GEBELİKTE LAPAROSKOPİ (KAPALI AMELİYAT)

HAMİLELİKTE KAPALI YÖNTEMLE AMELİYAT UYGULANABİLİR Mİ?

Hamilelik sırasında over kisti (yumurtalık kisti), over torsiyonu, apandisit, kolesistit gibi nedenlerle ameliyat yapılması gerekebilmektedir. Gebelik döneminde müdahale edilmesi zorunlu olmayan hallerde ameliyat doğum sonrasına ertelenir, ancak bazı hallerde hamilelik sırasında ameliyat ile mmüdahale etmek zorunludur. Bu durumlarda kapalı yöntemle ameliyat (laparoskopik) veya açık ameliyat (laparotomi) yöntemi ile müdahale edilebilmektedir. Bazı hastalıklarda kapalı ameliyat uygulanamaz ve açık ameliyat uygulanması şarttır; bazı hastalıklarda ise her iki ameliyat yöntemi de uygulanabilmektedir. Örneğin mide perforasyonu durumunda açık yöntem uygulanması şart iken, apandisit veya yumurtalık kisti durumunda her iki yöntem de uygulanabilir. Uygulanacak ameliyat yöntemi hastalığın ne olduğuna, hastanenin ve doktorun imkan ve tecrübelerine, hastanın tercihine göre değişebilmektedir. Hamile olmayan hastalarda olan laparoskopi kontrendikasyonları aynı şekilde hamile hastalarda da geçerlidir (hemodinamik instabilite gibi).

Dış gebelik (Ektopik gebelik) tedavisi için yapılan laparoskopik ameliyat bu sayfadaki yazının konusu dışındadır. Bu yazıda kastedilen normal gelişen bir gebelik varken, yanısıra meydana gelen gebelik dışı bir patoloji nedeniyle ameliyat uygulanmasıdır.



Gebelik sırasında hangi durumlarda laparoskopi (kapalı ameliyat) uygulanabilir?
- Over (yumurtalık) kistleri (hemorajik kist, endometrioma, dermoid kist)
- Adneksiyal torsiyon (Over kist torsiyonu) (bkz: salpingoooferopeksi)
- Myom (fibroid) torsiyonu (kaynak)
- Heterotopik gebelik
- Apandisit
- Kolesistektomi (safra kesesi alınması)
- Mezenterik kist
- Splenektomi, nefrektomi, fıtık onarımı, lenfadenektomi gibi nadir uygulamalara ait vaka bildirimleri de vardır (kaynak 1, 2).

Daha önceki yıllarda gebelerde laparoskopik cerrahi çok yaygın uygulanmamaktaydı, bunun nedenleri uterusun manipulasyonu zorlaştıracak şekilde büyük olması, uterus ve fetusun zarar görmesinden korkulması, karbondioksite bağlı asidoz gelişebileceği gibi endişelerdi. Ancak günümüzde yapılan araştırmalarda laparoskopi ile açık ameliyat arasında gebelikle ilgili riskler açısından fark olmadığının gösterilmesi nedeniyle ve laparoskopi uygulayan cerrahların tecrübelerinin artmasından dolayı yaygın olarak uygulanmaya başlanmıştır. Ayrıca laparoskopik yöntemin  gebe olmayan hastalarda sağladığı avantajlar aynı şekilde gebe hastalarda da geçerliliğini korumaktadır (ameliyat sonrası ağrının daha az olması, hastanede daha az kalma gereksinimi, yara yeri enfeksiyonu riskinin düşük olması gibi).

Gebelikte laparoskopik ameliyat tekniği:
- Genel anestezi altında karbindioksitle batın şişirilmesi aynen gebe olmayan hastalardaki gibi uygulanabilir.
- Hastanın ilk trimesterde düz supin pozisyonunda, 16. hafatdan sonra hafif sola dönük pozisyonunda olması tercih edilir. Sola yatırmakta amaç büyük damarlara olan basıyı azaltmaktır. Ameliyatta görüntüyü kolaylaştırması açısından gerektiğinde Trendelenburg pozisyonu uygulanabilir.
- Trokarların giriş yeri uterus büyüklüğüne göre değiştirilebilir. Duruma göre yan trokarlar sağ veya sol aynı taraftan  girilebilir (kaynak). Büyük gebeliklerde ilk trokar ve veress girişi supraumblikal bölgeden uygulanabilir. Trokar girişi esnasında uterusun yana deviye edilmesi yaralanması riskini azaltabilir. Mümkün olduğunca ince trokarlar tercih edilir.
- Veress iğnesi özellikle büyük uteruslarda dikkatli girilmelidir, kazara uterusa giriş bildirilmiştir (kaynak).
- Pnömoperiton oluşturmak amacıyla ilk trokar girişinde açık teknik (Hasson tekniği) veya Veress iğnesi uygulanabilir. Bu cerrahın tecrübesi ve yatkınlığı ile ilgilidir. Veress iğnesinin sol üst kadrandan uygulanmasını öneren merkezler vardır (kaynak), orogastrik tüp ile mide boşaltılması uygulanması mide yaralanması riskini azaltır.
- İntraabdominal basıncın çok artmamasına özen gösterilmelidir (12mm Hg altında kalmalı). Bunda amaç damarlara olan basıncı azaltmak, venöz dönüşün engellenmesini önlemek ve CO2 emiliminin mümkün olduğunca az olmasını sağlamaktır.
- Gazsız laparoskopi uygulaması da gebelik sırasında mümkündür ancak yaygın olarak uygulanmamaktadır. Bu yöntem CO2 emilimine bağlı hiperkarbi ve fetal asidozdan kaçınmak ayrıca intrabadominal basınca bağlı venöz kan akımı azalmasından kaçınmak amacıyla uygulanmıştır ancak CO2 basıncı yüksek tutulmadığı sürece bu yan etkiler gelişmemektedir. Ayrıca ameliyat sırasında uzun süreli ve yüksek basınçlı suction kullanımına imkan sağlaması sayesinde koterizasyondan kaynaklanan toksik gazlara fetusun maruz kalmasını engeleyebileceği bildirilmiştir (kaynak). Gazsız laparoskopinin genel anestezi olmadan rejyonel anestezi altında yapılabilmesi fetus açısından diğer bir avantajı olarak bildirilmiştir. Batın ön duvarı elevasyonu için özellikli ekipman gerektirmesi dezavantajıdır ve günümüzde yaygın olarak uygulanmamaktadır. Gazsız laparoskopi hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
- Ameliyat sonrası uterin aktivite artış riski ve fetal kalp atım değişiklikleri açısından anne ve fetus yakın takibe alınmalıdır.
- Hamilelikte uygulanacak laparoskopi öncesinde rutin proflaktik tololiz uygulanmasına dair öneri yoktur.

Hamilelikte laparoskopi için en uygun zaman nedir?
Açık cerrahide olduğu gibi laparoskopi (LS) için de en uygun zaman ikinci trimesterin başlarıdır (12-16 hafta). İlk trimester yani gebeliğin ilk 3 ayı fetal teratojenite ve düşük riski yüksek olmasından dolayı zorunlu olmadıkça ilk tercih değildir ancak uterusun küçük olmasından dolayı laparoskopi işlemi kolay uygulanabilir. Over torsiyonu gibi ikinci trimestere ertelenemeyecek acil hallerde ilk trimesterde laparoskopik cerrahi uygulanmaktadır. Gebeliğin son 3-4 ayında (son trimesterde) ise ameliyata bağlı erken doğum riski daha sık gelişebilmektedir ayrıca fazla büyük olan uterus laparoskopi uygulanmasını zorlaştırır ancak bu dönemde de uygulanan başarılı ameliyatlara ait vaka bildirimleri vardır (kaynak 1, 2, 3).


İlgili Konular:
- Laparoskopi (Kapalı Ameliyat)
- Gebelik Sırasında Ameliyat Olmak
Tamamını >>

HAMİLELİKTE İNME (FELÇ)

GEBELİKTE BEYİN DAMARLARINDA TIKANMA VEYA KANAMA OLMASI
İnme yani stroke (halk arasındaki tabiriyle felç, beyin felci) beyin damarlarında meydana gelen tıkanma veya ani oluşan kanama nedeniyle vücudun bir kısmında felç meydana gelmesidir.  Serebrovasküler olay veya serabrovasküler hastalık (SVO) olarak da adlandırılır.  Beyin damarlarında oluşan tıkanma veya vücudun başka bölgesinden (kalpten) beyine pıhtı atması, beyin içerisine ani kanama olması gibi nedenlerle inme oluşabilir. Beyin damarında tıkanma nedeniyle meydana gelen inmeye iskemik inme denir, beyin kanaması nedeniyle meydana gelen inmeye hemorajik inme denir.  İnmeye sebep olan  ana mekanizma beyinde bir bölgenin beslenmesinin bozulmasıdır. Acilen tedavi edilmesi gereken acil bir durumdur.
Geçici olarak gelişen inme durumlarına transiyent iskemik atak (TİA) denir, burada geçici ve kısa bir ani inme durumu oluşur. TİA'da belirtiler kısa sürer ve kendiliğinden düzelir genellikle.

İnme (serebrovasküler olay) durumunda genellikle vücudun bir tarafında aniden güçsüzlük, kolda-bacakta uyuşukluk,  şiddetli baş ağrısı, ani görme bozukluğu, konuşamama, konuşulanları anlayamama gibi belirtiler olur. İnme durumunda bazen koma eşlik etse de her zaman görülmez.

Gebelerde veya gebe olmayanlarda inme riskini arttıran faktörler:
- Sigara
- Alkol
- Kokain
- Yüksek tansiyon
- Kalp kapak hastalıkları
- Myokard enfarktüsü geçirmiş olmak
- Endokardit
- Atrial fibrilasyon
- Trombofili
- Diyabet
- Hiperkolesterolemi
- Obezite, sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam tarzı
- Gebelik
- Doğum kontrol hapı kullanımı (kaynak)

Gebelik ve Postpartum Dönemde İnme:
Gebe olmayan kadınlarda yaklaşık onbinde 1 oranında görülen inme, gebe kadınlarda onbinde 2-3 olacak şekilde daha sık görülmektedir. Gebelikte inme riskinde artış olmasının nedeni gebelikte hiperkoagulabiliteye yatkınlık meydana gelmesi, hemokonsantrasyon, kardiyovasküler sistem değişiklikleri, ve preeklampsi gibi hipertansif durumlar olarak düşünülmektedir.
Gebelikte iskemik ve hemorajik inmenin en sık nedeni preeklampsi, eklampsi, HELLP sendromu'dur. Gebelikte anevrizma, arteriovenöz malformasyon, preeklampsi gibi nedenlerle hemorajik inme meydana gelebilir; serebral venöz sinüs trombozu, kalp kapak hastalıkları ve preeklampsi gibi nedenlerle iskemik inme meydana gelebilir. Trofoblastik emboli ve amniyotik sıvı embolisi gibi nedenler gebeliğe spesifik ancak çok çok nadiren görülen inme nedenleridir.
Doğum sonrası yani lohusalık dönemi de inme açısından belirgin risk artışı ile karakterizedir, gebelikle ilgili inmelerin yaklaşık yarısı bu dönemde görülür. Hipertansiyon ve sezaryen gebelik-postpartum dönemde inme riskini daha da arttırmaktadır (kaynak). Postpartum enfeksiyon ve kanama da inme riskini arttıran faktörlerdendir (kaynak).

Gebelikte inmenin tanısı ve tedavisi gebe olmayan insanlar ile benzerdir. Şiddetli preeklampsi veya HELLP durumu varsa buna yönelik spesifik tedavi verilir. CT (bilgisayarlı tomografi) genellikle tanıta ilk basamak olarak kullanılsa da MR'ın gebelikte güvenli olması ve bazı küçük enfarktlarda daha sensitif olması avantajlarıdır.

Aşağıda Amerikan Kalp Derneği'nin yayınladığı infografikte gebelikte inme riskinin arttığı ve hipertansiyon ile komplike gebeliklerde daha fazla arttığı vurgulannmaktadır. Ayrıca inmenin kadınlarda erkeklerden daha sık görüldüğü belrtilmektedir. İnfografiğe göre inme ölüm nedenleri arasında kadınlarda 3. sırada, erkeklerde 4. sırada yer almaktadır.

Resmi büyütmek için üzerine tıklayın

İlgili Konular:
- Hamilelikte Damar Tıkanıklığı
- Doğum Kontrol Hapı Kullananlarda Damar Tıkanıklığı Riski
- Hamilelikte Kan Pıhtılaşması (Koagulasyon Değişiklikleri)
Tamamını >>

UTERİN İNVERSİYON

Uterin inversiyon (ters dönme) uterus fundusunun kısmen veya tamamen endometrial kaviteye doğru çökmesi ve daha ileri seviyede iç-dış dönmesi neticesinde dışarıya çıkmasıdır. Doğumdan sonra meydana gelen uterus iversiyonu acilen tanınmalı ve tedavi edilmelidir, aksi halde anne ölümlerine kadar gidebilen kanama ve şok
tablosuna neden olabilir.

Uterin inversiyon başlıca ikiye ayrılabilir:
- Puerperal uterin inversiyon: Sezaryen veya normal doğum sırasında meydana gelir.
- Non-puerperal uterin inversiyon: Gebelik olmadan myom, polip gibi diğer nedenlere bağlı meydana gelen inversiyondur.
Uterin inversiyonların yaklaşık yüzde 95'i puerperal, yüzde 5'i non-puerperal şekilde gerçekleşir (kaynak).

NON-PUERPERAL (JİNEKOLOJİK) UTERİN İNVERSİYON:
Genellikle fundusta bulunan myom ve polip, sarkom benzeri patolojilere bağlı gelişir. Fundustaki kitlenin ağırlık etkisiyle fundusu vajinaya doğru çekmesi ve tamamen inverte olarak vulvaya kadar prolapsusuna sebep olması ile sonuçlanır. En sık olarak fundal submukozal myomlara bağlı gelişir (kaynak); bunun dışında polipler ve maligniteler de inversiyona neden olabilir. İnversiyonun gelişim mekanizmasında uterus içerisindeki tümöral kitlenin uterus duvarını bası etkisi ile inceltmesi ve servikal dilatasyona neden olması da rol oynar.

PUERPERAL (OBSTETRİK) UTERİN İNVERSİYON:
Doğumdan sonra meydana gelen uterus inversiyonudur. Sıklığı konusunda yaklaşık bir kaç bin doğumda bir gibi değişik bildirimler vardır. Doğumdan sonraki ilk 24 saat içerisinde meydana gelirse akut, 24 saat-1 ay arasında meydana gelirse subakut, 1 aydan sonra meydana gelirse kronik uterin inversiyon diye adlandırılır. Büyük kısmı ilk 24 saat içerisinde gerçekleşmektedir. Doğum sırasında meydana gelen inversiyona umblikal kordun aşırı çekilmesi ve fundusa aşırı baskı yapılması (Credé manevrası) sebep olabilir (özellikle plasenta fundus yereleşimli ise ve atoni varsa). Genellikle normal doğumda meydana gelmekle beraber sezaryen sırasında da inversiyon meydana gelebilir (kaynak).
Muayenede serviksten veya vajenden fundusun çıkmasıyla tanınır. Bazı durumlarda ultrasonografi de tanıda yardımcı olabilir. Abdominal muayenede fundusun normal yerinde palpe edilememesi önemli bulgudur.

İnversiyonun derecesine göre sınıflandırma:
- 1. derece: Fundus kısmen kaviteye doğru inverte olmuştur, serviksi geçmemiştir.
- 2. derece: Fundus serviksten dışarı çıkacak kadar inverte olmuştur.
- 3. derece: Fundus vajinadan dışarıya kadar inverte olmuştur.
- 4. derece: Uterus, serviks ve vajina dışarıya çıkacak derecede inverte olmuştur.

Obstetrik uterin inversiyon tedavisinin hızla yapılması önemlidir aksi halde ciddi kanama ve şok gibi komplikasyonlar gelişebilir. Eğer inversiyon anında plasenta halen ayrılmamışsa uterusun düzeltilmesinden önce elle ayrılması önerilmemektedir çünkü kanama riskini arttırmaktadır (kaynak 1, 2). Uterotonik ilaçların hemen kesilmesi önerilir aksi taktirde uterusun manuel olarak düzeltilmesi zor olacaktır. İlk denemede uterusu manuel düzeltme başarısız olursa uterusu gevşetici ajanlar verilerek tekrar manuel yerleştirme denenmesi önerilmektedir. Uterusun gevşemesi için tokolitik ajanlar, genel anestezi, nitrogliserin kullanılmaktadır (kaynak). Manuel olarak eski pozisyonuna getirilemeyen vakalarda vajinal ve abdominal yolla uygulanabilen operasyonlar vardır.
Uterus normal pozisyonuna yerleştirildikten sonra inversiyonun tekrarlamasını ve atoniyi engellemek için uterotonik ilaçlar başlanması önerilir. Bu amaçla oksitosin, misoprostol, dinoproston, metilergonovin gibi ajanlar kullanılır.


İlgili Konular:
- Doğum Sonrası Aşırı Kanama
- Normal Doğum
- Sezaryen
- Pelvik Organ Sarkması
Tamamını >>

ÇOK FAZLA DOĞUM YAPMAK ZARARLI MI?

ÇOK FAZLA SAYIDA DOĞUM YAPMAK (GRAND MULTİPARİTE)

Doğum sayısı (parite): 20. gebelik haftasından sonra gerçekleşen canlı ve ölü doğumların toplamıdır. Normal veya sezaryen ile gerçekleşen doğumların hepsi dahildir buna. (Great-grand-multipar: 10 ve üzeri doğum yapanlar)
20. gebelik haftasından önceki gebelik sonlanmaları doğum değil düşük olarak adlandırılır. Bunlar doğum sayısına eklenmez.

Grand-multiparite yani çok fazla sayıda doğum yapmış olmak 5 veya daha fazla doğum yapmak anlamına gelir.

Fazla sayıda doğum yapmak ile gebelik ve doğuma ait bazı riskler arasındaki ilişki araştırmalarda her zaman tutarlı sonuçlar vermemiştir (kaynak). Tutarsızlığın sebeplerinden birisi doğum sayısı arttıkça anne yaşının da artmasıdır, anne yaşı arttıkça gebeliğe ait bazı riskler ilk gebelik dahi olsa artmaktadır. Araştırmaların bazıları anne yaşını yeterli derecede düzeltmemiştir. Bazı araştırmalarda ise sosyoekonomik düzey karışıklık yaratan faktör olmuştur, çok doğum yapanlarda sosyoekonomik düzeyin farklı olması sağlık hizmetine zamanında ve hızlı  ulaşma gibi konularda farklılıklara sebep olabilir.  Bazı araştırmalarda ise  çok doğum yapanlarda risk saptanmaması veya  düşük risk saptanması "çok doğum yapanların daha sağlıklı olması" ile açıklanmıştır (healthy person effect). Burada kastedilen şudur: İlk gebeliğinde problem yaşayan kadınlar genellikle çok doğum yapmaktan kaçınırlar; ancak ilk gebeliklerinde problem yaşamayanlar çok doğum yapma kararına daha yatkın olurlar. Bu nedenle fazla doğum yapanlar daha sağlıklı bir popülasyon oluştururlar (kaynak).

Araştırmaların çoğunda fazla sayıda doğum yapmak ile hipertansiyon (preeklampsi), gestasyonel diyabet, zor doğum, erken doğum, yeni doğan yoğun bakım gereksinimi ve perinatal ölüm arasındaki ilişki net ayırt edilememiştir.

Bazı araştırmalarda genç yaşta çok doğum yapanların ileri yaşta az sayıda doğum yapanlardan daha düşük riskte oldukları gösterilmiştir (kaynak). Bu tür araştırmalar doğum sayısından çok anne yaşının belirleyici faktör olduğunu göstermektedir.

Sonuç olarak: Günümüzde araştırmaların çoğunluk kısmında ortak görüş birliği şu şekildedir: Eski yıllarda grand-multiparite gebelik ve doğumla ilgili risklerle ilişkili sanılırken günümüzde bu ilişkiye ait kanıtlar net değildir. Günümüzdeki sağlık hizmetlerine erişim imkanları ve bakım seviyesi de düşünüldüğünde çok fazla sayıda normal doğum yapmanın (5 veya daha fazla doğum) belirgin bir risk getirmediği düşünülmektedir (kaynak). Sezaryen geçiren hastalar bu genellemenin dışındadır ve her sezaryen doğumda risk daha da artmaktadır.

ÇOK SAYIDA SEZARYEN OLMAK ZARARLI MI? RİSKLERİ NELERDİR?
İlk sezaryenden sonra ikinci, üçüncü, dördüncü ve nadiren beşinci hatta daha fazla sayıda sezaryen olan hastalar olabilmektedir. Fazla sayıda sezaryen olmak zararlı mı? Sezaryen sayısı arttıkça hangi risklerde artış olur? gibi sorularla sıklıkla karşılaşılmaktadır.
Sezaryen sayısı arttıkça ameliyat sırasında ve sonrasında karşılaşılan riskler artmaktadır. Kesin bir sınır belirlenmemiş olsa da genel olarak 3. sezaryenden sonrası çok riskli kabul edilir ve zorunlu olmadıkça 3 kere sezaryen olan bir kadının tekrar hamile kalması önerilmez. Ancak daha önceki sezaryenlerde de risk daha az da olsa vardır. Fazla sezaryen ameliyatı geçirenlerde artan riskler hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.


İlgili Konular:
- Kaç Kere Sezaryen Olunur?
- Çok Kere Sezaryen Olmanın Riskleri Nelerdir?
- Gebelikler Arasında Ne Kadar Ara Vermek Gerekir?
- Normal Doğum
- Sezaryen
Tamamını >>

UTERİN PERFORASYON (RAHMİN DELİNMESİ)

Uterin perforasyon (rahmin delinmesi) bazı jinekolojik işlemler ve ameliyatlar sırasında gelişebilen bir komplikasyondur. Ayrıca çok nadiren piyometraya bağlı spontan uterin rüpür vakaları bildirilmiştir (kaynak 1, 2). Uterin rüptür (rahim yırtılması) konusu bu sayfada açıklanan konunun dışında farklı bir konudur ve ayrı bir başlık altında açıklanmıştır, buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Uterin perforasyon yani rahim duvarının delinmesi en sık küretaj, histeroskopi, spiral takılması, endometrial ablasyon, endometrial biyopsi gibi işlemler sırasında meydana gelir. Uterin perforasyon; kanama, mesane yaralanması, barsak yaralanması, büyük damar yaralanması gibi komplikasyonlara neden olabilir. Özellikle servikal dilatasyon ve keskin aletlerle intrauterin manipulasyon esnasında perforasyon meydana gelmektedir. İşlem sırasında aletin fazla ilerlemesi, kanama olması veya nadiren olağan dışı doku parçalarının gözlenmesiyle perforasyondan şüphelenilir.

Özellikle servikal darlığı olan (normal doğum yapmamış), aşırı antevert veya aşırı retrovert olan, postmenopzoal atrofik olan uteruslarda perforasyon riski daha sık olmaktadır. Bu nedenle servikal stenoza bağlı perforasyon riskini azaltmak için servikal dilastayon gerekecek veya histeroskopi yapılacak prosedürlerden bir gece önce vajinal misoprostol uygulanması önerilmektedir.

Uterin perforasyon gelişen hastanın ileri gebeliklerinde uterin rüptür gelişme riski çok düşüktür, bu nedenle bu hastalara rutin sezaryen önerilmez. Ancak rüptür açısından diğer risk faktörleri de varsa (daha önce myomektomi veya sezaryen geçirmiş olmak gibi) elektif sezaryen önerilmektedir. Uterin perforasyon sonrası gelişen gebelik sırasında rüptür oluşan vakalar çok nadiren literatürde bildirilmiştir (kaynak 1, 2). Diğer bir vaka bildiriminde daha önce geçirilen küretaj işlemine bağlı uterin perforasyon alanı sonraki gebelik esnasında fark edilmiştir ve 8 hafta gebelik sırasında yapılan laparotomi ile perforasyon alanı onarılmıştır, gebeliğin devamı sağlanmıştır (kaynak).

Kürtaj sırasında rahmin delinmesi (yırtılması):
Küretaj işlemi sırasında görülen komplikasyonlardan birisidir. Gebelik nedeniyle yapılan küretajlar veya gebe olmayan hastalarda diğer nedenlerle yapılan küretaj işlemleri sırasında meydana gelebilir. Perforasyon yani rahim duvarında yırtılma farkedildiğinde bazen sadece gözlem yeterli iken bazı durumlarda laparoskopi veya açık ameliyat yapılması gerekebilmektedir. Küretaj işlemi ile ilgili diğer risklere buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Belirti olarak hastada kanama, ağrı olabileceği gibi hiçbir belirti de olmayabilir. Güvenli olmayan düşük (unsafe abortion) yani yetkili olmayan kişilerce uygunsuz koşullarda uygulanan küretaj ve gebelik sonlandırma işlemleri de barsak yaralanması gibi kötü sonuçlara neden olabilir (kaynak 1, 2).

Belirtiler:
Uterin perforasyon hiçbir belirti vermeyebilir, bu nedenle bazı durumlarda farkedilememektedir.. Perforasyon anında vajinal kanama, karın ağrısı, abdominal distansiyon, genel durum bozulması, hipotansiyon gibi belirtiler meydana gelebilir. Bu belirtiler perforasyondan günler sonra da başlayabilir.

Tedavi:
Uterin perforasyon olduğu farkedildiğinde bazı durumlarda sadece takip kararı verilirken bazı durumlarda laparotomi veya laparoskopi kararı verilebilmektedir. Bu kararı belirlemede önemli olan hastanın genel durumu, kanama olması veya yaralanan organ gözlemi gibi faktörlerdir. Bazı merkezler hemodinamik olarak stabil olan hastalara gözlem önerirken bazı merkezler her perforasyon şüphesinde laparoskopik gözlem ve gerekirse laparotomi önermektedir. Hemodinamik olarak stabill olmayan ve aşırı kanaması veya organ yaralanması şüphesi olan hastalarda direkt lparoskopi veya laparotomi önerilmektedir.


İlgili Konular:
- Kürtajın Riskleri
- Histeroskopi
- Uterin Rüptür Ve Dehisens (Rahim Yırtılması)
Tamamını >>



UYARI: Sitedeki bilgiler hastalıkların tanı ve tedavisinde kullanılmamalıdır.
Yazıların her hakkı saklıdır, izinsiz kullanılamaz. devamı >>

"Gebelik ve kadın hastalıkları konusunda ayda 1 milyondan fazla ziyaretçi sayısı ile en çok tıklanan, en geniş içerikli site"