olur.
- Sigara bazı yaraların iyileşmesini geciktireceği için skar oluşumunu arttırabilir. Bu nedenle bazı plastik cerrahlar ameliyattan önceki birkaç hafta hiç sigara içilmemesini isterler.
- Alkol ve kafein vücutta su kaybına neden olduğu için dikiş izi oluşumunu arttırabilir bu nedenle yara iyileşmesi tamamlanana kadar uzak durmak gerekir.
- Sağlıklı ve dengeli beslenme yara iyileşme sürecini etkiler. Özellikle et ve süt ürünleri ile proteinden zengin beslenmek önemlidir.
- Bol su içmek önemlidir. Susuz (dehidrate) kalındığında cilt elastikiyeti azalır bu da yara iyileşmesi üzerine olumsuz etki eder.
- Aşırı kilo yara iyileşmesini olumsuz etkiler.
- Taburcu oldukta sonra doktorunuz yara yeri bakımı ile ilgili önerilerde bulunmuşsa bunları değiştirmeden aynen uygulamanız gerekir.
- Yara yerinde oluşabilecek enfeksiyon yara iyileşmesini geciktirir ve fazla skar oluşumuna neden olur.
- Diyabet ve diğer kronik hastalıklar olumsuz etki gösterir. Diyabet hastalarının ameliyattan önce ve sonra kan şekerlerinin normal seviyede tutulması yara iyileşmesini olumlu etkiler.
- Yara yeri yani dikiş bölgesinin çekilmesi, gerdirilmesi, baskı yapılması gibi üzerine basınç uygulayan eylemlerden kaçınmak gerekir. Bunlar yara iyileşmesini geciktirir ve fazla dikiş izi oluşmasına neden olur.
- Dikiş yerinin direk güneş ışığına fazla maruz kalmasından kaçınmak gerekir.

Dikiş bölgesinin bakımı:
- Ameliyat sonrası taburcu olmadan önce yara yerinizin kaç gün kuru kalması gerektiği ve ne zaman banyoya başlayabileceğiniz konusunda doktorunuzdan bilgi alın, bunları dikkatlice uygulayın.
- Yara yerinize hergün kızarıklık, akıntı, kanama var mı diye göz atın.
- Yara yerini ve dikişlerin üzerini ovalamaktan kaçının.
- Dikiş bölgesindeki iplik veya zımbaları dotorunuzdan habersiz almayın.
- Doktorunuzdan habersiz dikiş yerine krem, yağ, pudra, losyon v.b sürmeyin.
- Dikiş bölgesini 3-6 ay direk güneşe maruz bırakmayın.
- Doktorunuz önermişse pansumanı uygun şekilde yapın.
- Yara yerinin deri katlantısı arasında kalıp, nemlenmesinden sakının.
- Yara yerini kirletmemeye özen gösterin.

Normal doğum sorası dikiş izleri:
Normal doğumda epizyotomi (doğum kesisi) yapılmışsa dış tarafta 3-4 cm uzunluğunda hafif bir dikiş izi genellikle belli olur. İlk doğumlarda sıklıkla epizyotomi kesisi uygulanır ancak sonraki doğumlarda daha azalır uygulama sıklığı. Epizyotomi kesisi yapılmamışsa ve yırtık meydana gelmemişse dikiş atılmayacağı için normal doğum sonrası dış tarafta herhangi bir iz veya skar dokusu oluşmaz.

Sezaryen doğum sonrası dikiş izleri:
Sezaryende en sık uygulanan kesi yatay ve pubik tüylerin hemen üzerinden uygulanan bir kesi olduğu için ameliyat sonrası iz belirgin bile olsa genellikle mayo, bikini gibi giysilerin altında kalır ve dışarıdan belli olmaz. Sezeryan ameliyatında uygulanan cilt dikişleri hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Bitkisel çözümler, yağlar, kremler, merhemler:
Bu tür maddeler asla doktor tavsiyesi olmadan dikiş bölgesine sürülmemelidir. Sakıncalı ve ters etkileri olabilir. Doktor önerisi dahilinde yara iyileşmesi için bazı kremler, merhemler kullanılabilir. Bitkisel çözümler, otlar, bitkisel tedaviler yara iyileşmesi veya dikiş izi konusunda fayda sağlamaz.


İlgili Konular:
- Sezaryen Dikişleri
- Sezaryen Sonrası Yara Yeri Enfeksiyonu
- Sezaryen Ameliyatı
- Sezaryen Sonrası Öneriler ve Yapılması Gerekenler
Tamamını >>

SEZARYEN DİKİŞLERİ

SEZARYEN AMELİYATI VE CİLT DİKİŞİ
Sezaryen ameliyatında uterus, fasya, cilt altı, cilt gibi çeşitli dokulara katmanlar şeklinde dikişler konularak ameliyata son verilir. Cilt kapatılması için atılan dikişler hem kozmetik açıdan hem de yara yerinde enfeksiyon, açılma vb. komplikasyonlar gelişmesini önlemek açısından önemlidir. Sezaryen ameliyatında rutin olarak uygulanan cilt kesisi karın alt kısmında yatay olarak uygulanan "pfannenstiel insizyon" denilen kesidir. Çok nadiren bazı durumlarda göbekten aşağıya dik uzanan kesi uygulanması gerekebilir, buna "göbek altı midline kesi" denir.  Her iki durumda da benzer dikiş yöntemleri cilt kesisi için uygulanır. Tabii ki hastanın kozmetik memnuniyeti açısından rutin uygulanan pfannenstiel kesi çok daha iyi sonuç verir, ayrıca daha az ağrıya sebep olur.

Sezaryen ameliyatında cilt nasıl dikilir?
En sık uygulanan cilt dikiş yöntemleri genellikle şunlardır:
1- Ciltin altına dışarıdan görünmeyecek şekilde atılan dikiş: Buna subkutikuler sütur denir ve genellikle kendiliğinden eriyen (absorbable) dikiş materyalleri kullanılır. Dikiş tek tek değil devamlı (continue) olacak şekilde atılır. Halk arasında buna "estetik dikiş" adı verilir. Sezaryen estetik dikiş denilmesinin sebebi dikişin dıştan görünmemesi ve en önemlisi az miktarda iz bırakmasıdır.
2- Cilt üzerine stapler (tel zımba) ile atılan tek tek dikiş yöntemi: Bu yöntemde aynı tel zımba gibi tek tek yerleştirilen ilmeklerle yara kenarları birbirine yaklaştırılır. Ameliyattan genellikle bir hafta sonra bu zımba telleri basit ve ağrısız bir şekilde alınır.
3- Cilt üzerine tek tek iplik ile atılan dikiş yöntemleri: Genellikle bu tür dikişler kendiliğinden erimeyen süturlerle atılır ve ameliyattan yaklaşık 1 hafta sonra dikişlerin tek tek alınması gerekir.
4- Yapıştırıcı bant yöntemi (strip): Strip denilen şeffaf ince bant yara üzerine yapıştırılarak yara kenarlarının karşı karıya gelmesi sağlanır. Gerilimi fazla olmayan yaralarda kullanılabilen pratik bir yöntemdir.

Bunlar arasında en sık kullanılan yöntem bir numarada belirtilen halk arasında estetik dikiş denilen yöntemdir. 1 ve 2 numarada belirtilen yöntemleri karşılaştıran birçok araştırma mevcuttur ve bunlarda farklı sonuçlar elde edilmiştir:
Bir araştırmalarda görünüm, ağrı, enfeksiyon gibi faktörler arasında fark izlenmemiştir (kaynak).
Bir diğer araştırmada zımba ile kapatmada yara yeri açılması ve enfeksiyon daha fazla izlenmiştir, ancak yara yeri görüntüsü, ağrı, hasta memnuniyeti gibi konularda fark izlenmemiştir. Ciltaltı sütur tekniği daha uzun zaman almıştır (kaynak). Diğer bir metaanalizde de benzer şekilde zımba ile kapatmada yara yeri açılması ve enfeksiyon iki kat daha fazla görülmüştür. Staple yani zımba yöntemi daha kısa süre almasına rağmen ağrı ve kozmetik açıdan bir fark izlenmemiştir (kaynak). Diğer bir ararştırmada cilt altı subkutüküler sikiş yönteminin kozmetik açıdan da daha iyi sonuç verdiği saptanmıştır (kaynak).

Zımba (Staple)
Dikişler ne zaman iyileşir?
Cildin en üst epitel tabakasının oluşması 24-48 saat içerisinde gerçekleşir. Bu nedenle genellikle ameliyattan 2-3 gün sonra hastanın banyo yapmaya başlamasına izin verilir. Cilt dokusunun karşı karşıya kuvvetle yapışması ve tamamen kapanması yaklaşık 1 haftada gerçekleşir.

Dikişler ameliyattan kaç gün sonra alınır?
Normalde rutin uygulanan cilt altı süturlar alınmaz ve kendiliğinden eriyerek kaybolurlar. Eğer erimeyen sütur ile dikiş atılmışsa genellikle ameliyattan 6-7 gün sonra alınır. Bazı durumlarda dikiş alma süresi değişebilir.

Dikiş yerlerinde sertlik ve şişlik, ödem normal midir?
Özellikle ilk haftalarda ödem nedeniyle dikiş alanına yakın bölgelerde hafif sertlik ve şişlik olması normaldir. Aşırı bir şişlik varsa doktorunuza danışmanız gerekir. Çok büyük ve kırmızı-mor renkte şişlik hematom anlamına gelebilir.

Dikişin açılması (patlaması):
Cilt dikişinin açılması veya halk arasındaki değimiyle patlaması nadiren gerçekleşebilen bir durumdur. Bunda hastanın hijyen tedbirleri, dikiş yöntemi gibi birçok faktör rol oynayabilir. Dikişlerin açılması durumunda genellikle pansuman yapılarak kendiliğinden kapanması sağlanır kısa süre içerisinde. Nadiren özellikle açıklık büyük ise tekrar bir kaç dikiş atılması gerekebilir. Cilt kesisi yapılan alanda yara kenarları bitişik görünmüyorsa ve aradan cilt altı sarı doku görülüyorsa, sıvı geliyorsa açılma olduğu anlaşılabilir.

Dikiş bölgesinde ağrı, yanma, kaşıntı ve uyuşukluk:
Sezaryenden sonraki ilk günlerde hafif derecede ağrı ve yanma dikiş bölgesi yakınında normaldir. Ağrı özellikle cilt kesisinin uç kısımlarında ve genelde sağ uçta daha fazla olur. Cilt kesisinin kenarlarında hissislik, uyuşukluk haftalarca sürebilir. Ara sıra hafif kaşıntı meydana gelebiliir. Aşırı ağrı durumunda doktorunuza danışmalısınız.

Dikiş yerinde kızarıklık, sıcaklık, kötü kokulu akıntı:
Dikiş bölgesinde ısı artışı ve kızarıklık olması özellikle kokulu sarı-yeşil akıntı varsa enfeksiyon (iltihap) belirtisi olabilir, bu durumda doktorunuza başvurmalısınız. Sıcaklık olmadan sadece berrak kokusuz akıntı olması genellikle enfeksiyon olmayan bir akıntıdır. İltihap olduğu tespit edilirse genellikle antibiyotik ve yara yeri bakımı, pansuman, debridman gibi yöntemlerle yeniden iyileşme süreci gözlenir.

Dikiş yerinda kanama olması:
Ameliyatın yapıldığı gün dikiş yerinde hafif kanamaya sık rastlanır. Dikiş bölgesi üzerinde beyaz flaster veya gazlı bez olduğu için buraya sızan kırmızılıkla farkedilir. Kanama fazla ise üzerine konulan ağırlık ile baskı yapılarak çoğunlukla kolay şekilde durdurulur. Ancak hasta taburcu olup evine gittikten sonra dikiş bölgesinden kanama olmaması gerekir, kanama veya kırmızı akıntı durumunda hemen doktorunuza danışmalısınız.

Sezaryende estetik dikiş nasıl yapılır? Dikiş alınır mı?:
Halk arasında estetik dikiş veya gizli dikiş diye adlandırılan ve cilt altına dışarıdan görünmeyecek şekilde atılan dikişe sub-kutiküler (subkutan) dikiş adı verilir. Halk arasında çok yanlış bir şekilde lazer ile dikiş olarak da adlandırılır ancak lazer ile hiçbir ilgisi yoktur bu işlemin. Sezaryende lazerli dikiş diye bir yöntem dünyada hiçbir yerde yoktur.
Estetik dikiş nasıl yapılır: Genellikle kendiliğinden eriyen (absorbable) dikiş iplikleri kulllanılır ve dikiş alınmasına gerek kalmadan kendiliğinden erir. Ancak erimeyen ve ameliyattan genellikle 1 hafta sonra alınması gereken dikiş iplikleri ile de uygulanabilir. Cilt altına dışarıdan görünmeyecek şekilde kesinin bir ucundan diğer ucuna kadar ilerleyen sütur atılır. İnce sütur materyalleri kullanılır.




İlgili Konular:
- Sezaryen Sonrası Yara Yeri Enfeksiyonu
- Ameliyat Sonrası Dikiş İzleri
- Sezaryen Ameliyatı
- Sezaryen Sonrası Öneriler ve Yapılması Gerekenler
Tamamını >>

SEZARYEN ÖNCESİ HAZIRLIKLAR VE YAPILMASI GEREKENLER

SEZARYEN AMELİYATI ÖNCESİ HAZIRLIKLAR
Sezaryen ameliyatından önceki günlerde hastanın evinde yapması gereken ve hastaneye yatış yapılan gün hastanede uygulanan bazı hazırlıklar vardır. Bunların çoğu diğer ameliyatlardaki hazırlıklara benzemesine rağmen sezaryen ameliyatında doğum gerçekleşmesinden dolayı bazı farklılıklar da içerir. Aşağıda belirtilen hazırlıklar daha önceden tarihi belirlenmiş sezaryenler için geçerlidir. Bazı durumlarda acilen sezeryan kararı verilebildiği için o durumlarda bu hazırlıklar yapılmadan ameliyata almak gerekmektedir.

Hastaneye gitmeden önce evde yapılması gereken hazırlıklar:
- Genellikle ameliyattan bir gün önce hastanın duş alması önerilir. Bunda amaç ameliyat sahasının daha temiz olması ve enfeksiyon riskinin azalmasıdır.
- Sezaryen ameliyatına bir hafta kala karın bölgesi ve pubik (genital) bölgeye traş veya ağda uygulanmaması önerilir. Traş veya ağda yara yeri enfeksiyonu riskini arttırmaktadır. Ameliyat günü hastanede gerekirse personel tarafından ameliyat sahasındaki tüyler traş edilir.
- Diyabet, hipertansiyon, guatr, astım gibi hastalıklar edeniyle ilaç kullanan hastalar ilaçlarını hastaneye giderken mutlaka beraberinde götürmelidir.
- Hastaneye giderken yanınızda mutlaka doğum çantanızı ve bebek için gerekli diğer mazlemeleri alınız. Buraya tıklayarak doğum çantası malzemeleri hakkında ayrıntılı biilgi alabilirsiniz.
- Sezaryen için hastaneye giderken gebelik ile ilgili takip kağıtları ve tahlillerinizin bulunduğu dosyayı mutlaka yanınızda götürmelisiniz.
- Ameliyata 24 saat kala sigara, alkol ve doktorunuzun önerdiği ilaçlar dışında rastgele hiçbir ilaç (ağrı kesici dahil) almamanız gerekir. (Sigara ve alkol gebelikte zaten asla alınmamalıdır.)
- Gebelikte heparin ve diğer kan sulandırıcı diye adlandırılan ilaçları ameliyattan ne kadar önce bırakmanız gerektiği konusunda doktorunuza danışmalısınız.

Sezaryenden kaç saat önce yemek yemeli?
- Ameliyata hastanın yaklaşık 8 saatlik açlık ile girmesi gereklidir. Yani ameliyattan önceki 8 saat hiç yiyecek, içecek, su dahil alınmamalıdır. Ameliyat sabah yapılacaksa bir gece önce hafif bir akşam yemeği yenilerek gece 11-12'den sonra tamamen yiyecek içecek kesilmelidir. Çok ağır yemeklerden kaçınılmalıdır. Aşırı meyve tüketimi gibi karında şişlik yaratacak yiyeceklerden kaçınılmalıdır. Özellikle alınmaması gereken bir yiyecek veya içecek yoktur ancak fazla yemek yenmemelidir. Mide ve barsakları bozabilecek değişik normalde tüketmediğiniz riskli gıdalardan kaçınınız. Ameliyat öğleden sonra yapılacaksa doktorunuza danışarak sabah erken saatte az miktarda besin alabilirsiniz.

Hastanede yapılan hazırlıklar:
- Hastaneye yatış yapıldıktan hemen sonra yapılacak ameliyat ve diğer işlemlerle ilgili hastayı ve eşini bilgilendiren yazı verilir, hasta işlem hakkında, olası yan etkiler ve riskler hakkında  bilgilendirilerek imzalı onayı alınır. Hasta yazıyı imzalamadan önce işlemler ve ameliyatlar hakkında anlamadığı, merak ettiği her konuyu doktoruna sorup öğrenebilir.
-  Ameliyattan önce hastanede lavman ile barsakların boşaltılması sağlanır.
- Ameliyat bölgesinde fazla tüylenme varsa serviste veya ameliyathenede bunlar traş edilir.
- Muayene ve ultrason gerekirse yapılır.
- Ameliyat tahlilleri yapılır ve anestezi uzmanı hastayı değerlendirerek anestezinin şekline karar verir.
- NST çekilmesi veya doppler aleti ile bebeğin kalp atışları kontrol edilebilir.
- Ameliyat ile ilgili tahliler bazı hastanelerde ameliyat günü hastaneye yatış yapıldıktan sonra yapılır, bazı hastanelerde daha önceki günlerde yapılır. Bu tahlil sonuçları ile beraber anestezi doktoru anne adayını muayene eder ve anestezi açısından değerlendirir. Anestezinin şekli hakkında hastaya bilgi verir.
(bkz: spinal anestezi ile sezaryen)
- Hastanın kalp hastalıkalrı veya astım vb. başka hastalıkları varsa bunlarla ilgili uzman doktorların da değerlendirmesi gerekebilir bazen.
- Ameliyattan önce su ve yeme-içme yasak olsa da tansiyon, guatr gibi hastalıkları olan hastaların ameliyattan önce sabah birkaç yudum su ile bu ilaçlarını alması önerilir veya bir gün önce evde almanız önerilen bazı ilaçlar olabilir. Ancak bu konuları mutlaka doktorunuza danışarak planlayınız, farklı uygulamalar olabilir her hasta için.

Ameliyathanede uygulanan hazırlıklar:
- Ameliyat odasında anestezi uzmanı, kadın doğum uzmanı, ameliyat hemşireleri ve anestezi teknisyenleri ile diğer yardımcı personeller bulunur.
- Ameliyathaneler enfeksiyon riskini azaltmak için nispeten hafif soğuk olurlar. İlk başta üşüme hissedebilirsiniz ancak daha sonra üstünüz örtülünce üşüme hissi geçecektir.
- İdrar sondası uygulanır. (Bazı yerlerde ameliyathaneye gelmeden servis katında uygulanır.)
- Anestezi uzmanı tarafından uygun anestezi (spinal veya genel anestezi) uygulanır. Daha sonra hastanın üzeri yeşil örtülerle örtülür ve ameliyat hazırlığı başlar.

Ameliyattan sonra:
- Bebek doğar doğmaz ısıtıcı altında temizlenir. Gerekirse çocuk doktoru tarafından muayene edilir, gerekli değilse daha sonra serviste muayenesi yapılır.
- Nadiren bebek için küvez veya yoğun bakım gerekirse bebek hemen o bölüme transfer edilir.
- Bebeğin durumu iyi ise doğumdan kısa süre sonra anneye gösterilir ve anne ile teması sağlanır.
- Doğumdan genellikle 6 saat sonra annenin sulu gıdalar yemesine izin verilir, bu saate kadar ağızdan hiçbir yiyecek, içecek alınmaz. Anca bu süre hastaya ve ameliyata göre değişebilir o yüzden mutlaka doktorunuzun önerisi doğrultusunda hareket etmelisiniz.
- Ameliyattan genellikle 6 saat sonra idrar sondası çıkarılır ve hastanın ayağa kalkmasına izin verilir.
- Ameliyattan sonra 6-12 saat süre ile serum ve damardan ilaç tedavileri devam eder.
- Sezaryen ameliyatından sonra kan uyuşmazlığı olan çiftlerde bebeğin kan grubuna bakılır ve eğer bebeğin kan grubu pozitif ise anneye kan uyuşmazlığı iğnesi yapılır. Bebek kan grubu anne ile aynı yani Rh negatif çıkarsa Anti-D immunglobulin (kan uyuşmazlığı iğnesi) yapılmasıne gerek yoktur.
- Genellikle ameliyattan 24-48 saat sonra yara yerindeki bandaj açılır. Bu konuda doktorunuza danışmalısınız.
- Sezaryen ameliatından sonra hasta genellikle hastanede 1 veya 2 gün kalır, daha sonra taburcu edilir.

Hastaneye giderken yapılmaması gerekenler:
- Makyaj yapılmaması gerekir.
- Tırnaklara parlatıcı veya oje sürülmemelidir.
- Takma kirpik kullanılmamalıdır.
- Takma diş varsa hastaneye giderken kullanılabilir ancak hastanede ameliyattan önce çıkarılması gerkecektir.
- Kontak lens kullanılmamalıdır. Ameliyat günü gözlüklerinizi kullanmalısınız.
- Her tür takı ve kolye, yüzük vb. takılmamalıdır. Bunları hastanede güvenle saklamanız zor olacağı için evde iken çıkarmanız faydalı olacaktır.
- Piercing varsa evden ayrılmadan çıkarılmalıdır.




İlgili Konular:
- Sezaryen Ameliyatı
- Doğuma Giderken Alınacaklar (Doğum Çantası)
Sezaryen Sonrası Öneriler ve Yapılması Gerekenler
Tamamını >>



UYARI: Sitedeki bilgiler hastalıkların tanı ve tedavisinde kullanılmamalıdır.
Yazıların her hakkı saklıdır, izinsiz kullanılamaz. devamı >>

"Gebelik ve kadın hastalıkları konusunda ayda 1 milyondan fazla ziyaretçi sayısı ile en çok tıklanan, en geniş içerikli site"