GASTROŞİZİS - OMFALOSEL

GASTROŞİZİS (Gastroschisis)
Bebeğin kordonunun hemen yan tarafındaki bir açıklıktan barsakların karın dışına çıkmasına gastroşizis denir. Kromozomal anormalliklerle ilgisi yoktur ancak barsaklarla ilgili düğümlenme veya barsağın bir kısmının gelişmemesi gibi problemlere sebep olabilir. Bu bebeklerin yaşama şansları yüksektir. (%80-100). Gastroşizis 10 bin gebelikte bir görülür. Birdaha ki gebelikte tekrarlama olasılığı %3-5'tir.

Ultrason ile omfalosel ve gastroşizis tanınabilir. En erken üçüncü aydan sonra saptanabilirler, bu aya kadar barsakların dışarıda görünmesi normaldir buna "fizyolojik herni" denir. Gastroşizis ve omfaloselde anne kanında AFP (alfafetoprotein) ölçümü yüksek bulunur ve polihidramnios (amniyon suyu fazlalığı) görülebilir.

Gastroşizis bebekte erken doğuma, büyüme geriliğine ya da ölüme sebep olabilir. Bu nedenle ultrason takipleri gerekmektedir.

Bu bebeklerde sezaryen ile doğum önerilir. Doğumun bebeğin ameliyat olabileceği bir merkezde gerçekleşmesi gerekir.

Tedavi için bebeğin doğumdan sonra ameliyat edilmesi gereklidir.


OMFALOSEL (Omphalocele)
Omfaloselde gastroşizisten farklı olarak bebeğin barsakları karın zarı (periton) ile kaplıdır. Buradaki problem karın duvarındaki kasların iyi kapanmaması sonucu oluşur. Omfalosel olan bebeklerin gastroşizisten farklı olarak yaklaşık %25-50'ında başka problemler de bulunabilir. Bunlar genetik problemler (kromozomal anormallikler), konjenital diafragma hernisi ve kalp anomalileri olabilir. Bu yüzden gastroşizisten ayrımı önemlidir. Omfaloselde amnisentez yapılması gereklidir. Fetal ekokardiyografi de yapılmalıdır.

Omfalosel farklı boyutlarda olabilir. Küçük olanlarda karından fıtıklaşan kesenin içerisinde sadece barsaklar bulunurken, daha büyük olanlarda karaciğer veya dalak da bulunabilir.

Yapılan bütün tetkiklerin ve amniosentez sonucu ve eşlik eden anomalilerin tümü aile ile beraber tartışılarak ailenin gebeliğin sonlandırılması veya devam etmesi konusunda fikri alınır.

Bu bebeklerde sezaryen ile doğum önerilir. Doğumun bebeğin ameliyat olabileceği bir merkezde gerçekleşmesi gerekir.

Tedavi için bebek doğduktan sonra ameliyat gerekir.

Ameliyat genellikle başarılıdır ancak eğer bebekte eşlik eden başka anomaliler varsa bebeğin durumu bu anomalilerin ne olduğuna ve ciddiyetine göre değişir. Bebekte omfalosel dışında başka naormallikler yoksa %90 oranında yaşama şansı vardır. Beraberinde oligohidramnios veya polihidramnois (bebeğin suyunun az veya fazla olması) varsa kromozomal anomali riski artar ve bebeğin yaşama şansı düşer.

İlgili Konular:
AFP Yüksekliği
Tamamını >>

PYELEKTAZİ - HİDRONEFROZ (GEBELİKTE BEBEK BÖBREĞİNDE GENİŞLEME, BÜYÜME)

HAMİLELİKTE FETAL (BEBEKTE) PYELEKTAZİ - HİDRONEFROZ

Bebeğin böbreğinin idrar toplayan kısmına renal pelvis (böbrek pelvisi) denir. Gebelikte böbrek pelvisinin ön-arka çapı 4 - 10 mm arasında olacak şekilde genişlemesine hafif pyelektazi (hafif hidronefroz) denir. 10 mm'nin üzerinde genişleme söz konusu ise bu duruma ciddi pyelektazi veya hidronefroz denir.

Gebeliklerde yüzde 1-4 oranında bu genişlemeye rastlanır. Ancak sadece 500'de birinde bu ciddi bir probleme sebep olur. Bebekte renal pelviste genişleme var ise ürolojik (idrar yolları ile ilgili) problem olasılığı artar. Bunun yanısıra pyelektazinin özellikle down sendromu olmak üzere bazı kromozomal anormalliklerle de zayıf bir ilişkisi vardır. Daha şiddetli hidronefrozda üriner sistemle ilgili bir anormallik olma riski artar. Ancak pyelektazinin şiddeti kromozomal anormallik bulunma olasılığını arttırmaz.

Hafif hidronefrozda bile (4-10 mm arası, grade 1. 2) down sendromu ve diğer kromozomal anomalilerle ilişki vardır. Bu yüzden hafif pyelektazi varlığında bile detaylı ultrasonografi ile down sendromu şüphesi yaratacak başka bir anomali varlığı araştırılmalıdır. Bilim adamlarının görüşü hidronefroz dışında başka bir anomali saptanmamışsa ve başka bir risk faktörü yoksa genetik inceleme için amniosentez yapılması şart değildir şeklindedir. Çünkü ileri anne yaşı veya riskli üçlü-dörtlü test gibi başka bir durum yoksa sadece hidronefroz varlığında Down sendromu olma riski düşüktür (300'de 1 'den az). Eğer anne yaşı 35'den büyükse, hidronefroz dışında başka bir anomali saptanmışsa (renal veya ekstrarenal), ikili-üçlü-dörtlü vb. testlerde yüksek risk çıkmışsa bu durumda amniosentez ile genetik inceleme önerilmektedir.


Hidronefrozun sebebi nedir?
Pyelektazi doğumdan sonra da devam ediyorsa genellikle üreterin (üreter: böbrekten idrar torbasına doğru idrarı taşıtan boru şeklinde yapı) böbrek pelvisiyle birleştiği yerde bir tıkanıklık ya da vezikoüreteral reflu (idrar torbasından böbreğe doğru idrar kaçışı olması) sebeptir.
Daha nadir görülen sebepler posterior üretral valf, üretral atrezi, ektopik üreterosel, çift toplama sistemi gibi ürolojik anormalliklerdir.

Hidronefrozun takip ve tedavisi:
Bebekteki hidronefrozun gebelik boyunca artış veya azalma açısından aralıklarla ultrason ile takip edilmesi gerekir. Her iki böbrekte ciddi pyelektazi veya hidronefroz varsa daha riskli bir durumdur ve bebeğin suyu azalabileceği için suyunun takip edilmesi gerekir. Aşırı oligohidramnios (su azalması) durumunda erken doğum gerekebilir. Gebelik ilerledikçe renal pelvis genişliği artıyorsa ve genişlik çift taraflıysa böbreğe zarar verme olasılığı artar. Doğumdan sonra bebeğin böbrekleri ultrason ile tekrar değerlendirilmelidir. Genişlemenin az olduğu ve tek böbrekte olduğu durumlarda ya doğumdan önce düzelme olur ya da doğumdan bir kaç ay sonra genellikle kendiliğinden düzelme olur. Ancak genişleme fazla ise genellikle çocukluk çağında ameliyat gerekir. Doğumdan sonra yapılan ultrason ölçümleri ile ve bazı testler ile ameliyata gerek olup olmadığına karar verilir.


İlgili Konular:
- Gebelikte Annenin Böbreğinde Genişleme (Hidronefroz)
Tamamını >>

KOROİD PLEKSUS KİSTİ

Koroid Pleksus Kisti (Choroid Plexus Cysts) (CPC)

Koroid pleksus beyinde bulunan ve beynin içinde bulunduğu sıvıyı üreten bir dokudur. Bu dokunun içinde içi sıvı dolu ve koroid pleksus kisti diye adlandırılan kistler bulunabilir. Bu kistler normal gebeliklerin de %2'sinde bulunabilir, beynin tek tarafında veya iki taraflı olabilirler. Bu kistler genellikle gebelik ilerledikçe genellikle kaybolurlar ve bebeğin beyin gelişimini veya zekasını etkilemezler. %90'dan fazlası 28. gebelik haftasına kadar kaybolur ve kaybolduktan sonra tekrar oluşmazlar. Kaybolmaması durumunda da genellikle bir probleme sebep olmaz (Eşlik eden başka anormallik yoksa).

Ancak bu kistlerin küçük bir kısmı trizomi 18 (Edward's sendromu) denen kromozomal bozukluk sendromu ile birlikte olabilir. Ancak koroid pleksus kisti bu sendromun tek belirtisi değildir. En sık trizomi 18 eşlik etmekle beraber daha nadiren trizomi 21 yada trizomi 13 de eşlik edebilir. Bu nedenle koroid pleksus kisti saptanan hastalar ayrıntılı ultrason ile başka anomalilerin varlığı açısından araştırılmalıdır. Ayrıca anne yaşı ailede kromozomal hastalık olup olmadığı ve üçlü tarama testi sonuçları da değerlendirilmelidir. Eğer ultrason ve diğer bahsedilen testler normalse bunun izaole (tek başına) bir kist olduğu düşünülür, kromozomal anomali olmayacağı düşünülür ve amniosentez önerilmez, gebeliğin normal takibine devam edilir, ek girişim yapılmaz.

Bu kistlerin boyutu, sayısı, kaybolup kaybolmaması trizomi 18 olma riskini değiştirmez. Trizomi 18 riski ultrasonda koroid pleksus kisti dışında başka anomaliler görülüp görülmemesi ile ilişkilidir. Ultrason ile başka anomaliler de görülüyorsa yüksek oranda kromozomal anomali olabileceği için amniyosentez (karından su alarak inceleme) ile tanı kesinleştirilmelidir.

ACOG (American College of Obstetricians and Gynecologists) tarafından izole yani tek başına koroid pleksus kisti varlığında (başka anomali izlenmediğinde) amniosentez sadece üçlü tarama testi sonuçları anormalse veya hasta 32 yaşından büyükse önerilmektedir.
Tamamını >>

AMNİYOTİK BAND SENDROMU

Amniyotik bant bebeğin içerisinde bulunduğu içi amniyon sıvısı ile dolu amnion zarının katlantı yapması sonucu oluşan ip veya perde benzeri oluşan bir yapıdır. Gebeliklerde yaklaşık 1200 de 1 oranda olduğu bildirilmektedir. Bu band bazen bebek açısından çeşitli sorun oluşturabilir fakat çoğunlukla bir sorun yaratmadan bebek normal görünümde doğar.

Amniyotik bant sendromu yerine ADAM kompleksi (amniyotik deformite, adhezyon, mutilasyon), amniyotik band sekansı, amniyotic distuption complex, konjenital amputasyon, konjenital kontrakte band, transvers terminal defekt gibi çok değişik ifadeler kullanılabilmektedir.

Amniyotik band olan bebekler çoğunlukla bir zarar görmeden doğmakla beraber bazı gebeliklerde fetusun kol ve bacaklarının amniyotik banda takılmasına bağlı kan dolaşımı bozulur ve uzuvlarda ödem, kısalma ya da şekil bozukluğu hatta kopma gibi durumlar oluşabilir.

Tedavi için yapılabilecek birşey olmamakla beraber anne karnında bandların kesilmesi gibi girişimler deneysel olarak yapılmaktadır ancak pratikte uygulanmamaktadır.
Tamamını >>

MYOMEKTOMİ (MİYOM ALINMASI AMELİYATI)

Miyomlar rahim ve rahim ağzında görülen, rahim yapısında bulunan düz kas dokusundan gelişen selim (iyi huylu) tabiatlı tümöral yapılardır. Halk arasında "ur" diye adlandırılır. Myomlar bir bezelye tanesi büyüklüğünden basket topu büyüklüğüne kadar değişebilen boyutlarda olabilir.
Miyom konusunu bu linkten detaylı olarak okuyabilirsiniz. Bu yazıda myomektomi yani myomların ameliyatla alınması konusunu bulacaksınız.

Miyomektomi myomun uterustan (rahimden) ameliyatla sıyrılarak çıkartılması işlemidir. Laparoskopik veya histeroskopik veya açık ameliyatla yapılabilir.

Kadınların çok büyük kısmında ufak miyomlar bulunur. Myomlar her zaman bir şikayete neden olmazlar. Yukarıda linki verilen myom konusunda da anlatıldığı gibi myomlar özellikle büyük myomlar aşırı ya da düzensiz adet kanaması, kasık ya da bel ağrısı, sık idrara çıkma gibi çeşitli şikayetlere neden olabilirler. Her myom tedavi veya ameliyat gerektirir demek değildir. Küçük ve şikayet yaratmayan myomlar için ameliyata gerek yoktur, aralıklı muayene ve ultrason ile büyüklüklerinin takip edilmesi yeterlidir. Fakat büyük veya şikayete neden olan myomlar ameliyat ile alınmalıdır. Ameliyat gerektiğinde bazı durumlarda sadece rahimdeki myomlar alınırken (myomektomi), bazı durumlarda rahim tamamen myomlarla birlikte alınır (histerektomi). Myomun ameliyat gerektirmesi ya da gerektirmemesi kararını etkileyen çeşitli faktörler olabilir, bunlar myomun yarattığı şikayetler ve bu şikayetlerin şiddeti, myomların yeri ve büyüklükleri, hastanın yaşı, hastanın gebelik istemi olması gibidir.

Myomektomi ameliyatı açık ameliyat (abdominal miyomektomi) şeklinde yapılabileceği gibi laparoskopik ya da histeroskopik yöntemlerle de yapılabilir. Laparoskopik myomektomi de karına açılan sadece bir kaç delikten aletlerle ameliyat yapılır. Histeroskopik myomektomide ise vajina yoluyla rahim ağzından rahimin içerisine sokulan ışıklı ince boru şeklinde bir aletle ameliyat yapılır. Laparoskopik myomektomi daha çok rahmin dış yüzüne yakın myomlar için uygundur, histeroskopik myomektomi ise rahmin iç tarafında bulunan myomlar için uygundur.



AÇIK AMELİYAT - ABDOMİNAL MİYOMEKTOMİ
Karnın enine ya da dikine bir kesi ile açılarak (laparotomi) miyomların alınması operasyonudur. Uterusun (rahmin) dış yüzeyinde yani subseröz olan ve rahim duvarının içerisinde yani intramural olan myomlar için uygun ameliyattır. Ameliyat genel anestezi altında yapılır ve süresi değişebilmekle beraber genellikle 1 saat kadar sürer. Ameliyattan sonra hastanede 2-3 gün kalmanız gerekir. Daha sonra evinizde tamamen toparlanmanız için 3-4 hafta kadar daha süre gerekebilir. Myomektomi ile myomları alınmış bir kişide 5 yıl içerisinde tekrar myom oluşma riski %50-60 kadar bulunmuştur, bunların dörtte birinde (%10-15) tekrar ameliyat gerekmiştir. Sadece myom alındığı ve rahim alınmadan bırakıldığı için bu ameliyattan sonra hastaların gebe kalabilmeleri mümkündür. Gebelik için ameliyattan sonra en az 6 ay geçmesi önerilir. Rahim duvarı ameliyattan dolayı inceleceği için daha sonraki doğumların sezaryen ile olması gerekir, normal doğum önerilmez. Ameliyat sırasında kanama ya da ameliyattan sonra enfeksiyon gelişmesi gibi nadir riskleri vardır. Çok çok nadir hastalarda myomektomi ameliyatı sırasında aşırı kanama ya da myomların çıkarılmasının mümkün olmaması gibi nedenelerden dolayı rahmin tamamen alınması (histerektomi ameliyatı) gerekebilir. Myomektomi ameliyatı hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.


LAPAROSKOPİK MİYOMEKTOMİ (KAPALI MİYOM AMELİYATI)
Karına göbekten ve daha aşağılardan açılan bir kaç ufak delik ile karın içerisine sokulan laparoskop denen alet (kameralı ince boru şeklinde aletler) ile miyomların alınmasıdır. Myomların rahmin dış yüzeyine yakın olduğu durumlarda (subseröz myomlar) ve çok büyük olmayan (10 cm'den küçük) myomlarda, 4'den fazla myom olmayan durumlarda laparoskopik (kapalı) miyom ameliyatı önerilebilir. Ameliyat genel anestezi gerektirir ve yaklaşık 1-2 saat sürer. Ameliyattan sonra hastanede 1-2 gün kalmanız gerekir. Hastanın evinde tamamen toparlanma süresi açık ameliyata göre daha kısadır ve yaklaşık 1-2 hafta sürer. Açık ameliyatta olduğu gibi bunda da myomların ileriki yıllarda tekrarlama riski vardır. Açık ameliyatta olduğu gibi çok çok nadiren ameliyat sırasında gelişebilecek kanama gibi bazı durumlardan dolayı rahmin tamamen alınması (histerektomi) gerekebilir. Laparoskopi (kapalı ameliyat) yöntemi hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Laparoskopik myomektomi hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.


HİSTEROSKOPİK MYOMEKTOMİ
Vajinadan ve rahim ağzından rahim içerisine sokulan kameralı ince boru şeklinde histeroskop denen aletle rahim iç tarafındaki (submüköz) myomların alınması ameliyatıdır. Bu yöntemle sadece rahim iç yüzeyindeki yani submüköz myomlar alınabilir. Histeroskop denen aletin ucundaki kesici ya da yakıcı aletle myomlar alınır. Ameliyat genel ya da spinal anestezi altında yapılabilir, oralama yarım saat kadar sürer. Hasta hastaneden aynı gün ya da ameliyattan 1 gün sonra taburcu edilir. Hastanın evinde tamamen toparlanması da 3 gün - 1 hafta arasında değişen kısa bir sürede gerçekleşir. Diğer ameliyatlarda olduğu gibi myomların ileriki yıllarda %10-20 oranında tekrar oluşma riski vardır.


VAJİNAL MYOMEKTOMİ
Rahim içerisindeki saplı myomların rahim ağzından vajene doğduğu durumlarda uygun yöntemdir. Myom burkularak kolaylıkla alınabilir.

Myom tedavisinde myomektomi dışında histerektomi (rahmin tamamen alınması ameliyatı) gerekebilir.

(Not: TDK'ya göre doğru yazılışı: miyom)


İlgili Konular:
Miyom Nedir?
- Miyom Tedavisi
Laparoskopik Myomektomi (Kapalı Myom Ameliyatı)
- Miyomlarda Embolizasyon Tedavisi
- Histerektomi (Rahim Alınması) Ameliyatı
Tamamını >>

TÜP BEBEK NEDİR?

Tüp bebek kısırlık (infertilite) problemi olan çiftlerin çocuk sahibi olabilmeleri için uygulanan bir yardımcı üreme yöntemidir.
Kısaca tanımlamak gerekirse kadının yumurta hücresi ve erkeğin sperm hücresinin laboratuvarda vücut dışında birleştirilmesi sonucunda oluşan embriyoların rahim içerisine verilmesi şeklinde uygulanır.
Laboratuvar koşullarında gerçekleştirilen döllenme IVF ve ICSI olmak üzere iki şekilde gerçekleştirilir ve daha sonra döllenen yumurta rahim içerisine verilir.

Tüp bebekte IVF ve ICSI (mikroenjeksiyon) yöntemleri arasındaki  fark nedir?
IVF yönteminde anneden alınan yumurta hücresinin etrafına laboratuvarda özel bir ortamda binlerce (50 bin-100 bin arasında) sperm hücresi konur ve bu spermlerden birisi kendi kendine yumurta hücresini döller.
ICSI yani diğer adıyla mikroenjekssiyon yönteminde ise yine vücut dışında labarotuvar ortamında tek bir tane sperm hücresi alınarak mikroskopik yöntemlerle yumurta hücresinin içerisine verilir. Yani burada sperm yumurta hücresinin içerisine  kendi kendine girmez. Bu fark dışında diğer aşamalar her iki yöntemde aynıdır.

Mikroenjeksiyon (ICSI)
Sperm hücrelerinin herhangi bir nedenle kadın yumurtasına erişemediği veya yumurta zarını aşamadığı erkek kısırlığı durumlarında mikroenjeksiyon tekniği kullanılır. Sperm sayısı ve hareketliliği az olan veya spermlerinde şekil bozukluğu olan erkeklerin çocuk sahibi olabilmesi için en uygun yöntemlerden birisidir.
Tek bir sperm hücresi kadından elde edilen yumurtanın içerisine çok ince bir iğne yardımıyla mikroskop altında enjekte edilir ve döllenme sağlanır. Mikroenjeksiyon hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

IVF -ICSI programı 4 basamaktan oluşan bir işlemdir:
Yumurtalıklarda yumurta gelişimi
Yumurtaların toplanması
Yumurtaların döllenmesi
Embriyonun rahim içerisine verilmesi

IVF kimlere uygulanmalıdır?
Tüplerin tıkanıklığı ve karın içi yapışıklıklar
Erkeğe bağlı kısırlık nedenleri
Ovulasyon (yumurtlama) bozukluğu
Nedeni bulunamayan infertilite

İn vitro fertilizasyon yöntemlerinin uygulanma kuralları:
Çift mutlak evli olmalıdır
Çift mutlak İVF konseyince alınan karar sonrasında işlemlere başlar.
Çift mutlak rıza belgesi imzalamalıdır (bilgilendirme sonrasında).
Yalnızca çifte ait yumurta spermler kullanılabilir, hücre bağışı yapılamaz.
Kaç embryo transfer edileceğine doktorlar karar verir.
Hangi embryonun transfer edileceğine doktorlar karar verir.

İn vitro fertilizasyon nedeniyle gelişebilecek komplikasyonlar:
Kadında:
Yumurtalıkların aşırı uyarılması, karında sıvı toplanması ve yumurtalıkların büyümesiyle belirginleşir.
Yumurtalar toplanırken kanama ve sonrasında infeksiyon gelişebilir.
Embryoların transferi sonrasında infeksiyon gelişebilir.
Erkekte:
Yalnızca testisten sperm toplanarak işlem uygulanan olgularda testis içine kanama veya infeksiyon gözlenebilir.
Gebelikte:
Düşük riski normale oranla fazladır.
Erken doğum, ölü doğum riski normale oranla fazla değildir.
Anormal bebek gelişimi riski -tartışmalı olmakla birlikte- biraz artmıştır.
Çoğul gebelik oranları normalden fazladır.
Dış gebelik gelişimi normalden fazladır.


Tüp bebekte (IVF) başarı oranı ne kadardır?
Çeşitli tüp bebek merkezlerinde bu konuda farklı oranlar verilmektedir. Her merkezin başarısının farklı olmasını etkileyen bazı etkenler vardır. Fakat ortalama bir başarı oranı belirtmek gerekirse:
Her bir denenen tüp bebek (IVF) işleminin canlı doğumla sonuçlanma oranı:
35 yaşın altındaki kadınlarda %30-35
35-37 yaş arası kadınlarda %25
38-40 yaş arası kadınlarda %15-20
40 yaş üzerindeki kadınlarda %6-10


İlgili Konular:
- Tüp Bebekte Hamilelik Belirtileri
Tüp Bebekte Dış Gebelik Riski
Tüp Bebekte Başarı Oranı
Tüp Bebek Tedavisi Kimlere Uygulanır?
Tüp Bebek Tedavisinde Dikkat Edilmesi Gerekenler
Tüp Bebek Tedavisinin Yan Etkileri, Zararları
İlaçsız Tüp Bebek
- Mikroenjeksiyon (ICSI)
Tüp Bebek Tedavisine Ne Kadar Ara Vermek Gerekir?
Tamamını >>

MİNİPİLL - SADECE PROGESTERON İÇEREN HAPLAR

YALNIZ PROGESTERON İÇEREN HAPLAR
Bu haplar da kombine oral kontraseptiflerle (OKS) beraber doğum kontrol hapları grubunda bulunur ve her gün alınırlar. Oral kontraseptiflere göre çok farklıdırlar çünkü sadece progesteron hormonu (nörotindron) içerirler, östrojen içermezler.

Minipill'ler gebeliği nasıl engeller?
- İçerdiği progesteronun etkisi ile LH'yı baskılar, ovulasyonu engeller.
- Servikal mıukusu kalınlaştırır, sperm geçişini engeller.
- Tubal motiliteyi azaltır.
- Endometriumu blastokistin implantasyonuna elverişsiz hale getirir.

Minipill'ler ara verilmeden her gün kullanılırlar. Kutular arasında ara verilmeden diğer kutuya başlanır.

Kullanmaya başlarken:
-Adet görüyorsanız ilk hapınızı adetin ilk gününde alınız.
- Minipill'i her gün aynı saatte almalısınız.
-Bebek emzirme dönemlerinde olduğu gibi adet görmüyorsanız minipill herhangi bir zamanda başlayabilirsiniz. İlk ilacınızı aldıktan üç saat sonra gebeliğe karşı bir miktar korunma başlamaktadır, ancak, tam korunmanın başlaması için bir hafta kadar bir süre geçmesi gerekir. Bu nedenle minipill almaya başladıktan sonra bir hafta boyunca örneğin kondom gibi bir başka kontraseptif yöntemi de birlikte kullanmalısınız.

Hap almayı unutursanız:
Bir hapınızı unutursanız veya her zaman aldığınız saatten üç saatten daha uzun bir süre sonra alırsanız:
-Hemen bir minipill alınız
-Diğer ilacınızı normal zamanında alınız
Geç vakitte aldığınız bu ilaç üç saat kadar sonra sizi gebeliğe karşı kısmen koruyacaktır, ancak, en doğrusu sonraki 48 saatte örneğin kondom gibi bir başka kontraseptif yöntem kullanmaktır.
İlacınızı almayı unuttuğunuz dönemde ilişkide bulunmuşsanız ve başka bir kontraseptif yöntem kullanmadıysanız doktorunuza başvurunuz.

İshal veya kusma şikayetleriniz varsa minipill sisteme uygun miktarda girmez ve gebe kalabilirsiniz. Bu durumda ilacın işe yaramadığını farz ederek ilacınızı unuttuğunuz zaman yapacağınız işlemleri tekrarlayınız.

Sadece progesteron içeren hapların avantajları:
- Kombine oral kontraseptiflerin aksine koagülasyon sistemi üzerine etkileri yoktur. Bu nedenle damar tıkanıklığı öyküsü olan veya sigara kullanan hastalarda kullanılabilmektedir.
- Hipertansif hastalarda kullanılabilir.
- Diabetik hastalar kullanabilir. Karbonhidrat metabolizması üzerine etkisi çok azdır.
- Emziren hastalarda kullanılabilir. Doğumdan 3 gün sonra başlanabilir.
- Migren hastaları da kullanabilir.

Yan etkileri:
- Adet düzensizliği. Progesteron kırılması kanaması.
- Fonksiyonel over kistine neden olabilir. (İmplant gibi)
- Akne

Sadece progesteron içeren korunma yöntemleri ile ilgili önemli bilgiler:
(Aşağıdaki bilgiler sadece progesteron içeren haplar (minipill), progesteron içeren 3 aylık korunma iğneleri ve cilt altı implantlar için geçerlidir.)
- Oral kontraseptiflerden (OKS) farklı olarak yaş sınırı yoktur, 35 yaş üzerinde de kullanılabilir.
- Düşük yada kürtajlardan hemen sonra kullanmaya başlanabilir.
- Sigara içenler de kullanabilir.
- Tansiyon yüksekliği aşırı olmadığı sürece ve kontrol altında olduğu sürece kullanılabilir.
- Geçmişte damar tıkanıklığı (DVT) öyküsü olanlar kullanabilir, damar tıkanıklığı halen mevcutsa kullanılmamalıdır.
- Kolesterol yüksekliğinde kullanılabilir.
- Kalp kapak hastalığı olanlar kullanabilir.
- Migren hastaları kullanabilir.
- Epilepsi hastaları kullanabilir.
- Endometriyozis hastaları kullanabilir.
- Over (yumurtalık) kisti olanlar kullanabilir.
- Rahim ağzında (servikste) iyi huylu hastalıkları olanlar kullanabilir.
- Memede iyi huylu kist v.b hastalıkları olanlar kullanabilir.
- Mevcut meme kanseri kesin kontrendikasyon, geçirilmiş meme kanseri rölatif kontrendikasyondur.
- Myomu olanlar kullanabilir.
- Pelvik enfeksiyonu olanlar kullanabilir.
- Diabet (şeker hastalığı) hastaları kullanabilir.
- Guatr (hipertroidi veya hipotroidi) kullanmaya engel teşlik etmez.
- Safra kesesi taşları engel teşkil etmez.
- Siroz veya karaciğer tümörü olanlar kullanmamalıdır.
- Akut karaciğer hastalıkları rölatif kontrendiksyondur.
- Hepatosesüler adenom ve malign hamatom rölatif kontrendikasyondur.
- Anemi, talasemi, orak hücreli anemi durumlarında kullanılabilir.


İlgili Konular:
- Doğum Kontrol Hapları (OKS)
Doğum Kontrol Yöntemleri
Tamamını >>

AMNİYON SIVISI ÖLÇÜMÜ (ASİ ÖLÇÜMÜ)

Amniyon Sıvısı ölçümü (Amniyotik sıvı indeksi - ASİ) (AFI)
Amniyotik sıvı völümü (ASV)

Amniyon sıvısı bebeğin içinde bulunduğu sıvıdır. Bazı durumlarda fazlalaşırken, bazı durumlarda azaldığı izlenir. Ultrasonla anne karnından yapılan ölçümlerle amniyon sıvı indeksi yani amniyon sıvısının miktarı belirlenir. Anne karnından uterusun 4 köşesindeki amniyon sıvısı miktarı ölçülür ve toplamı alınır. Toplam ASİ miktarı 5 cm ve altında ise anormal, 5-8 cm arasında ise azalmış kabul edilir. 250'den fazla olması ise fazla (polihidramnios) olarak değerlendirilir.

amnion sıvısı, oligohidramnios, polihidramnios
Resmi büyütmek için üzerine tıklayın

Term bir gebelikte ortalama miktarı 4000 ml kadardır ve bunun 2800 ml’si fetusta , 400 ml ‘si plasentada ve 800 ml’si amnion sıvısıdır. Ortalama hacim gebeliğin 16. haftasında 200 ml iken 3.trimesterde 1000 ml ‘ye ulaşır ve 38.haftadan sonra haftada ortalama 150 ml olmak üzere giderek azalır.

ASİ fetal iyilik halinin kronik bir belirtecidir. Kronik hipoksi sırasında, fetal kan akımının yeniden dağılımına bağlı olarak (santralizasyon), fetal böbreğin kan akımı düşer , fetal idrar oluşumu azalır ve zamanla oligohidroamnioz (suyun azalması) gelişir.

İlgili Konular:
Bebeğin Suyunun Az olması (Oligohidramnios)
Bebeğin Suyunun Fazla Olması (Polihidramnios)
Gebelikte Ultrason İle Yapılan Ölçümler
Tamamını >>

DOĞUM SONRASI AŞIRI KANAMA (POSTPARTUM KANAMA)

Normal doğumdan sonra 500 mililitreden fazla, sezaryen sonrası 1000 mililitreden fazla kanama
olması doğum sonrası aşırı kanama (postpartum kanama) olarak adlandırılır. Doğumdan sonra bu miktarlardan daha az kanama olması normaldir.

Annede aşırı kanama sonucu tansiyon düşmesi, nabız hızlanması ve göz kararması, baş dönmesi, bayılma gibi şikayetler oluşur.

Doğum sonrası aşırı kanama riskini arttıran durumlar:
- Doğumun uzaması
- Doğum sırasında vajina yada rahim ağzında oluşan yırtıklar
- Uterin atoni (rahmin sertleşememesi, kasılamaması) --> En sık nedendir.
- Annede kan pıhtılaşma bozukluğu olması
- Rahim içerisinde plasenta parçası kalması, plasentanın tamamen ayrılmaması
- Uterin inversiyon
- Plasenta akreata
- Bebeğin aşırı iri (makrozomik) olması
- Polihidramnios
- Enstrümental doğum

Tedavi:
Uterusun (rahmin) sertleşmesi için masaj yapılır
Anneye bol miktarda damardan sıvı verilmeye çalışılır
Rahmin sertleşebilmesi için oksitosin, ergometrin, misoprostol gibi ilaçlar verilir.
Gerekli ise anneye kan verilir.
Rahim içerisinde plasenta parçası kalmışsa bunun alınması için küretaj yapılır.
Vajende veya rahim ağzında yırtıklar varsa bunlar onarılır.
Bu yöntemlerle durdurulamayan kanamalarda rahime kan veren uterin ve ovarian arterler, hipogastrik arterler (atar damarlar) bağlanır hatta rahmin alınması (histerektomi) gerekebilir.


İlgili Konular:
- Sheehan Sendromu
Doğum Sonrasında Oluşabilecek Sorunlar
- Uterin İnversiyon
- Uterin Atoni
- Doğum Sonrası Kanama, Lekelenme (Soru Cevap Yorumlar)
Tamamını >>

KONTRAKSİYON STRES TESTİ (CST) (OCT)

Kontraksiyon stress testi (Contraction stress test - CST) (Oksitosin challenge test - OCT)

Bu test ile anne rahminde oluşturulan kasılmalara fetusun verdiği cevaplar değerlendirilir. Rahimde (uterusta) oluşturulan kasılmalarla doğum sırasında oluşacak sancılar taklit edilmeye çalışılır. Doğuma yakın haftalarda yapılır, erken haftalarda yapılmaz çünkü yaratılan sancılar erken doğuma sebep olabilir. NST'nin nonreaktif (fetusta sıkıntı şüphesi) olduğu durumlarda OCT testi ile fetus tekrar değerlendirilir.

Anne rahmindeki kasılmaları oluşturmak için serum içerisinde oksitosin hormonu (suni sancı) verilir ya da meme ucu uyarılarak da kasılmalar oluşturulabilir. Anne karnına NST aleti (kardiyotokograf) bağlanarak kağıt üzerinde oluşan kasılmalar ve bu kasılmalara bebeğin kalp atışlarının verdiği cevaplar izlenir. Efektif kasılmalar oluştuktan sonra yani kasılmalr 10 dakikada 3 tane olacak kadar sıklaştıktan sonra bebeğin kalp atımları bu kasılmaların en az yarısında yavaşlıyorsa (geç deselere oluyorsa) OCT testi pozitiftir denir, bu fetusta sıkıntı yani fetal distress halini düşündürür. Bu durumda çoğunlukla fetusun normal doğum sırasında oluşacak kasılmalara da aynı şekilde cevap vereceği yani kalp atımının yavaşlayacağı düşünülür ve bu yüzden sezaryene karar verilir. Test sırasında oluşan kasılmalara karşın fetusun kalp atımları yavaşlamıyorsa OCT negatif olarak kabul edilir, bu fetusun sıkıntıda olmadığını rahim içerisinde iyi durumda olduğunu gösterir.

Negatif bir CST ‘i takiben bir hafta içinde fetal ölüm oranı % 0.1 ‘in altındadır. Bir çalışmada 1337 riskli gebelikte sadece bir ölüm olduğu belirtilmiş.

Aşağıdaki durumlarda CST yapılamaz:
- Klasik sezeryan ya da myomektomi ameliyatı geçirmiş hastalar
- Plasenta previa (Bebeğimn eşinin önde olması)
- Plasenta dekolmanı (Bebeğin eşinin erken ayrılması)
- Erken doğum tehtidi
- Çoğul gebelik
- Servikal (rahim ağzında) yetmezlik olanlar

CST Değerlendirilmesi - Özet:
Nonreaktif: Test sırasında akselarasyon (fetusun kalp atımlarında hızlanma) olmaması
Reaktif: Test sırasında akselarasyonların izlenmesi
Negatif: Geç deselarasyon olmaması (10 dakikada en az 3 kontraksiyon olduğu halde)
Pozitif: Kontraksiyonların yarısından fazlasında belirgin kalıcı ve tekrarlayan geç deselerasyonların olması
Kuşkulu: Kalıcı olmayan ve tekrarlanmayan geç deselerasyonlar
Hiperstimülasyon: 10 dakikada 5 den fazla ve 90 saniyeden uzun süren kontraksiyon varlığında geç deselerasyon olması
Yetersiz: Test sırasında uterus kontrakisyonlarının (kasılmaların) elde edilememesi


İlgili Konular:
- NST
Biyofizik Profil (BPP)
Tamamını >>

BİYOFİZİK PROFİL (BPP)

Biyofizik profil (BPP) fetusun iyilik halinin saptanmaı için yapılan testlerden birisidir. Fetusun iyilik halini saptamak için yapılan diğer testler ultrason, amnion sıvısının ölçümü, doppler ölçümleri, NST, OCT gibi testlerdir. Bu testler fetusun distress yani sıkıntı halinde olup olmadığını ve rahim içerisindeki durumunu anlamak için yapılır. Bu testlerin sonucuna göre gebeliğin devamına ya da sonlandırılmasına karar vermek gerekebilir.

Biyofizik profil için NST çekilir ve 30 dakika süre ile ultrason yapılır. Ultrasonda bebeğin hareketleri, kas tonusu, solunumu ve amnion sıvısı miktarı değerlendirilir.

Fetusun iyilik halinin değerlendirilmesi gereken durumlar:
- Fetal hareketlerin az hisedilmesi
- Erken membran rüptürü (Suların erken gelmesi)
- Amnion sıvısının az ya da fazla olması
- IUGR (Fetusta gerlişme geriliği)
- Günaşımı
- İzoimmnunizasyon (Kan uyuşmazlığı)
- Fetal anomaliler
- Çoğul gebelikler
- Anormal ya da düzensiz fetal kalp atımları
- Hipertansiyon
- Diyabet
- Böbrek hastalıkları
- Kollojen doku hastalıkları
- Kalp hastalıkları
- Tirotoksikoz (Guatr testlerinde bozukluk)
- Hemoglobinopatiler
- Anemi


Biyofizik profil kriterleri:
NST (Non stress test): Reaktif ise 2 puan, değilse 0 puan alır.
Fetusun solunum hareketleri: 30 dakikadqa 3 tane solunum hareketi varsa 2 puan, yoksa 0 puan alır.
Fetusun tonusu: Fetusun kollarını ve omurgasını açması ile anlaşılır ve 2 puan alır.
Amnion sıvısı volümü: 50'den fazla ise 2 puan alır.
Fetusun hareketleri: 30 dakikada 2 ya da daha fazla hareket yapması 2 puan alır.

Bu kriterlere bakılarak her bir kriter için 0 ya da 2 puan verilir ve toplam 8 ya da daha fazla ise fetusun durumu iyi olarak değerlendirilir. 6 ve altında puan alınan durumlarda fetusta bir sıkıntı hali olabilir.

Biyofizik profili etkileyebilecek etkenler:
- Bu kriterler biyofizik profili etkileyerek testin normalden düşük puan almasına sebep olabilir.
- Annenin sedasyon yapıcı (sakinleştirici) ilaç kullanması
- İndometazin kullanması
- Sigara
- Annenin kan şekerinin düşmesi
- Bebeğin akciğer gelişimi amacıyla anneye steroid yapılması
- Annenşn eksiye edici ilaç (teofilin) kullanması
- Annenin kokain kullanması




İlgili Konular:
- NST
- OCT

Tamamını >>

GEBELİK VE BRUSELLA ENFEKSİYONU

HAMİLELİKTE BRUCELLA ENFEKSİYONU
Bu hastalığa brusella (brucella) denilen bir bakteri neden olur. Brusella mikrobu, insan, sığır, koyun, keçi ve domuzlarda düşük, kısırlık ve meme hastalıkları yapar. Mikrop, hasta hayvanların dışkı, süt ve atık yavru zarları ile çevreye bulaşıp, insanlarda hastalık meydana getirir.

İnsanlara bulaştırılmasında; kontamine et veya süt-süt ürünlerinin sindirim yolu, infekte hayvan doku, kan, lenfasının, bütünlüğü bozulmuş deri, konjunktivaya direkt teması ve infeksiyöz aerosollerin nefesle alınması rol oynar.

Kuluçka süresi 6-20 gündür.

Belirtiler:
Brucella bakterileri karaciğer, lenf bezleri, salgı bezleri, dalak ve sinirlere yerleşir. Fakat nadir olarak birkaç ay aldığı da olmuştur. Diğer ateşli hastalıklara benzer belirtilere sahiptir. Ama özellikle kas ağrıları ve terleme çok daha yoğundur. Bazen titreme şeklinde gelen, çok yüksek olmayan ateşe neden olur. Halsizlik, iştahsızlık ve buna bağlı olarak da kilo kaybı görülür. Hastalığın süresi birkaç haftadan birkaç aya kadar değişiklik gösterir. Hastalığın ardından görülen patolojik değişimler (sekeller) fazlasıyla değişiklik gösterir ve hastalığın ardından granulomatöz, hepatit, artrit, spondilit, anemi, lökopeni, trombositopeni, menenjit, üveit, optik nörit ve endokardit gibi durumlar görülebilir.

Tanı:
Hastalık ateşli dönemdeyken kandan doğrudan ekim yapılarak bakterinin üretilebilir. Ama enfeksiyon kronik hal kazandıysa, serolojik yöntemlere başvurulur.Bu amaçla Rose Bengal Testi (RBPT) ile % 98 güvenilirlikte teşhis yapılabilir.Teşhis için kantitatif serolojik değerler istenirse, yani enfeksiyonun derecesini titre düzeyinde belirlemek istenirse bunda da Serum Aglütinasyon Test'i (SAT), Komplement Fiksasyon Testi (KFT) veya Coomb's testi kullanılabilir.

Tedavi:
Çeşitli antibiyotikler tedavide kullanılır. Birden fazla antibiyotiğin kombine halde birkaç hafta boyunca kulanılması gerekir.

Fetusa etkileri:
Brusella gebelikte düşük yada yüksek ateşten dolayı erken doğuma sebep olabilir. Bunun dışında bebekte bir anomali yada sakatlık yaptığı gösterilmemiştir. Gebelikte fetusa zararı olmayacak uygun antibiyotikler ile tedavi edilir.
Tamamını >>

LABİAL FÜZYON (LABİAL SİNEŞİ)

Labial füzyon (labial yapışıklık, labial sineşi) kız çocuklarında labia minörlerin (vajinadaki küçük dudakların) birbirine yapışması durumudur. Kız çocuklarında %2-3 oranında sık görülen bir durumdur. Genellikle 3 ay ve 6 yaş arasındaki çocuklarda görülür.
Yapışıklıklar genellikle çok ince bir zar halinde birbirine yapışmış ve vajeni kapatmış olarak muayenede kolaylıkla farkedilir.

Tedavisinde öncelikle östrojen içeren kremler kullanılır. Bu kremlerle yapışıklık açılmazsa ufak bir cerrahi operasyon ile genellikle çok basitçe açılır.
Tamamını >>

KISIRLIK (İNFERTİLİTE)

Kısırlık (infertilite) nedir?
İnfertilite yani kısırlık 1 yıl boyunca korunmadan, yeterli sayıda düzenli cinsel ilişkide bulunulmasına rağmen gebelik oluşmamasıdır.
Evli çiftlerin %10-15'inde infertilite görülür. İnfertiliteyi primer ve sekonder infertilite diye ikiye ayırabiliriz. Hiç çocuk sahibi olmayanlara primer infertil, daha önce hanile kalabilmiş  fakat şu an hamile kalamayanlara sekonder infertil denir.

Fekundabilite: Bir adet dönemi yani menstruel siklus içerisinde gebelik elde edebilme ihtimalidir ve bu da normal çiftlerde %20-25’tir
Fekundite: Bir adet dönemi içerisinde canlı doğum elde etme ihtimalidir.

Bütün çiftler ele alındığında hepsinin de ilk adet döneminde gebe kalması imkansızdır, gebelik oluşabilmesi için belli bir süre geçmesi gerekir. Gebelik istemi olan çiftlerin 3 ay sonunda ancak %57'sinde gebelik oluşur. 6 ay sonunda %72'sinde gebelik oluşur. 1 yıl sonunda %85'inde gebelik oluşur. 2 yıl sonunda %93'ünde gebelik oluşur.

İnfertil çiftlerin yaklaşık % 30-40'ında erkek, % 40-50'sinde kadında problem saptanır. Bazı çiftlerin her ikisinde birden sorun bulunur. % 10-15 çiftte ise ne kadında ne de erkekte neden bulunamaz. Hiçbir neden bulunamayan duruma açıklanamayan infertilite denir. Bu yüzden infertil çiftler mutlaka birlikte araştırılmalıdır, sadece kadının ya da sadece erkeğin araştırılması yeterli değildir. Çiftlerden birisinde bir sorun bulunsa bile aynı anda diğerinde de sorun olabilir.

Yaş ilerledikçe hamilelik oluşma şansı azalır. Yaşın ilerlemesi tüp bebek başarısını da azaltmaktadır. Ayrıca ileri yaşta hamile kalanlarda düşük yapma şansı daha yüksektir.

Kadında infertilite nedenleri:
- Ovulasyon (yumurtlama) bozuklukları % 40
- Tüplere ve karındaki yapışıklıklara bağlı nedenler % 40
- Endometriozis % 5-15,
- Nedeni izah edilemeyen (açıklanamayan) infertilite % 5-15
- Diğer nedenler % 5 (Örn: Endometrial osssifikasyon)

Erkekte infertilite nedenleri:
- Nedeni açıklanamayan grup % 30
- Varikosel % 15
- Endokrin hipogonadism % 9
- Subklinik enfeksiyonlar % 8
- İnmemiş testis %8
- Ereksiyon (sertleşme) sorunu ve hipospadias % 6
- İmmünolojik nedenler % 5
- Sistemik hastalıklar % 3
- Obstrüktif (tıkanıklık) patolojiler % 2
- Diğer nedenler % 13

İnfertiliteye yol açan nedenlere yönelik geçmişle ilgili sorgulama sonrasında, sadece üreme organlarının değil tüm vücudun değerlendirilmesine yönelik muayene ve ultrasonografi (USG) yapılır. Hormonal testlerden başka histerosalpingografı (HSG), laparoskopi ve histeroskopi gibi diğer inceleme yöntemleri kullanılabilir.
Erkek değerlendirilmesi için öykü ve muayene bulgularından başka sperm testi (semen analizi) çok önemlidir. Sperm analizi 3 günlük cinsel perhiz sonrası yapılır. Sperm analizi anormal çıkarsa 1 ay sonra tekrarlanmalıdır.

Çiftler ne kadar sürede gebelik oluşmazsa doktora başvurmalıdır?
35 yaşın altındaki çiftler 12 ay boyunca korunmasız düzenli ilişkiyi denemelerine rağmen hala gebelik oluşmamışsa doktora başvurmalılar. 35 yaşın üzerindeki çiftlerde bu süre 6 aydır.

Aşağıdaki durumlarda 1 yıl beklenmeden inceleme başlatılabilir:
Kadın
- Kadın yaşı > 35 ise
- Amenore (adet görememe) veya düzensiz adetleri varsa
- Pelvik enfeksiyon veya endometriosis öyküsü varsa
- Geçirilmiş abdominal veya pelvik cerrahi öyküsü varsa
- Anormal muayene bulguları varsa
Erkek
- Geçirilmiş ürogenital cerrahi öyküsü varsa
- Geçirilmiş cinsel yolla bulaşan hastalık öyküsü varsa
- Anormal muayene bulguları varsa

Tedavi:
Tedavi infertiliteye neden olan duruma göre değişir. Saptanan nedene göre ilaç, hormon veya cerrahi (ameliyat) tedavisi gerekebilir. İnseminasyon (aşılama) veya tüp bebek gibi yardımcı üreme teknikleri uygulanabilir. Detaylı bilgi >>
Hiç bir neden bulunamayan açıklanamayan infertilite durumda tedavi hakkında ayrıntı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.


İlgili Konular:
- Açıklanamayan İnfertilite (Nedeni Bilinmeyen Kısırlık)
- Hangi Günlerde Hamile Kalabilirim?
- Kadında Kısırlık Nedenleri
Erkekte Kısırlık Nedenleri
- Kısırlık Belirtileri Nelerdir?
- Kısırlık Varlığında Yapılan Tahliller, Testler
- Kısırlık Tanısında Laparoskopi (Kapalı ameliyat)
- Over (Yumurtalık) Rezervi
- FSH Hormonu Yüksekliği
- Kadının Yaşı ve Kısırlık Arasındaki İlişki
- Adet Düzensizliği Hamile Kalmayı Engeller Mi?
Hamile Kalmayı Kolaylaştırmak İçin Yapılması Gerekenler
- Hamile Kalmayı Zorlaştıran, Engelleyen Faktörler
Evde Kısırlık Testi
- Kısırlık (İnfertilite) Tedavisi
Klomifen (Klomen, Serophene, Gonaphene) İle Kısırlık Tedavisi
İğne ile Yumurtlama Tedavisi (KOH)
- Kısırlık ve Kök Hücre Tedavisi
- Stres ve Kısırlık
- Endometrial Ossifikasyon
Tamamını >>

GEBELİK VE LİSTERYA ENFEKSİYONU

HAMİLELİKTE LİSTERİA ENFEKSİYONU
Listerya enfeksiyonu (Listeriozis) Listeria monocytogenes adı verilen bir bakterinin oluşturduğu enfeksiyondur. Sağlıklı erişkinlerde çoğunlukla hiçbir şikayet yaratmadan ya da hafif gip benzeri şikayetlerle geçer fakat gebelerde düşük, erken doğum, ölü doğum ve çeşitli anomaliler şeklinde bebekle ilgili ciddi problemler yaratabilmektedir. Gebeler ve bağışıklık sistemi çeşitli hastalıklar nedeniyle baskılanmış kişiler bu enfeksiyon açısından daha risklidir. Gebelerde bu tür riskler yaratmasının nedeni plasentaya yerleşmeye eğilim gösteren bir bakteri olmasıdır.

Çiğ et, deniz ürünleri ve yumurta, pastörize edilmemiş süt ve bu süt ile üretilen besinler, iyi yıkanmamış sebze ve meyveler, hazır gıdalar gibi ürünlerin alınmasıyla insanlara bulaşabilmektedir.

Bebeğe etkileri:
Enfeksiyon bebeğe gebelik sırasında plasenta yoluyla ya da doğum sırasında geçebilir. Düşük, erken doğum, ölü doğum ve çeşitli anomalilere sebep olabilmektedir. Fetusta hepatit, pnömoni, nörolojik hasarlar meydana gelebilir. Yenideğan döneminde sepsine neden olabilir.

Korunmak için:
- Sebze ve meyveleri bol su ile yıkamadan yemeyin
- Pastörize olmayan süt ve süt ürünlerini tüketmeyin
- Çiğ veya iyi pişmemiş balık, et, yumurta yemeyin
- Sosis, salam, sucuk gibi besinleri ısıtmadan yemeyin
- Önceden hazırlanmış ve beklemiş soslu salataları yemeyin
- Dondurulmuş besinleri satın alırken soğuk zincirin kırılmamış olmasına dikkat edin
- Son kullanma tarihi geçmiş ürünleri tüketmeyin
- Dondurulmuş ve çözdürülmüş besinleri tekrar dondurmayın

Tanı için anne kanı, idrar, bebek kordonundan alınan kan, amnion sıvısından yapılan kültürler kullanılır.
Tedavisinde penisilin türevi antibiyotikler kullanılır.

İlgili Konular:
- Gebelikte Besin Zehirlenmesi
- Gebelikte İshal ve Dizanteri
Tamamını >>

GEBELİK VE AIDS (HIV VİRÜSÜ)

HAMİLELİK VE AIDS (HIV VİRÜSÜ)

AIDS (Kazanılmış Bağışıklık Yetmezliği Sendromu=Acquired Immunodeficiency Syndrome) virüs yoluyla bulaşan bir hastalıklar bütünüdür. Bireye HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü= Human Immunodeficiency Virus) bulaşması sonucunda vücudun savunma gücü zayıflar ve birey bazı mikrop ve hastalıklara sağlıklı kişilerden daha duyarlı hale gelir.

Bulaşma yolları:
Cinsel Yolla
Mikrobu taşıyan erkeğin veya kadının cinsel organ salgıları aracılığıyla, her türlü cinsel ilişki (vajinal, anal, oral) ile, erkekten kadına, kadından erkeğe, erkekten erkeğe, kadından kadına bulaşır.
Kan Yoluyla
Kan ve kan ürünleri, organ ve doku nakli ile, tıraş bıçağı,diş fırçası ve enjektör paylaşımı ile, kesici ve delici aletler yolu ile bulaşır.
Anneden gebelik süresince, doğum ve emzirme sırasında bebeğe bulaşır.

CD4 düzeyinin az olması anneden bebeğe geçiş riskini arttırır.

Tanı:
Tanı ELISA yöntemiyle yapılan kan testiyle konulur. Bu test virüsün bulaşmasından 2-12 haftaya kadar doğru sonuç vermeyebilir. Test 3 aylıkken yapıldığında verdiği sonuç neredeyse kesindir. Sadece Elisa ile tanı konmaz; doğrulama testleri yapılmalıdır(Western Blot).

Gebelikte etkileri:
HIV virüsü anneden fetusa gebelik sırasında plasentadan geçebileceği gibi ve doğum sırasında da geçebilir. Enfekte anneden fetusa virüsün geçiş oranı %15-30 arasında bildirilmektedir.
Enfeksiyon fetusta bir anomaliye sebep olmaz. Başlıca sorun bebekte doğumdan sonra HIV enfeksiyonunun gelişmesidir. AIDS çocuklarda daha hızlı seyreder.
Bebek ile ilgili bu riskler gözönünde bulundurularak HIV enfeksiyonu olan anneye gebeliğin sonlandırılması önerilebilir.

HIV pozitif anneler bebeklerini emzirmemelidir.
Tamamını >>

GEBELİKTE CMV (SİTOMEGALOVİRÜS) ENFEKSİYONU

HAMİLELİKTE CMV (SİTOMEGALOVİRÜS) ENFEKSİYONU GEÇİRMEK
Sitomegalovirüs (Cytomegalovirus, CMV) herpes virüs ailesinden bir DNA virüsüdür. En sık görülen perinatal enfeksiyondur. Çok sık karşılaşılan bir enfeksiyondur, insanların yarısından fazlası bu enfeksiyonu geçirir. İdrar, tükrük, gözyaşı, semen, süt gibi her tür vücut sıvısından temasla ve cinsel ilişki ve kan nakli ile de bulaşabilir. Gebelik sırasında bebeğe geçebilir. Emzirme ile de bebeğe geçebilir.

CMV enfeksiyonu ilk kez geçirildiğinde buna primer enfeksiyon denir. Bu ilk enfeksiyondan sonra virüs vücutta kalır ve latent hale yani sessiz hale gelir, ileride tekrar tekrar aktifleşebilir. Bu tekrarlayan enfeksiyonlara da rekürren enfeksiyon denir. Gebelikte de hem ilk (primer) hem de tekrarlayan (rekürren) enfeksiyon şeklinde geçirilebilir.

Enfeksiyon çoğu zaman belirtisiz ya da hafif belirtilerle, ateş, halsizlik, boğaz ağrısı, eklem ağrıları, lenf bezlerinde şişme ile geçirilir.

Gebelikte ilk kez geçirilen (primer) CMV enfeksiyonu:
Gebelikten önce hiç CMV enfeksiyonu geçirmemiş anneler %1-4 oranında gebelik sırasında ilk defa bu enfeksiyona yakalanacaklardır. Hamilelikte ilk kez CMV enfeksiyonu geçiren annelerden %20-40 oranında enfeksiyon bebeğe geçer ve bu enfeksiyon geçen bebeklerin onda biri etkilenir. Etkilenen bebeklerde göz, karaciğer, dalak, beyin başlıca etkilenen organları oluşturur. Sitomegalik inklüzyon hastalığı (konjenital sitomegalovirüs enfeksiyonu) denen durum oluşur bebekte. Mikrosefali (kafanın normalden küçük olması), beyinde kalsifikasyonlar, karaciğer ve dalakta büyüme, görme ve işitme problemleri, zeka geriliği, gelişme geriliği, sarılık, peteşi ve ölüm görülebilir. Bebeklerin az bir kısmı ise doğumdan sonra normal olmasına rağmen uzun dönemde zeka geriliği, işitme problemleri gibi sorunlar ortaya çıkar.

Yarattığı bu problemler dışında CMV enfeksiyonunun düşük ya da rahim içerisinde ölüme sebep olabildiğine dair yeterince kanıt yoktur.

Gebelikte tekrarlayan (rekürren) CMV enfeksiyonu:
Primer enfeksiyona göre daha sık görülse de bebeği etkileme riski daha düşüktür. Gebelikte geçirilen sekonder enfeksiyon bebeğe %1-2 oranında geçer. Enfeksiyonun bebeği etkileme riski perimer enfeksiyona göre daha az olmakla beraber etkiler kısa ya da uzun dönemde ortaya çıkabilmektedir.
Hamile kalmadan önce yapılan testlerle kişinin daha önceden CMV enfeksiyonu geçirdiği saptanmışsa ve hamilelik sırasında tekrar CMV enfeksiyonu geçirdiği saptanırsa bu enfeksiyonun tekrarlayan enfeksiyon olduğu ve bebeği etkileme riskinin düşük olduğu anlaşılır.

Gebeliğin erken dönemlerinde geçirilen enfeksiyonun bebeği etkileme riski geç dönemde geçirilen enfeksiyona göre daha yüksektir. Hem primer hem rekürren enfeksiyonda bebek başlangıçta etkilenmemiş görünse de %5-10 oranında uzun dönemde etkiler ortaya çıkabilir.

Enfeksiyonun gebeliğin hangi döneminde geçirilmesi bebeğe geçiş oranını ve bebeğin etkilenme riskini nasıl etkiler henüz net olarak bilinmemektedir.

Tanı:
Anne kanında bakılan CMV IgM antikoru pozitif ise hastalık yeni geçiriliyor demektir. CMV IgG antikoru pozitif ise eskiden geçirilmiş demektir. CMV IgM antikoru primer enfeksiyonların %75'inde pozitiftir, rekürren enfeksiyonların %10'unda pozitiftir. O yüzden IgG titresindeki 4 katlık artış yeni geçirilen enfeksiyon tanısını koymakta daha kullanışlıdır. IgM enfeksiyondan sonra çok değişik sürelerde tekrar kaybolur.
Enfeksiyon sırasında virüs çeşitli vücut sıvılarında atıldığı için annenin idrarından virüs izole edilebilir fakat bu yöntem de çok hassas ve kulanışlı değildir.
Fetusta enfeksiyonun tanısı ise fetus kanından, amnion sıvısından, koryon villusundan virüs kültürü ya da PCR ile DNA izolasyonu ile yapılabilir. Ya da fetus kanından IgM antikoru bakılabilir. Bu yöntemlerin de sensitivite ve spesifiteleri kesin olarak bilinmemektedir ve fetusta enfeksiyonun gösterilmesi fetustaki hastalığın şiddeti hakkında bilgi vermemektedir. Bu yöntemlerle enfeksiyon tanısı konulan fetusların ancak dörtte birinde doğumdan sonra problem gelişir, dörtte üçünde problem oluşmaz.
Bu tanı yöntemlerinin dışında detaylı ultrasonografi ile de bebekteki anomalilerin araştırılması faydalı olacaktır.

Gebelik sırasında enfeksiyon geçirilirse ne yapılmalı?
Gebelikte geçirilen primer (ilk) enfeksiyonun tekrarlayan (rekürren) enfeksiyona göre bebeği etkileme riski daha fazla olsa da sonuçta her ikisinde de bebeğin etkilenme riski düşüktür fakat etkilenen bebeklerde ciddi sorunlar söz konusu olabilir. Ayrıca hem primer hem de rekürren enfeksiyonun gerek klinik gerekse labaratuar tanısını koymak zordur. Enfeksiyon çoğunlukla hafif belirtilerle geçirildiği için şikayet ve bulgulara bakarak tanımak zordur.

Gebelik sırasında geçirilen enfeksiyon durumunda aile ve doktor yukarıda söz edilen riskleri tartışarak birlikte gebeliğin devam edip etmemesi konusunda karar vermelidirler.

CMV ile ilgili herhangi bir aşı ya da tedavi yoktur. CMV ile daha önce karşılaşmadığı saptanan kişilerin hijyen vb. kurallara dikkat ederek bu enfeksiyona maruz kalma şanslarını azaltmaya özen göstermeleri gerekir.

CMV enfeksiyonundan korunmak için genel öneriler:
- Küçük çocuklarla temastan sonra eller sabunla yıkanmalı, idrar ve tükrük dahil çocuk sekresyonlarından uzak durulmalıdır.
- Kreş, sınıf gibi yerlerden mümkün olduğunca uzak durulmalıdır.
- Çocuğu kreşe gidiyorsa hijyenik kurallara sıkı uyulmalı, çocuğun sekresyonları ile temas sonrası su ve sabunla temizlik yapılmalı (örneğin bez değiştirme sonrası)
- Çocukları dudak ya da yanaktan öpmekten kaçınılmalıdır.
- Çocukların yiyecek ve içecekleri paylaşılmamalı, kullandıkları çatal, kaşık vb. yıkanmadan kullanılmamalı.
- Kan transfüzyonu CMV (-) kan ile yapılmalıdır.
- Prezervatif kullanılmalıdır.

CMV enfeksiyonunda bulgular:
- Mikrosefali
- İntraserebral kalsifikasyon
- Ventrikülomegali
- Koryoretinit
- İşitme problemleri
- IUGR (CMV en sık IUGR yapan enfeksiyondur.)
- Oligohidramnios
- Hidrops fetalis
- Hiperekojenik barsak
- Kalp bloğu
- Asit
- Plevral Efüzyon
- Renal displazi
- Hepatosplenomegali
- Psikomotor gelilme geriliği
- Mental retardasyon


İlgili Konular:
Gebelikte Rubella (Kızamıkçık) Enfeksiyonu
- Gebelikte Toksoplazma Enfeksiyonu
- Gebelikte Varicella (Su Çiçeği) Enfeksiyonu
Tamamını >>

GEBELİKTE TOKSOPLAZMA ENFEKSİYONU

HAMİLELİKTE TOXOPLAZMA ENFEKSİYONU GEÇİRMEK

Toksoplazma; toksoplazma gondii ismi verilen parazitin yaptığı bir enfeksiyondur. Bulaşması pişirilmemiş çiğ etlerin yenmesiyle ve kedi dışkısının ve kedi dışkısıyla temas etmiş herhangi bir eşyanın ellenmesiyle ağız yoluyla olur. Köpeklerle bu hastalığın direkt bir ilgisi yoktur. Gebe kişiler bu yollarla enfeksiyonu alırsa enfeksiyon plasenta yoluyla bebeğe de geçebilir.
Kediler bu parazitin ana konağı ve taşıyıcısıdır.

Kedi barsağında parazitin sporozoit denen formları bölünerek çoğalır ve ookist halinde dışkı ile dışarıya atılırlar. Bu ookistler dış ortama oldukça dayanıklıdır. Dış ortamdaki herşeye bulaşabilir ve oradan da ağız yoluyla insana geçebilirler. Bulaşma az pişmiş ya da pişmemiş çiğ etlerdeki parazite ait doku kistlerinin ya da yıkanmamış meyve ve sebzelerin üzerindeki ookistlerin ağız yoluyla alınmasıyla olur. Toprakta ya da kedi pisliğinde bulunan ookistlerin de ellere bulaşmasıyla ağız yoluyla parazit alınabilir.

Bu enfeksiyon 5-18 gün süren kuluçka döneminin ardından normal sağlıklı çocuk ya da yetişkinlerde bir sorun yaratmadan çoğunlukla farkedilmeden geçirilir ve tedavi gerektirmez. AIDS gibi bağışıklık sistemini bozan bir hastalığı olan kişilerde ve gebelik sırasında bebek açısından sorun yaratabilir. Aslında insanların neredeyse yarıya yakını yaşamlarının herhangi bir döneminde toxoplazma ile enfekte olurlar ama çoğu kişi de herhangi bir belirti vermez. Genellikle grip benzeri ateş, yorgunluk, halsizlik, kas ve eklem ağrıları gibi hafif belirtilerle kendiliğinden iyileşir.

Ortalama olarak her 1000 gebelikten 1-2'sinde gebelik sırasında akut toksoplazma enfeksiyonu geçirilir. Gebelikte geçirilen enfeksiyonlar da aynen diğer insanlarda olduğu gibi çoğu zaman farkedilemez ve annede şikayetlere sebep olmaz.

Bebeğe ne gibi zararlar verebilir?
Enfeksiyon ilk 3 ayda bebeğe %15 gibi düşük oranda geçebilir. İkinci trimesterde bebeğe geçiş oranı %30, üçüncü trimesterde geçiş oranı %60'tır. Fakat ilk trimesterde bebeğe geçen enfeksiyon daha ciddi sorunlar yaratır. İleri aylarda geçen enfeksiyon daha az sorunlara sebep olur.
Gebelik oluşmadan önce geçirilen enfeksiyon gebelik açısından risk yaratmaz.

Bebeğe geçen enfeksiyon düşük, rahim içerisinde ölüm, beyin hasarı, hidrosefali (beyinde su toplanması), serebral kalsifikasyon, görme problemleri (koryoretinit), zeka geriliği, işitme problemleri, gelişme geriliği, karaciğer ve dalakta büyüme, pnömoni, myokardit, döküntü gibi problemler yaratabilir.

Hastalığın klasik üçlü hasarı yani triadı 1. hidrosefali (beyinde su toplanması), 2. intrakranial (beyinde) kalsifikasyonlar ve 3. koryoretinit (göz hasarı)'dır.

Bazı bebeklerde gebelik sırasında ya da doğumdan hemen sonra yapılan testlerde enfeksiyonun bebeğe geçtiği ispatlandığı halde herhangi bir hasar ya da anomali gözlenmemiştir.

Bazı bebeklerde ise doğumda bir anormallik izlenmemesine rağmen uzun dönem takiplerinde yıllar sonra görme ve işitme problemleri, nörolojik hasarlar izlenmiştir.

Annede enfeksiyonun tanısı:
Annede parazitin kendisinin ya da parazite karşı oluşmuş antikorların tespiti için bazı yöntemler vardır. Bunlar fare inokülasyon testi, hücre kültürü, parazit antijenlerinin belirlenmesi, PCR ile parazit DNA'sının belirlenmesi gibi testlerdir. Annede parazite karşı oluşmuş antikorların tespiti için Sabin-Fendman testi, İFAT, İHA, EIA, ISAGA, ELISA gibi çeşitli testler mevcuttur.

Bu yöntemler ile tespit edilen antikorlardan IgM enfeksiyonun yeni geçirildiğini gösterir. IgG antikoru ise eskiden geçirilen ve bağışıklık kazanılmış enfeksiyonu gösterir. Fakat bu antikorlar her zaman çok net bilgi vermeyebilir. IgM antikoru bazen enfeksiyondan sonra 1-2 yıl boyunca pozitif kalabilmektedir. Bu durumda Toksoplazma IgG avidite testi ile enfeksiyonun ne kadar zaman önce geçirildiği hakkında bilgi edinilmeye çalışılır. Avidite testinin yüksek olması enfeksiyonun en az 3 ay önce geçirildiğini gösterir. Avidite testinin düşük olması enfeksiyonun son 3 ay içerisinde geçirildiğini gösterir.

IgM pozitif, IgG negatif ise bu büyük ihtimalle yeni geçirilmiş bir enfeksiyondur. Hem IgM hem IgG pozitif olan durumlarda test 3 hafta sonra tekrarlanarak antikor titresinde 4 katlık artış olduğu izlenirse bu da yeni enfeksiyon olduğunu ifade eder.

Hem IgM hem IgG antikoru negatif olan kişiler hiç enfekte olmamışlardır ve parazitle karşılaşırlarsa enfekte olma riskleri vardır o yüzden bu gebeler kedi dışkısı, çiğ ve iyi pişmemiş etlerden uzak durmalılar.

Fetusta enfeksiyonun tanısı:
Enfeksiyonun fetusa geçip geçmediğinin tespiti bazı testlerle mümkün olabilmektedir. Bunlar fetusun kanında parazitin ya da IgM antikorunun tespiti ya da amnion sıvısında parazitin PCR ile tespiti gibi yöntemlerdir.

Ayrıca enfekte olmuş fetuslarda yukarda anlatılan anomalilerden bazıları ultrason ile de gözlenebilmektedir.

Gebelikte enfeksiyon geçirildiğinde ne yapılmalı?
Gebelikte geçirilen toksoplazma enfeksiyonunun bebeğe kesin zarar vereceği söylenemez, risk yukarıda anlatıldığı gibidir. Bu söz konusu risk aileye anlatılır, konuşulur ve aile gebeliğin sonlandırılmasını ister ise gebelik sonlandırılır. Aile gebeliğin sonlandırılmasını istemez ise antibiyotik tedavisine hemen başlanmalı ve doğumdan sonra bebeğe de antibiyotik verilmeye devam edilmelidir. Antibiyotik tedavisi bebeğin etkilenmesini önleyemez fakat bebekte oluşacak etkilerin şiddetini azaltır. Bu hastalık için spiramisin, primetamin ve sulfadiazin antibiyotikleri kullanılır.

Korunmak için yapılması gerekenler:
Gebelikte evde kedi besleyenlerin bazı hususlara dikkat etmesi gerekir:
Kedinin dışkısı ile gebeler temas etmemelidir. Kedinin dışkısını ve kumunu evde gebe olmayan kişiler temizlemeli. Kediye dokunduktan sonra ellerinizi sabunla yıkamalısınız. Köpeklerle bu hastalığın direkt bir ilgisi yoktur ancak kediyle veya kedi dışkısıyla temas etmiş bir köpekten de enfeksiyon alınabilir.
Çiğ et ya da az pişmiş et, salam, sucuk gibi yiyecekleri yememelisiniz.
Çiğ etle çıplak elle temas sonrası ellerinizi iyice yıkamalısınız.
Çiğ eti kestiğiniz bıçakları iyice yıkamalısınız.
Meyve ve sebzeleri bol su ile yıkayarak yemelisiniz ve bunları elledikten sonra da ellerinizi yıkamalısınız.
Kediler dışarı çıkarılmamalı ve konserve besinlerle beslenmeli.
Bahçe ve toprak ile çıplak elle temas edilmemeli, temas edilse bile eller iyice yıkanmalıdır.
Eller ağıza ve göze sürülmemelidir.
Ookist taşıyabilecek sinek ya da böceklerden korunmak amacıyla pencere filtreleri kulllanın.

Toksoplazma enfeksiyonunda bulgular:
- Koryoretinit, üveit
- Periventriküler kalsifikasyon
- Ventrikülomegali
- Mikrosefali
- Hepatosplenomegali, ultrasonda karaciğerde kalsifikasyonlar
- Hiperekojen barsak
- Asit
- Sarılık
- Anemi
- Mental retardasyon
- Yaygın purpirik raş
- IUGR


İlgili Konular:
Gebelikte Kedi, Köpek, Kuş Beslemek
Gebelikte Kedi Beslemek Güvenli Midir?
- Gebelikte Rubella (Kızamıkçık) Enfeksiyonu
- Gebelikte CMV Enfeksiyonu
Gebelikte Varicella (Su Çiçeği) Enfeksiyonu
Tamamını >>

GEBELİK (HAMİLELİK) VE HEPATİT (SARILIK)

HEPATİT A
Hepatit A enfeksiyonu genellikle iyi yıkanmamış yiyecek ve içeceklerden bulaşır. Tam olarak kendiliğinden iyileşen bir sarılık türüdür, kalıcı hastalık yapmaz. Taşıyıcılık yaratmaz. Gebelik sırasında geçirilen enfeksiyon bebekte bir anomali ya da sakatlık yaratmaz, teratojen değildir. Gebelikte hepatit A virüsünün plasenta aracılığı ile fetusa geçişi yok denilebilecek kadar azdır.

HEPATİT B
Hepatit B cincel yollla ve kan ürünleri ile bulaşabilen bir virüs enfeksiyonudur. Bu yollar dışında en önemli bulaş nedenlerinden birisi de doğumdur. Doğum sırasında veya emzirme ile anneden bebeğe geçebilmektedir. Doğumdan önce gebelik sırasında anneden bebeğe geçiş nadirdir bu yüzden herhangi bir anomali ya da sakatlık yaratmaz.

Hastalık bir şekilde kişiye bulaştıktan sonra 2-6 ay arasında değişen bir kuluçka döneminden sonra grip benzeri hafif belirtilere neden olur ve bu başlangıç enfeksiyonundan sonra bazılarında kalıcı olarak yerleşir ve buna "taşıyıcılık" denir. Herkeste bu taşıyıcılık oluşmaz, enfeksiyon tamamen iyileşir ve bağışıklık gelişir.

Gebelikte kişinin Hepatit B geçirmesi ya da daha önceden Hepatit B geçirmiş bir taşıyıcının gebe kalması gebelik sırasında düşük, ölü doğum ya da anomali, sakatlık oluşturmaz. Fakat doğum sırasında bebeğe geçme ve bebekte doğumdan sonra hastalık oluşturma riski vardır. Virüs anne sütüne ve oradan da bebeğe emzirme ile geçebilir bu yüzden annelerin emzirmemeleri gerekir.

Gebelikte yapılan Hepatit B testlerinde HBsAg(+) ve AntiHBs (-) ise bu anne adayının taşıyıcı olduğunu gösterir. HBeAg pozitif olması bebeğe geçiş riskinin yüksek olduğu anlamına gelir.

Taşıyıcı annelerden doğan bebeklere doğundan sonra ilk 12 saat içerisinde 0.5 ml Hepatit B immunglobulin ile birlikte ilk doz Hepatit B aşısı yapılmalıdır. Aşının ikinci dozu bebek 1 aylıkken yapılmalı ve bebek 6 aylıkken son doz aşı yapılmalıdır. Ancak unutulmamalıdırki bu tedavi bebekleri %90-95 oranında korur. Bu nedenle tedaviye rağmen bebekler enfeksiyonun geçişi açısından sıkı takip edilmelidir.
Annesi Hepatit B geçirmemiş her yenidoğan bebeğe de rutin aşı takviminde aynı şekilde Hepatit B aşısı 3 doz olarak yapılır.
Hepatit B aşısı inaktive (ölü) bir aşıdır. Gebelik sırasında anneye uygulanmasında sakınca yoktur. Ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Hepatit B Testleri İle İlgili Detaylı Bilgiler:

Hepatit B surface (yüzey) antijeni (HBsAg): Bu testin pozitif olduğu kişi etrafındaki kişiler hepatit B yi bulaştırabilir. Bu antijen bir kişinin kanında 6 aydan uzun süre pozitif olarak kalırsa bu durum kronik hepatit B enfeksiyonudur.
Hepatit B e antijeni (HBeAg): Bu antijenin pozitif olması kişinin hepatit B enfeksiyonu ile şiddetli derecede enfekte olduğunu gösterir. HbeAg pozitif gebelerde verüsün fetusa geçiş riski artar.
Hepatit B core antijeni IgM tipi Antikor (Anti-HBc IgM): Hepatit B ile enfekte olunduğunu veya son 6 ay içinde geçirilmiş hepatit B enfeksiyonunu gösterir. HbsAg negatif iken bu antikorun varlığı akut veya yakın zamanda geçirilmiş hepatit B enfeksiyonunu gösterir
Hepatit B surface (yüzey) antikoru (Anti-HBs): Bu antikor hepatit B nin başlangıcı ve iyileşmesi arasındaki dönemde ortaya çıkar. Ayrıca hepatit B aşısı yaptıran kişilerde bu antikor pozitiftir ve koruyucululuğu gösterir.
Hepatit B DNA (HBV DNA): En duyarlı test olan Hepatit B virüsünün DNA'sının (genetik maddesinin) tespitidir. Aktif enfeksiyon göstergesidir.

Hepatit B aşısı aşağıdaki iki test negatif olduğunda yapılmalıdır:
· HbsAg
· Anti-HBs
Kısaca hatırlatma yapmak gerekirse, HbsAg'nin POZİTİF olması yeni veya eskiden geçirilmiş bir hastalığın olduğunu, Anti-Hbs POZİTİF olması hastalığa karşı bağışıklığı gösterir. Eğer kişi aşı yaptırmış veya hastalıkla karşılaşmış ise Anti-Hbs POZİTİF'tir. Ayrıca Hepatit B virüsü ile yeni bir enfeksiyon şüphesi var ise bu testler hemen sonuç vermeyebilir. Bu sebeple yeni enfeksiyon şüphesinde, HBV DNA bakılması en duyarlı testtir. İlaveten HbsAg ve Anti-Hbc IgM bakılması gerekir.

HEPATİT C
Hepatit C bebeğe geçiş ve gebeliği etkileme yönünden Hepatit B'ye benzer. Aşısı yoktur.

HEPATİT E
Transplasental olarak fetusa geçebilir. Gebelik hepatit E'nin normalden daha şiddetli seyretmesine neden olabilmektedir.


İlgili Konular:
- Gebelikte Hepatit B Aşısı
Tamamını >>

GEBELİKTE KIZAMIKÇIK (RUBELLA) ENFEKSİYONU

HAMİLELİKTE KIZAMIKÇIK ENFEKSİYONU GEÇİRMEK
Kızamıkçık (Rubella, German measles) ateş ve döküntüler ile seyreden bir virüs enfeksiyonudur. Rubella virüsü togavirüs ailesinden bir RNA virüsüdür. Yüzden başlayıp vücuda yayılan tipik döküntü, hafif ateş, lenf bezlerinde şişme, iştahsızlık, baş ağrısı ve eklem ağrısı gibi belirtileri vardır. Bu şikayetlerin hepsi her zaman olmaz, örneğin %5 oranında döküntüler görülmeden geçirilir.
Kızamıkçık hasta kişinin öksürük ve hapşırması ile havaya yayılan virüsler ile bulaşır.

Hasta olan kişi döküntü orataya çıkmadan 1 hafta öncesi ile döküntüyü takip eden 4 günlük süre içinde bulaştırıcılığa sahiptir. Kızamıkçığın kuluçka süresi 14-21 gün arasında değişir. Enfeksiyonu geçiren kişiler ya da aşı olan kişiler hayat boyu sürecek bağışıklık kazanırlar ve bir daha bu hastalığı geçirmezler. Kanda yapılan Rubella IgG tahlili pozitif ise kişi hastalığa karşı bağışıklık kazanmıştır. Bağışıklık kazanmamış ve aşı olmamış çok az sayıda erişkin hastalığı geçirebilmektedir.

Gebelik düşünen herkese gebelikten önceki kontrolde kızamıkçık yani rubella IgG testi yapılarak bağışık olup olmadığı öğrenilmelidir. Bağışıklık kazanmamış kişilere mutlaka kızamıkçık aşısı yapılmalıdır. Aşıdan sonra 1 ay gebe kalınmaması önerilir fakat bu süre içerisinde gebe kalanlarda bir problem oluştuğu görülmemiştir. Bu yüzden erken gebelik döneminde gebe olduğunu bilmeden kızamıkçık aşısı yapılan kişilerde gebeliğin sonlandırılması önerilmez.

Kızamıkçık aşısı canlı aşıdır, gebelik sırasında yapılamaz. Emzirme döneminde aşı yapılabilir.

Virüsun fetusa geçişi gebeliğin ilk 12 haftasında geçirilen enfeksiyonda %90 oranında olurken, 13-16 haftalar arasında %50'dir, 16. haftadan sonra fetusa geçiş azalır %35'lere iner ancak gebeliğin son 2 ayında tekrar artar hatta 36. haftadan sonra oran %90'lara çıkar.

Gebeliğe etkileri nelerdir?
Gebelikte geçirilen enfeksiyon bebekte çeşitli sakatlıklara (anomalilere) hatta ölüme ya da düşüğe sebep olabilir.
Gebeliğin ilk 12 haftasında geçirilen enfeksiyon en az %50 gibi yüksek bir oranda bebeği etkiler. Bunların bir kısmı düşükle sonuçlanırken bir kısmında anomalilere sebep olur. Bu yüzden özellikle ilk 12 haftada geçirilen enfeksiyonlarda gebeliğin sonlandırılması gerekir. Gebeliğin sonlandırılmasını istemeyenlerde immun globulin verilebilir, immunglobulin annedeki enfeksiyonu hafifletebilir fakat bebeği koruyucu etkisi yoktur.
13-16 haftalar arasında geçirilen enfeksiyonların %50'sinde bebekte işitme problemine rastlanır.
17. gebelik haftası ve sonrasında görülen enfeksiyonun ise fetusa zarar verme riski daha düşüktür.

En sık karşılaşılan anomaliler göz problemleri, işitme kaybı, kalp ve zeka problemleri, menenjit, karaciğer ve dalak büyümesi, öğrenme güçlüğü, anemi, beslenme güçlüğü, düşük doğum ağırlığıdır. Bebekte oluşan problemlere "konjenital rubella sendromu" denir. Konjenital rubella sendromunun klasik triadı katarakt, sağırlık ve kalp anomalileridir.

Bulgular:
- Sensorinöral sağırlık (Ek sık)
- Katarakt, retinopati, konjenital katarakt
- Mikrosefali
- Ventrikülomegali
- İntrakranial kalsifikasyon
- Meningoensefalit
- Kardiyak malformasyonlar
  (En sık PDA, En patognomonik bulgu: Supravalvüler pulmoner stenoz)
- Mental retardasyon
- Pnömoni
- IUGR
- Hepatosplenomegali
- Sarılık
- Hemolitik anemi
- Trombositopeni

Kızamıkçık enfeksiyonu geçirilen gebeliklerin %4-9'unda düşük, %2-3'ünde ölü doğum görülür.

Annede enfeksiyonun tanısı:
Şüpheli gebeliklerde tanı Rubella IgM'in pozitif saptanması veya şikayetlerin başlaması ile 15 gün sonrasında bakılan IgG titresinde 4 kattan fazla artış olması veya gebelik başlangıcında bağışık olmadığı bilinen kişide gebelik sırasında antikorların pozitif saptanması ile konur.

Fetusta enfeksiyonun tanısı:
Fetusta enfeksiyon tanısı fetus kanındaki IgM antikorlarının ya da amnion sıvısında ya da koryon villusunda virüsün gösterilmesi ile konabilir. Bu testler fetusa enfeksiyonun geçtiğini gösterse bile fetusta oluşacak hasarların derecesi hakkında fikir veremez. Ayrıca bu testlerin negatif çıkması da her zaman enfeksiyonun olmadığını garanti edemez.

Gebeliğin sonlandırılması:
Gebeliğin ilk 12 haftasında fetusun yüksek oranda etkilenme riskinden dolayı gebeliğin sonlandırılması önerilir. 13-16 hafta arası dönemde fetusa enfeksiyonun geçtiğini gösteren tanı yöntemlerinden faydalanarak ona göre karar verilebilir. 16. gebelik haftasından sonra fetusun etkilenme riski düşüktür fakat aile riski göze almak istemezse gebelik sonlandırılabilir.


İlgili Konular:
- Gebelikte Toksoplazma Enfeksiyonu
- Gebelikte CMV Enfeksiyonu
Gebelikte Varicella (Su Çiçeği) Enfeksiyonu
Tamamını >>



UYARI: Sitedeki bilgiler hastalıkların tanı ve tedavisinde kullanılmamalıdır.
Yazıların her hakkı saklıdır, izinsiz kullanılamaz. devamı >>

"Gebelik ve kadın hastalıkları konusunda ayda 1 milyondan fazla ziyaretçi sayısı ile en çok tıklanan, en geniş içerikli site"