PROGESTERON HORMONU

Progesteron 21 karbonlu (C21) steroid yapıda hormonlardan birisidir ve temel yapı taşı kolesteroldür. Seks hormonları grubundandır. Progestagen denilen hormon grubunun en önemli üyesidir. Progesteronun temel yapı taşı diğer seks hormonları gibi kolesteroldür. Kolesterol önce
pregnanolona sonra progesterona dönüşür. Progesteron ayrıca diğer steroid hormonların çoğu için de öncül madde konumundadır. Overlerden, adrenal bezden (sürrenal bez) ve gebelikte plasentadan sentezlenir.
İlk olarak 1933 yılında ABD'de Willard Myron Allen ve George Washington Corner tarafından tanımlanmıştır ve ismi pro-gestasyonel-steroid-keton = proge-ster-one şeklinde türetilmiştir (kaynak).

Progestin ve perogestagen terimleri karıştırılmamalıdır. Progestin sentetik olarak üretilen ve progesteron hormonu benzeri etki gösteren maddelere verilen isimdir. Progestinlerden bazıları: Levonorgestrel, nörotindron, norgestrel, medroksiprogesteron asetat, norgestimate, desogestrel, gestoden, dienogest, drospirenon.

Gebelikte progesteron 8. haftaya kadar esas olarak overde korpus luteumdan sentezlenir, daha sonra luteo-plasental shift meydana gelir yani üretim plasentaya kayar..

Progesteron hormonunun kadın vücudundaki etkileri:
- Vajen epitelinde glikojen depolanmasını azaltır, bundan dolayı vajende pH artar, alkali ortam oluşur. Progesteron etkisi ile vajen epitelinde intermediate hücre hakimiyeti oluşur (gebelikte olduğu gibi).
- Servikal mukusu kalınlaştırır ve pH'sını azaltır, asitleştirir. Bu gebeliği zorlaştırıcı bir etkidir.
- Endometrium gland ve stromasında antiproliferatif etki gösterir.
- Endometriumda östrojen reseptörü oluşumunu azaltır.
- Memelerde lobüler ve alveolar doku gelişimini arttırır.
- Ovulasyon (yumurtlama) öncesinde pozitif feedback etki ile FSH salınımını arttırır. Tersine LH üzerine negatif feedback etki yapar.
- Progesteron termojenik bir hormondur ve kadınlarda ovulasyon (yumurtlama) sonrasında vücut ısısındaki artıştan sorumludur.
- Vücutta su ve tuz tutulmasına neden olur.
- Düz kaslarda gevşeme sağlar. Bu nedenle gebelikte safra stazı, reflü, kabızlık gelişir.

Progesteron ölçümü (tahlil) hangi durumlarda yapılır?
- İnfertilite (kısırlık) tedavisinde ovulasyon tespiti için: Progesteron düzeyinde düşüklük ovulasyon olmadığı anlamına gelir.
- Ektopik gebelik (dış gebelik) tanısında

Progesteron ilaçları (progestin) hangi durumlarda kullanılır?
- Gebelik sırasında düşük tedavisinde
- Habitüel abortus
- Preterm eylem (erken doğum) proflaksisi
- İnfertilite (kısırlık) tedavisi ve IVF (tüp bebek) tedavileri
- Adet düzensizliği tedavisi
- PCOS (Polikistik over sendromu)
- Endometrial hiperplazi
- Menstrüasyonu geciktirmek amacıyla
- Katameniel epilepsi
- Doğum kontrolar hapları ve 3 aylık iğneler içerisinde bulunur
- Acil kontrasepsiyon amacıyla
- Amenore tanısında progesteron challenge testinde kullanılır


İlgili Konular:
- Östrojen Hormonu
- Kadınlarda Hormon Bozukluğu
- FSH Hormonu Yüksekliği
Prolaktin (Süt Hormonu) Yüksekliği
- İnfertilite (Kısırlık)
Tamamını >>

ADENOMYOZİS

ADENOMİOZİS 
(ENDOMETRİOZİS İNTERNA)
Uterusun myometrium tabakası içerisinde endometriuma ait bez ve stromal dokuların bulunmasıdır. Östrojen bağımlı büyüyen hastalıklardan birisidir, menopoz gibi östrojenin azaldığı durumlarda adenomyozis geriler.

Kimlerde daha yaygın görülür? Risk faktörleri nelerdir?
- İleri yaş
- Fazla doğum yapanlar (multiparite)
- Sezaryen veya uterin cerrahi geçirenler
- Polimenore (sık aralıklarla adet görenler)
- Erken menarş

Belirtiler ve bulgular:
- Aşırı ve uzun süreli adet kanaması (menoraji)
- Adet kanamasının pıhtılar halinde olması
- Dismenore (Adet sancısı)

Tanı:
Muayenede uterusun yumuşak ve global olarak büyümüş olması en belirgin bulgudur. Muayene, ultrason ve MR gibi yöntemler adenomyozis lehine bulgular verebilir ancak kesin tanı histopatolojik olarak histerektomi sonrasında koyulabilir.

Ayırıcı tanı:
Myoma uteri, endometrial polip, endometrial hiperplazi, endometrium ca. gibi aşırı kanama ile presente olan hastalıkların ayırıcı tanıda değerlendirilmesi gerekir.

Adenomyozis oluşumuna dair teoriler:
- Bazı uzmanlar endometrial hücrelerin myometrium içerisine direk invazyonu neticesinde adenomyozis oluştuğunu düşünmektedir. Sezaryen gibi uterus duvarına insizyon yapılan operasyonlar bu invazyona neden olabilir.
- Başka bir teoriye göre adenomyozis embrioyonun gelişme aşamasında myometrium içerisinde kalan endometrial hücrelerden gelişebilir.
- Postpartum endometrit gibi enfeksiyonların adenomyozis gelişimine sebep olabileceğine dair teori
- Kök hücrelerin myometriuma yerleşerek adenomyozise neden olabileceğine dair teori

Tedavi:
Adet kanamasını azaltmak için bazı ilaç tedavileri nadiren faydalı olabilir. Bu amaçla NSAI ilaçlar, KOK, GnRH analogları kullanılabilir. Uterin arter embolizasyonu uygulanabilir. En kesin tedavi yöntemi histerektomidir.


İlgili Konular:
- Endometriozis
Tamamını >>

SERVİKAL BAŞLIK

Servikal başlık (cervical cap) rahim ağzı üzerine oturan küçük lastik maddedir, diaframa benzer ancak daha küçüktür. Diafram gibi spermisidle birlikte kullanılır. Çok güvenilir bir korunma yöntemi değildir. İlişki sırasında rahatsızlık nazı çiftlerde meydana gelebilir penil irritasyon yapabilir.

Diafram gibi spermlerin rahim ağzından yukarıya rahim içerisine geçmesini önler. İlişkiden sonra 6 saat yerinde bırakılmalıdır, hemen çıkartılmamalıdır. 48 saate kadar yerinde kalabilir ancak daha uzun bırakılması sakıncalı olabilir. 48 saatten daha uzun süre içeride kalması durumunda toksik şok sendromuna, vajinal enfeksiyona, akıntıya neden olabilir. Nadiren servikal başlığın üretildiği maddeye karşı alerji gelişebilir.
Cinsel yolla bulaşan enfeksiyonlara karşı erkek prezervatifi (kondom) kadar koruyucu değildir, bu amaçla kullanılmalıdır.

İlgili Konular:
- Doğum Kontrol Yöntemleri
- Diafram
- Prezervatif (Kondom)
Tamamını >>

ÖSTROJEN HORMONU

Östrojen hormonu kadınlarda ve erkeklerde bulunan seks hormonlarından birisidir. Erkeklerde çok
düşük düzeylerde bulunur. Kadınlarda üreme fonksiyonları ve menstrüel siklus üzerinde önemli etkileri vardır.18 karbonlu (C18) steroid yapıda hormonlardan birisidir ve temel yapı taşı kolesteroldür. Östrojenler esas olarak overlerde (yumurtalıklarda) üretilir ve periferik dokularda (yağ dokusunda) androjenlerden aromatizayonla elde edilir.

1929 yılında Adolf Friedrich Johann Butenandt ve Edward Adelbert Doisy östrojen hormonunu ilk olarak izole eden bilim adamı olmuşlardır. Adolf Friedrich Johann Butenandt seks hormonları üzerine olan çalışmalarından dolayı 1939 yılında Nobel kimya ödülüne layık görülmüştür (kaynak 1, 2).

Kadınlarda 4 çeşit östrojen hormonu bulunur:
Östron (Estron, E1): Zayıf östrojenik aktivitesi vardır.
Östrdiol (Estradiol, E2): En güçlü östrojendir. Üreme çağındaki kadınlarda en fazla üretilen östrojen östradioldür.
Östriol (Estriol, E3): En zayıf östrojenik aktivitesi olandır. E2 ve E1'in matabolik son ürünüdür. Direk olarak overden salgılanmaz.
Östetrol (Estatrol, E4): Fetus karaciğerinde sentezlenir . Gebelik dışında erişkin kadın vücudunda bulunmaz.

Androstenedionun aromatizayonu ile üretilen östrojen Östron (E1)'dur. Testosteronun aromatizasyonu ile elde edilen östrojen östradiol (E2)'dür. Bu reaksiyonlarda rol alan enzim aromataz enzimidir. Bu reaksiyonlarda overlerde E1 ve E2 oluşurken; yağ, kas gibi periferik dokularda E1sentezlenir. E1 ve E2 birbirine 17-beta-hidroksisteroid dehidrogenaz emzimi ile dönüştürülebilmektedir.

Östrojen hormonunun kadın vücudundaki etkileri:
- Vajen epitelinde proliferasyon ve glikojen depolanmasını arttırır. Bu sayede vajende pH azalır yani asidik ortam oluşur. Vajende östrojen etkisi ile süperfisial hücre hakimiyeti sağlanır.
- Servikal mukusun pH'ını arttırır yani alkali hale getirir, bu sayede spermin serviksten geçmesini ve gebeliği kolaylaştırıcı etki gösterir.
- Servikal mukusun sıvı içeriğini arttırarak elastikiyetini arttırır, vizkozitesini azaltır. Bu sayede spermlerin serviksten rahim içerisine rahat geçmesini sağlar, bu östrojenin gebeliği kolaylaştırıcı fizyolojik bir etkisidir. Servikal mukusun elastikiyetinin azalması Spinn-Barkeit testini pozitif yapar. Ovulasyon (yumurtlama) zamanına yakın günlerde artan östrojen etkisi ile bu değişiklikler izlenir.
- Östrojen etkisi ile servikal mukusta sodyum klorür miktarı artar, bu da kristalziasyonuun artmasına ve eğreti otu görüntüsüne neden olur. Eğreti otu testi (Ferning testi) foliküle fazda ve gebelikte amnion sıvısı sızıntısı (EMR) varsa pozitifleşir; luteal fazla ve gebelik döneminde negatifleşir.
- Endometrium gland ve stromasında proliferasyon yapar
- Uterus (rahim) boyutlarının artmasını sağlar
- Endometriumda progesteron reseptörü oluşumunu arttırır.
- Tüplerde motiliteyi arttırır, gebeliği kolaylaştırıcı bir etkidir.
- Memelerde östrojen etkisi ile duktus gelişimi artar. (Progesteron lobüler ve alveolar doku gelişimini arttırır.)
- Pubertede kız çocuklarında meme gelişmesinde ve boy uzamasında etkilidir.
- Ovulasyon (yumurtlama) öncesinde artan östrojen pozitif feedback etki ile LH salınmasına neden olur, LH piki de ovulasyonu sağlar. Tersine FSH üzerine negatif feedback etki yaparak azalmasını sağlar.
- Vücutta su ve tuz tutulmasına neden olur.
- Kadında sekonder seks karakterlerinin gelişmesinde önemli rol oynar. Östrojen hormonu sentezlenemeyen kız çocuklarında adet görme başlamaz (amenore) ve meme gelişimi olmaz.
- Karaciğerde bağlayıcı proteinlerin ve pıhtılaşma faktörlerinin sentezi artar.
- Safra stazı ve safra salgısında kolesterol artışına neden olur.

Östrojen hormonu içeren ilaçlar:
Östrojenler ilaç olarak da çeşitli formlarda kullanılmaktadır. Sentetik olarak üretilebilen östrojen formları mevcuttur. Oral kotraseptifler (doğum kontrol hapları), doğum kontrolü amaçlı kullanılan iğneler, menopoz şikayetleri için kullanılan bazı hormon replasman tedavisi ilaçları sentetik östrojen formlarını içerirler.

KADINLARDA ÖSTROJEN HORMONU EKSİKLİĞİ
Östrojen eksikliği (hipoöstrojenizm) küçük yaşlarda meydana gelirse kız çocuğunda adet görmenin başlamaması, meme gelişiminin ve sekonder seks karakterlerinin oluşmaması gibi belirtiler meydana gelir. Üreme çağında ve daha ileri yaşlarda bir kadında meydana gelen östrojen eksikliği infertilite (kısırlık) veya ateş basması, vajinal kuruluk, adet düzensizliği, adet görememe gibi menopoz belirtilerine neden olabilir. Östrojen eksikliği altta yatan nedene bağlı olarak geçici veya kalıcı olabilir.
Östrojen eksikliği nedenleri incelendiğinde bazılarında over dokusu hasarı veya enzim eksikliği gibi nedenlerle direkt olarak östrojen hormonunun sentezinin bozuk olduğu görülürken, bazı nedenlerin beyinde hipotalamus ve hipofizdeki over fonksiyonunu sağlayan hormonların eksik olmasına bağlı olduğu görülür. Over fonksiyonları beyindeki hipotalamus ve hipofiz bölgelerinden salgılanan hormonlar ile kontrol altında tutulur (GnRH,  FSH, LH hormonu). FSH hormonu hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Östrojen eksikliği nedenleri:
- Ovaryan disgenezi (Turner sendromu) durumunda overler disgenetik yani afonksiyonel olduklarından dolayı overlerde östrojen hormonu sentezi gerçekleşemez. Bu nedenle kız çocuğu adet görmeye başlayamaz ve meme gelişimi olmaz.
- İleri yaşlarda erken menopoz (prematür ovaryan yetmezlik) ve menopoz nedeniyle östrojen eksikliği gelişebilir. Bu durumda kısırlık, ateş basması, vajinal kuruluk, adet düzensizliği gibi şikayetler meydana gelebilir.
- GnRH sentez bozukluğu (Kalmann Sendromu)
- Hiperprolaktinemi
- Hipotalamo-hipofizer hastalıklar,beyin tümörleri
- Anoreksia nevroza, ciddi malnütrisyon
- Primer hipotiroidizm
- Kemoterapi
- Radyoterapi
- Enzim defektleri (17-alfa- hidroksilaz eksikliği)
- FSH reseptör defekti
- Konjenital lipoid adrenal hiperplazi
- Galaktozemi
- Over ile ilgili cerrahi operasyonlar
- Aşırı egzersiz
- Sheehan sendromu
- Fraji-X sendromu
- Aromataz enzim eksikliği

Östrojen fazlalığı nedenleri:
Kadınlarda östrojen düzeyinin normalden fazla olması östrojen üreten over tümörlerinde (granüloza hücreli tümör, tekoma), perimenopozal dönemde izlenebilir.

Östrojen hormonu ölçümü (tahlil) hangi durumlarda yapılır?
- İnfertilite (kısırlık) tanısı (E2)
- Menopoz tanısı (E2)
- Adet düzensizliği (E2)
- Amenore (E2)
- Gebelerde Down sendromu taramasında östriol (E3) ölçümü kullanılır


İlgili Konular:
- Progesteron Hormonu
- Kadınlarda Hormon Bozukluğu
- FSH Hormonu Yüksekliği
- Menopoz
- Amenore (Adet Görememe)
- İnfertilite (Kısırlık)
Tamamını >>

HELLP SENDROMU

HELLP sendromu şiddetli preeklampsi durumunda gelişen hemoliz, karaciğer enzimlerinde yükselme, platelet düşüklüğü ile karakterize durumdur. İsmini bu bulguların baş harflerinden almıştır:
H: Hemolysis: Hemoliz, kırmızı kan hücrelerinin parçalanması
EL: Elevated liver Enzymes: Karaciğer enzimerinde yükselme
L: Low Platelets: Kan pıhtılaşmasını sağlayan trombositlerin (plateletlerin) azalması

Hellp sendromu vakalarının yaklaşık %70'i gebeliğin son aylarında gelişir, kalan %30'u doğum sonrası dönemde gelişir. Gebeliklerin yüzde 0.1 ila 1'inde HELLP sendromu gelişebilmektedir. Preeklampsi hastalarının yaklaşık %15'inde HELLP sendromu gelişmektedir. HELLP sendromu her ne kadar preeklampsinin bir varyantı gibi görülse de hastaların bir kısmında (%10-20) hipertansiyon ve proteinüri izlenmez.

Risk faktörleri:
Daha önceki gebeliklerinde HELLP sendromu olanlar, preeklampsi, ileri anne yaşı, multiparite HELLP sendromu gelişmesi için risk faktörleridir (Preeklampside nulliparite risk faktörü olmasına rağmen HELLP sendromu gelişenlerin çoğu multipardır.)

Belirtiler:
- Baş ağrısı
- Yorgunluk
- Bulantı, kusma
- Sağ üst karın bölgesinde ağrı
- Derin soluk alındığında omuz ağrısı (karaciğer kapsül gerilmesine bağlı)
- Görme bozukluğu, bulanık görme
- Ödem
- Tansiyon yükseliği (her zaman olmayabilir)
- Proteinüri (her zaman olmayabilir)
- Burun kanaması, diş eti kanaması gibi kolay kanama olması

HELLP'e bağlı gelişebilecek komplikasyonlar:
- DIC (Dissemine intravasküler koagülasyon)
 -ARDS (Akut respiratuar distres sendromu)
- Pulmoner ödem
- Böbrek yetmezliği
- Karaciğer hematomu ve rüptür
- Dekolman plasenta

Belirtiler şu hastalıklara benzer:
- Grip ve diğer üst solunum yolu enfeksiyonları
- Safra kesesi hastalıkları
- Hepatit
- ITP (İdiopatik trombositopenik purpura)
- TTP (Trombotik trombositopenik purpura)

Tedavi:
Gebelik sırasında HELLP sendromu izlendiğinde genellikle doğum gerekir ve doğumla birlikte hızla düzelme izlenir. Doğum sonrası gelişen HELLP sendromunda ise destek tedavisi, kan ürünleri ve platelet transfüzyonu, steroid tedavisi uygulanır genellikle. HELLP sendromundan dolayı doğumun erken gerçekleşmesi bebeği prematürite riskleri ile karşı karşıya bırakmaktadır.

Önlem:
HELLP sendromu veya preeklampsiyi önleyecek net bir tedavi geliştirilmemiştir. Ancak gebelik sırasında düzenli muayene ve kan basıncı kontrolü yapılması ve kan basıncı yüksekliği saptanan hastaların yukarıda anlatılan belirtilerden doktorlarını hızla haberdar etmeleri HELLP sendromunun erken tanınmasını ve komplikasyonların daha az yaşanmasını sağlayacaktır.

İlgili Konular:
Preeklampsi 
- Gebelikte Tansiyon Yüksekliği (Hipertansiyon)
Tamamını >>

UTERİN SEPTUM (RAHİM İÇERİSİNDE PERDE)

Uterin septum (rahimde perde, bölme) nedir?
Rahim (uterus) armut büyüklüğünde ve içerisi boş olan bir organdır. Rahim içerisindeki bu boşluğu sağ ve sol şeklinde ikiye ayıran perde şeklinde oluşuma septum denir. Uterusun en sık görülen doğumsal anomalisidir. Rahim içi perde veya rahim içi bölme, çatal rahim, uterus septus, septat uterus gibi isimler de kullanılır. Bu perde rahimin en üstünden başlayarak rahim ağzına hatta bazen daha da aşağıya vajina boyunca kadar inebilmektedir (vajinal septum, vajinada perde). Bazen rahim içerisinde septum olmadan sadece vajinayı ikiye ayıran bir septum olabilmektedir. Uterusun dış taraftan görünümü normaldir fakat iç kısımda iki endometrial kavite vardır. Bikornuat uterusta dışardan çökük vaziyette fundus ve iki endometrial kavite vardır. Arcuat uterusta ise minimal bir fundal çöküklük şeklinde görüntü vardır.

Uterin septum neden olur?
Rahim, rahim ağzı ve vajina anne karnında organların gelişim aşamasında sağ ve sol iki ayrı parça olarak gelişir ve sonradan orta hatta birleşerek tek organ halini alır (müller kanalı). Bu birleşme işleminde problem olduğunda orta hatta septum oluşmaktadır (rezorpsiyon defekti). Bu tür müllerian kanal gelişim hatalarının en sık görüleni uterin septumdur.

Belirtiler:
Uterin septum (rahim içerisinde perde, bölme) olan hastaların genellikle gebe kalmakta problem yaşamadıkları kabul edilir ancak gebeliklerinde düşük ve erken doğum daha sık görülmektedir. İnfertilite (kısırlık) problemi olan hastalarda genellikle tek neden olarak septum bulunmamaktadır, bu nedenle bu hastalarda ameliyat kararı vermekden önce diğer infertilite nedenlerinin araştırılması gerekir. Tersini iddia eden araştırmalar olsa da septum dışında infertilite için bir neden bulunamayan hastaların septum rezeksiyonu sonrası gebe kalma oranlarında artış olduğunu gösteren araştırmalar da vardır (kaynak). Uterin septum tekrarlayan düşüğe (3 kere arka arkaya düşük yapmak) neden olabilir. Diğer bir belirti dismenore (ağrılı adet görme) olabilmektedir.
Vajinal septum varlığında cinsel ilişkide zorlanma, zor doğum gibi belirtiler olabileceği gibi yıllarca fark edilmeyen vakalar da olabilmektedir. Vajinal tampon yerleştirildiği halde adet kanının dışarıya sızması da vajinal septumun bir belirtisi olabilir.

Uterin anomaliler ve abortus:
Uterin anomaliler sıklık sırasıyla: Septum (en sık), bikornus, arkuat, unikornus, didelfis şeklindedir. Bunlar içerisinde abortus riski en yüksek olan uterin septum iken, preterm doğum riski en yüksek olan uterin didelfistir. Uterin septumdan sonra abortus riski en fazla olan anomali unikorn uterustur.

Tanıda HSG, ultrasonografi (özellikle transvajinal ultrason) ve MR faydalıdır.

Tedavi - Histeroskopik septum rezeksiyonu ameliyatı:
Uterin septum tedavisinde (perde, bölme ameliyatı) en yaygın uygulanan yöntem histeroskopik rezeksiyondur. Vajinadan rahim içerisine uzanan kamera yardımıyla septum kesilir (bkz: histeroskopi). Histeroskopik septum rezeksiyonu ameliyatında myometrium kesisi yapılmadığı için daha sonraki doğumların sezaryen ile gerçekleştirilmesini gerektirmez. Septum rezeksiyonu sonrası gebe kalma oranının arttığı, düşük oranının azaldığı, canlı bebek doğurma oranının arttığı bildirilmektedir (kaynak 1, 2). Tekrarlayan düşüğü olan hastalarda (arka arkaya 3 düşük) septum rezeksiyonu sonrası canlı doğum oranları artmaktadır.
Günümüzde septum rezeksiyonu çoğunlukla histeroskopik yöntemle yapılsa da bunun mümkün olmadığı hallerde laparotomi ile uterin fundustan yapılan kesi ve wedge ezeksiyon ile septum rezeke edilerek yeniden kavite oluşturulabilmektedir (Jones metroplasty, Tompkins metroplasty). Bu tür amelyatlardan sonra oluşacak gebeliklerde doğumun sezaryenle gerçekleştirilmesi gerekir.
Septum rezeksiyonundan iki ay sonra çekilen HSG ile kontrol edilmesi önerilir. Bu kontrolde 1 cm'den büyük rezidü septum varsa tekrar ameliyat edilmesi önerilmektedir.

Uterusla ilgili diğer anomalilere (unikornus, bikornus didelfis) üriner sistem anomalileri eşlik edebilmektedir ancak uterin septum ile üriner anomaliler ilişkili değildir.


İlgili Konular:
- Rahimin Doğumsal Anomalileri
- Rahmin Doğuştan Olmaması (RKM Sendromu)
- İnmemiş Over (Ektopik Over)
Tamamını >>

ABDOMİNAL GEBELİK

GEBELİĞİN KARIN İÇERİSİNE YERLEŞMESİ

Gebelik normalde uterus içerisinde yerleşir ve doğuma kadar büyümesine burada devam eder. Uterus dışında tüplerde , overlerde, servikste gebelik oluşmasına dış gebelik (ektopik gebelik) denir. Abdominal gebelikte ise yerleşim bütün bu yerlerin dışında karın içerisinde peritoneal kavitede gerçekleşmektedir. Abdominal gebelik dış gebeliğin bir türü olarak tanımlanabilir. Dış gebeliklerin yaklaşık %1'i abdominal gebeliktir ve mortalite oranı yaklaık %0.5 civarındadır (kaynak). İnsidansı her 10bin-30 bin gebelikte bir civarında bildirilmektedir. Histerektomize hastalarda da abdominal gebelik gelişebilmektedir (kaynak).

Ektopik gebelik türleri içerisinde morbidite ve mortalitesi en yüksek türdür. En geç tanı alan ektopik gebelik abdomial gebeliklerdir.

Abdominal gebelik karın içerisinde karaciğer, dalak, barsak, omentum, pelvik yan duvarlar, broad ligament, diafram gibi çeşitli organlara implante olabilmektedir (kaynak 1, 2, 3). Bir vaka bildiriminde karaciğere implante olan gebeliğin cerrahi tedavi uygulanmadan metotreksat tedavisi ve potasyum klorid enjeksiyonu ile tedavi edildiği bildirilmiştir (kaynak).

Abdominal gebelik sperm ve ovumun direkt karın içerisinde fertilize olmasıyla oluşursa buna primer abdominal gebelik denir, fertilizasyonun tubada meydana gelmesinden sonra tubal abort sonrası gebeliğin karın içerisinde bir bölgeye implante olmasıyla oluşursa buna sekonder abdominal gebelik denir. Studdiford kriterleri'ne uyan abdominal gebelikler perimer abdominal gebelik olarak sınıflandırılır, bu kriterler:
- Tuba ve overlerin normal yapıda olması
- Uteroplasental fistül olmaması
- Tubal abort ihtimalini ekarte etmek için erken gestasyonel haftalarda kesenin sadece peritoneal yüzeye bağlı olması

Belirtiler:
Belirtiler abdominal gebeliğin yerleşim yerine göre değişiklik gösterebilir. Bazen gebeliğin çok ileri aylarına kadar hatta terme kadar farkedilmeyebilir. Ağrı, karın içi kanama, karın içi organ rüptürleri, hemorajik şok gibi komplikasyonlar meydana gelebilir. Termde canlı doğumla sonuçlanan abdominal gebelikler mevcuttur (kaynak 1, 2). Abdomainal gebeliklerde bebeğe ait konjenital anomaliler normaldan daha sık görülmektedir. Bebekte IUGR, yüz ve ekstremite defektleri sık görülmektedir.
Çok nadiren abdominal gebelikte fetus ölür ve kalsifiye olarak "taşlaşır", yıllarca bu şekilde farkedilmeden anne karnında kalabilir (bkz: taş bebek, lithopedion).

Artan B-HCG hormonuna rağmen uterus içerisinde ve tubalarda gebelik izlenememesi başlıca şüpheyi yaratır ve ultraosonografi, MR, CT gibi yöntemler ile tanıya gidilir.

Risk faktörleri:
- PID (Pelvik enflamatuar hastalık)
- Multiparite
- IVF ve ICSI gibi yardımı üreme teknikleri

Tedavi:
Cerrahi tedavi öncelikli uygulanan yöntem olmakla beraber nadiren metotrexate tedavisi de uygulanmaktadır ancak metotreksat tedavisi tubal ektopik gebeliklerdeki kadar başarılı olmamaktadır. Ameliyat sırasında özellikle plasentanın çıkarılması esnasında çok ciddi büyük kanamalar meydana gelebilir bu nedenle laparotomi tercih edilir ancak laparoskopi ile tedavi edilen vakalar da vardır. Bazı vakalarda kanama riski nedeniyle sadece fetus çıkarılarak plasenta yerinde bırakılmıştır ve metotreksat tedavisi verilmiştir.


İlgili Konular:
- Ektopik Gebelik (Dış Gebelik)
- Servikal Gebelik
Ovaryan Gebelik
- Heterotopik Gebelik
Tamamını >>

SPERM ALERJİSİ (SEMİNAL PLAZMA ALERJİSİ)

CİNSEL İLİŞKİ SONRASINDA ALERJİ OLMASI

Sperm sıvısı (semen, meni) içerisindeki maddelere karşı kadında meydana gelen alerjiye sperm alerjisi denir. Aslında sperm alerjisi terimi yanlıştır çünkü alerji spermlere karşı değil spermin içinde bulunduğu seminal plazmaya (semen sıvısı) karşı gelişir, bu nedenle seminal plazma alerjisi denir. Bunun dışında halk arasında balayı alerjisi, vajina alerjisi gibi isimlendirmeler de kullanılmaktadır. Seminal plazma alerjisi veya seminal sıvı alerjisi en doğru isimlendirmedir.
Lokal olarak vajina ve etrafında alerjik reaksiyonlar meydana gelebileceği gibi bütün vücutta yaygın reaksiyonlar da görülebilir. Alerjik reaksiyon cinsel ilişki sırasında veya sonrasında meydana gelebilir.
Sperm alerjilerinin yaklaşık yarısı ilk cinsel ilişkide meydana gelmektedir. Ancak daha önceki ilişkilerde hiçbir sorun yaşanmadığı halde sonradan başlayan seminal plazma alerjisi vakaları da bildirilmiştir (kaynak).

Belirtiler:
- Vulva ve vajinada kaşıntı, şişme, ağrı, yanma, kızarıklık
-Yüzde, dudaklarda, dilde şişme ve ödem, nefes darlığı, gözlerde kaşıntı gibi sistemik belirtiler meydana gelebilir. Sistemik şikayetleri olan hastaların çoğu atopik bünyeye sahiptir.
Belirtiler erkeğin kadının içerisine boşalmasından hemen sonra başlayabileceği gibi dakikalar hatta saatler sonra da meydana gelebilir. Alerji ile ilgili şikayetler çoğunlukla ilişkiden sonraki yarım saat içerisinde başlar ve bir gün içerisinde geçer. Bahsedilen belirtilerin ilişki ile meydana gelmesi fakat kondom kullanıldığında görülmemesi tanıda şüphe yaratan en önemli kriterdir. Tanı cilt testleri ile desteklenebilmektedir.
Vajina içerisine boşalma olmadan sadece spermlere (meni) cilt teması ile de alerjik reaksiyon oluşabilmektedir (kaynak).
Alerjinin ilişki sırasında kullanılan kayganlaştırıcı kremler, latex veya başka maddelere karşı gelişip gelişmediği sorgulanmalıdır. Kandidiyazis (mantar), vulvovajinit, kontakt dermatit ayırıcı tanıda düşünülmelidir.

Kısırlık:
Seminal plazmaya karşı alerji olması infertiliteye (kısırlığa) direkt olarak neden olmaz ancak bu çiftler kondomsuz cinsel ilişkiye giremedikleri için ilk aşamada gebelik elde edemezler (kaynak). Hamilelik  planlayan çiftlerin aşılama yöntemi ile gebelik elde etmeleri mümkündür. Aşılama yönteminde seminal plazmadan arındırılarak yıkanan spermler rahim içerisine verildiği için alerji oluşmamaktadır. Gebelik planlayan çiftler için diğer bir seçenek desensitizasyon tedavisi sonrası normal yolla ilişki ile gebelik elde etmektir.

Tedavi:
Tedavide en pratik yöntem kondom (prezervatif) kullanılmasıdır. Bunun dışında ilişki öncesi anti-alerjik ilaçlar alınması, desensitizasyon (immünoterapi) tedavileri gibi uygulamalar da vardır. Geri çekme yöntemiyle ilişkide içeri boşalma olmayacağı için alerji maydana gelmez.
Desensitizasyon tedavisi amacıyla dilüe edilmiş semen dereceli olarak intravinal uygulanır veya erkeğin semeninden elde dilmiş seminal plazma proteinleri subkutan uygulanır.

Not: TDK'ya göre doğru yazılışı: alerji, alerjik (allerji, allerjik: yanlış)

İlgili Konular:
- Cinsel İlişki Sırasında Ağrı Olması (Disparoni)
- Vajinada Akıntı (Vajinit)
- Vajinada Mantar Enfeksiyonu
Tamamını >>

KAPALI RAHİM ALMA AMELİYATI (LAPAROSKOPİK HİSTEREKTOMİ)

Laparoskopik histerektomi diğer laparoskopik ameliyatlar gibi son 20 yılda giderek artan şekilde uygulanmaktadır. Histerektomi yani rahmin alınması ameliyatı çoğu zaman açık yöntemle uygulanan bir ameliyat olsa da bazı durumlarda kapalı yöntemle yani laparoskopik olarak gerçekleştirilmesi mümkündür. Laparoskopik (kapalı yöntemle) ameliyat nedir, nasıl yapılır, avantajları nelerdir gibi konularda ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Kapalı rahim alma ameliyatında over kisti ve diğer jinekolojik ameliyatlarda olduğu gibi genellikle göbekten ve kasık bölgelerinden yaklaşık 1 santimetrelik küçük delikler vasıtasıyla karın içerisine kamera ve diğer aletler yerleştirilir, ameliyat bu şekilde gerçekleştirilir. Diğer laparoskopik ameliyatlar gibi genel anestezi ile gerçekleştirilir, spinal veya epidural anestezi (belden aşağısının uyuşturulması) ile yapılması mümkün değildir.

Kapalı yöntemle rahmin alınması (laparoskopik histerektomi) ameliyatı en yaygın olarak myom, adenomyozis, tedaviye dirençli vajinal kanama, premalign lezyonlar, endometrial hiperplazi gibi nedenlerle uygulanır. Jinekolojik kanserlerde de lenf nodu diseksiyonu dahil olabilecek şekilde uygulanabilmektedir.

Laparoskopik histerektomi serviks (rahim ağzı) dahil alınacak şekilde uygulanabilir (laparoskopik total histerektomi) veya serviks alınmadan uygulanabilir (laparoskopik supraservikal histerektomi). Uterus (rahim) karından dışarıya vajinal yoldan veya morselatör ile karındaki deliklerden çıkarılabilir. Kapalı yöntemle rahim alma ameliyatında gerekli ise yumurtalıklar da alınabilmektedir (ooforektomi).

Uterusun karın içerisinde yeterli çalışma alanı bırakmayacak kadar büyük olduğu durumlarda ve ciddi karın içi yapışıklıklar varlığında laparoskopik yöntem genellikle tercih edilmez.



Kapalı (laparoskopik) rahim alma ameliyatı sonrası:
Kapalı yöntemde açık yapılan rahim alma (histerektomi) ameliyatında olduğu gibi karın bölgesine büyük bir kesi yapılmaz. Bu nedenle ameliyattan sonra yara yeri enfeksiyonu, yara açılması, ağrı gibi problemler çok daha az olur. Hastanın günlük hayatına başlaması ve işine dönmesi daha erken gerçekleşir. Hasta genellikle 1-2 gün hastanede kalır sonrasında taburcu edilir, çalışan hastaların işine dönmesi genellikle 2-3 hafta içerisinde gerçekleşebilir. Ameliyattan ortalama bir ay sonra doktor muayenesinde bir sakınca görülmezse cinsel ilişki başlayabilir. Ameliyattan sonraki ilk hafta çok az miktarda vajinal kanama veya lekelenme olabilir, fazla miktarda kanama ve ağrı durumunda doktora başvurulmalıdır. Ağrı ameliyattan sonraki ilk günlerde hafif derecede olur daha sonra tamamen geçer, ciddi boyutta rahatsız edici bir ağrı ameliyat gününden sonra görülmez genellikle. Ameliyatı yapan doktorun önerileri doğrultusunda banyo, duş vb. işlemlere genellikle ameliyattan 2-3 gün sonra başlanabilir. Eğer ameliyatta yumurtalıklar alınmışsa ameliyattan sonraki haftalarda ateş basması, sıcak basması, terleme gibi menopoz şikayetleri bazı hastalarda başlayabilir, bu durumları doktorunuza iletmelisiniz.
Kapalı rahim ameliyatında rahim ağzı (serviks) alınmışsa ameliyattan sonraki yıllarda smear (simir) testi yapılmasına artık gerek yoktur, ancak rahim ağzı alınmamışsa smear testi yapılmaya devam edilir.

Ameliyattan sonra aşağıdaki durumlarda acilen doktora başvurulmalıdır:
- Ateş
- Fazla miktarda vajinal kanama (adet kanaması kadar veya daha fazla)
- Ağrı kesici alınmasına rağmen çok rahatsız edici karın veya kasık ağrısı
- Kötü kokulu vajinal akıntı
- Bulantı, kusma
- Göğüs ağrısı, nefes alıp vermede zorlanma
- Ciltteki yara yerlerinden beyaz veya kanlı akıntı olması
- Bacaklarda aşırı şişme, renk değişikliği, kızarma, morarma
- İdrar yaparken yanma, ağrı (ameliyattan sonraki ilk günlerde sonda takıldığı için sık görülür)

Laparoskopi yardımlı vajinal histerektomi:
Laparoskopi yardımlı vajinal histerektomi (LYVH, LAVH) ameliyatında ameliyatın ilk kısmı laparoskopik yöntemle karından yapılırken kalan ikinci kısım vajinal yoldan (alttan) tamamlanır. Laparoskopik histerektomide vajinal herhangi bir işlem yapılmaz bütün ameliyat karından tamamlanır. Laparoskopi yardımlı vajinal histerektomi hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Rahim sarkması gibi bazı durumlarda rahim alma ameliyatının tamamı vajinal yoldan yapılabilmektedir, bu durumda karından açık veya kapalı hiçbir işlem yapılmaz, bu ameliyata vajinal histerektomi denir.


İlgili Konular:
- Histerektomi (Rahim Alma Ameliyatı)
- Laparoskopi Yardımlı Vajinal Histerektomi
- Vajinal Histerektomi
- Laparosopik Myomektomi
Tamamını >>

KAPALI MİYOM AMELİYATI (LAPAROSKOPİK MYOMEKTOMİ)

Miyom (myoma uteri) kadınlarda en yaygın görülen iyi huylu tümörlerden birisidir. Miyomlar her zaman tedavi veya ameliyat gerektirmezler ancak ameliyat gerektiren myomlar için uygulanan tekniklerden birisi de laparoskopik ameliyat yöntemidir. Her miyom için laparoskopik ameliyat mümkün değildir ancak mümkün olan hastalarda çeşitli avantajlar içerir. Laparoskopik miyom ameliyatının açık yöntemle yapılan miyom ameliyatına göre başlıca avantajları karında daha az yara izi olması, ameliyat sonrası iyileşme süresinin daha kısa olması, yara yeri enfeksiyonu riskinin çok düşük olması, ameliyat sonrası daha az ağrı olmasıdır. Açık yöntemle ve diğer yöntemlerle miyom ameliyatı yapılması hakkında bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
Laparoskopi (kapalı ameliyat) miyomlar dışında da karın içerisindeki bir çok hastalığın tedavisi için jinekolojide ve diğer branşlarda yaygın olarak uygulanan bir yöntemdir, laparoskopi hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Laparoskopik (kapalı) miyomektomi subseröz ve intramural miyomlarda tercih edilir (bkz: miyom türleri). Ameliyat planlanan bir miyom hastasında laparoskopik yöntemin tercih edilmesi esnasında en önemli kriter cerrahın tecrübesidir. Bu yöntemde tecrübeli olan cerrahlar kendi tecrübeleri doğrultusunda laparoskopi için uygun vakaları seçseler de genellikle çok büyük olmayan (8-10 cm'den küçük), ve 4'ten az sayıda myomu bulunan hastalar tercih edilmektedir. Bazı araştırmalar 4 ve daha fazla miyom varlığında, intraligamanter miyomlarda, büyük miyomlarda laparoskopi uygulandığında komplikasyon oranında artış olduğunu bildirmiştir (kaynak). Ameliyattan önce miyomların yeri ve büyüklükleri ultrasonografi ile dikkatlice değerlendirilir hatta bazı durumlarda MR ile değerlendirilir. MR miyomların boyutu ve lokalizasyonu konusunda, adenomyozis varlığı konusunda daha net bilgi verebilmektedir.



Laparoskopik myom ameliyatında myomlar rahim duvarından çıkarıldıktan sonra karın dışarısına genellikle "morselatör" denilen alet ile parçalanarak alınır.

Ameliyattan sonra miyomlar tekrar oluşur mu?
Açık ameliyatta olduğu gibi laparoskopik myomektomiden yıllar sonra da miyomların tekrarlama riski vardır. Tekrar miyom oluşma riski ameliyat sırasında 35 yaşından genç olanlarda ve çok sayıda miyom varlığında daha fazladır, bir veya iki myom nedeniyle uygulanan ameliyatlardan sonra tekrar miyom oluşma riski düşüktür (kaynak). Daha sonraki yıllarda tekrar miyom oluşsa dahi bunların büyük kısmı tekrar ameliyat gerektirmemektedir. Yapılan araştırmalarda miyom ameliytatının laparoskopik (kapalı) veya açık yöntemle yapılmasının tekrarlama açısından fark yaratmadığı gözlenmiştir (kaynak).

Laparoskopik (kapalı) miyom ameliyatı sonrası:
- Hamilelik planlayanların ameliyattan sonra en az 6 ay korunmaları önerilir. Daha erken dönemde gebe kalınması riskli olabilir.
- Laparoskopik miyom ameliyatı olanlar ameliyattan sonra kendini iyi hissettiğinde, ağrı hissetmediğinde cinsel ilişkiye başlayabilir. Bu süre genellikle 15-30 gün arasında değişir.
- Laparoskopik miyomektomi ameliyatından genellikle bir veya iki gün sonra hasta taburcu edilir ve bir hafta sonra kontrole gelmesi önerilir. İlk kontrollerden sonra 6 ay veya yılda bir kontroller ile takibe devam edilir.
- Ameliyat sonrasında hastanın günlük hayatındaki her işi rahat yapabilmesi 1-2 hafta içerisinde gerçekleşir. Çalışan hastalar işlerine 2-4 hafta arasında dönebilmektedir genellikle. İyileşme süreci açık ameliyata göre daha kısa sürer ve daha ağrısız geçer.


İlgili Konular:
- Myomektomi (Miyom Alınması Ameliyatı)
- Miyom Nedir?
- Miyom Tedavisi
- Miyomlarda Embolizasyon Tedavisi
- Laparoskopik Histerektomi
Tamamını >>

HAMİLELİKTE VE DOĞUMDAN SONRA İDRAR KAÇIRMA (İDRAR TUTAMAMA)

GEBELİK DÖNEMİNDE VE DOĞUM SONRASI  İDRAR KAÇIRMA 
Hamilelik sırasında idrar kaçırma (idrarını tutamama, üriner inkontinans) problemi oldukça yaygın rastlanan bir durumdur. Hamilelikte sık idrara çıkma hemen her zaman görülen bir durumdur ve normal bir durum olarak kabul edilir; bu duruma bazen idrar kaçırma eşlik edebilir. Bazı hamilelerde ara sıra ve az miktarda idrar kaçırma olurken bazı hamilelerde daha ciddi boyutlarda olabilmektedir. İdrar kaçırma şikayetine gebeliğin ilk 3 ayında nadiren rastlanır, 4. aydan sonra artmaya başlar, gebeliğin son aylarında da yaygındır. Bütün hamilelerin yaklaşık yüzde 50'si idrar kaçırma durumu ile karşı karşıya kalmaktadır. Genellikle doğumdan sonra lohusalık döneminde idrar kaçırma problemi kendiliğinden ortadan kalkar ancak nadiren devam edebilir.

Hamilelerde idrar kaçırma nedenleri:
- Gebelik süresince büyüyen uterusun (rahim) mesaneye baskı yapması
- Mesane ve mesane boynundaki sfinkterin anatomik olarak yer değiştirmesi
- Gebelikte artan progesteron hormonunun mesane sfinkter kaslarında gevşemeye neden olması

 Gebelik sırasında görülen idrar kaçırma genellikle "stres inkontinans" şeklindedir yani öksürme, hapşırma, gülme, egzersiz, ani hareket gibi mesane üzerine basıncı arttıran durumlarda gerçekleşen idrar kaçırmadır.
Gebelik sırasında nadiren "urge inkontinans" denilen aniden sıkışma ve tuvalete yetişememe şeklinde gerçekleşen idrar kaçırma da meydana gelebilir. Bu durumda hasta acilen tuvalet ihtiyacı hisseder ve tuvalete yetişmeye çalışır ve tuvalete oturamadan bir miktar idrar kaçırır. Bu tip idrar kaçırma gebelikte nadiren görülür.

Tedavi ve önlem:
Hamilelik sırasında idrar kaçırmayı önlemek için en kolay ve faydalı yöntem Kegel egzersizi yapmaktır. Kegel egzersizi herkesin evinde kısa sürede kendi kendisine yapabileceği basit ve etkili bir yöntemdir. İdrar torbası etrafındaki ve pelvis tabanındaki kasları güçlendirerek istemsiz idrar kaçırmaları engeller. Kegel egzersizleri hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Kegel egzersizine başlar başlamaz fayda beklenmemelidir, hergün düzenli olarak egzersiz yapan kişide genellikle 4-6 hafta sonunda fayda görülmeye başlanır. 6 hafta boyunca Kegel egzersizi yapılmasına rağmen fayda görülmemişse başka tedavi yöntemleri için doktora danışılmalıdır.
İdrar kaçırma zamanlarını not etmek ve çizelge oluşturmak işe yarayabilir. Buna göre gün içerisinde idrar kaçırma olan saatler belirlenir ve bu saattler yaklaştığında planlı olarak idrar yapılırsa idrar kaçırma engellenebilir.

DOĞUMDAN SONRA İDRAR KAÇIRMA
Doğumdan hemen sonraki aylarda idrar tutamama şikayetine yaklaşık %20-30 oranında rastlanmaktadır (postpartum üriner inkontinans). İdrar tutamama şikayeti normal doğumdan sonra daha sık görülmekle beraber sezaryen ameliyatından sonra da görülebilmektedir (kaynak). Bazı araştırmalarda elektif sezaryen doğum sonrası stres üriner inkontinansın normal doğuma göre daha az görüldüğü ancak ilerlemeyen doğum eylemi nedeniyle uygulanan sezaryenlerden sonra oranın normal doğuma benzer görüldüğü belirtilmiştir (kaynak). Bu tür çalışmalarda stres inkontinansın doğum eylemi sırasında pelvik taban doku ve kaslarında meydana gelen hasara bağlı geliştiği vurgulanmıştır.
Doğum sırasında spinal veya epidural anestezi uygulanan hastalar doğumdan sonraki ilk günlerde geçici idrar kaçırma problemi yaşayabilirler, bu tür anestezinin idrar kaçırma şeklinde kalıcı etkisi olmaz.
Kegel egzersizlerine gebelik sırasında ve doğum sonrasında devam etmek doğumdan sonra idrar kaçırmaları önlemek açısından faydalıdır. Doğumdan sonra en az 3 ay düzenli yapılması önerilir.
Doğumdan sorraki aylarda aşırı çay içmek, kahve tüketimi, kolalı içecekler ve alkol tüketimi mesane kontrolünü azaltır; bu tür içeceklerden kaçınmak idrar kontrolünü kolaylaştırır. Bu önlemlere rağmen geçmeyen idrar kaçırma (üriner inkontinans) mutlaka doktor tarafından değerlendirilmelidir.


İlgili Konular:
- Gebelikte Kegel Egzersizi
- Gebelikte Sık İdrara Çıkma
- Gebelikte İdrarda Kan Olması
- Gebelikte İdrar Yolu Enfeksiyonu
Tamamını >>

EMZİRİRKEN ALKOL KULLANMAK BEBEK İÇİN ZARARLI MI?

DOĞUM SONRASI LOHUSALIK DÖNEMİNDE ALKOL KULLANMAK
İçkiler yoluyla alınan alkol annenin kanındaki düzeyle orantılı olarak anne sütüne geçebilmektedir. Alkollü içecekleri içmeye başlandıktan yaklaşık 30-60 dakika sonra anne sütünde alkol düzeyi maksimuma ulaşır.  Anne sütündeki alkol düzeyi anne kanındaki düzeyle hemen hemen aynıdır, artış birbirine paralel olarak sürer. Alkollü iken göğüslerden süt akışının güçlü ve bol olmadığı görülür çünkü alkol süt akımını yavaşlatır ancak alkolün etkisi geçtikten sonra göğüslerde biriken süt fazlasıyla akacağı için alkolün sütü arttırdığı şeklinde yanlış bir izlenim yaratabilir. Alkol anne sütünü arttırıcı veya faydalı bir etki göstermediği gibi bebeğin emme iştahını ve süresini azaltır. Alkol kullanımı anne sütünün kokusunu ve tadını değiştireceği için bebek emmeyi rededebilir.

Doğumdan sonra lohusalık ve emzirme dönemi boyunca alkol tüketimi bebekte uyuşukluk, derin uyku hali, güçsüzlük gibi etkiler meydana getirebilir. Her gün düzenli alkol tüketiminin bebek üzerindeki uzun dönem etkileri tartışmalı bir konudur; bazı araştırmalarda bebekte motor ve zihinsel fonksiyonlarda gerileme yaptığı bildirilse de her araştırma bunu onaylamamıştır. Bira, rakı, şarap gibi alkolün türü fark yaratmaz, hepsinde aynı etki beklenir. Alkolden dolayı bebeğin zarar görmesini en aza indirmek için alkol alımı bittikten sonra en az 2-3 saat emzirmemek gerekir, bu nedenle alkol almaya başlamadan hemen önce bebeğin emzirilmesi iyi olur. Kronik düzenli alkol tüketimi  ara sıra az miktarda gerçekleşen sosyal içiciliğe göre çok daha fazla zarar verme potansiyeline sahiptir. Bebeklerin alkolü metabolize etmesi erişkinlere göre yarı yarıya daha yavaştır.

Hafif bir alkol alımı sonrası anne sütünden alkolün temizlenmesi yaklaşık 2 saat sürse de bu annenin kilosuna, aldığı alkol miktarına, içme hızına göre değişiklik gösterebilir. Fazla alkol tüketiminde anne sütünden alkolün tamamen temizlenmesi 6 saati bulabilir. Alkol alırken bol su içmek, kahve içmek, yürüyüş yapmak, göğüsleri sağmak gibi işlemler sütteki alkol miktarının daha hızlı azalmasını sağlamaz.

Özetle: Emzirme döneminde arada bir nadiren alınan az miktarda (1 veya 2 bardak) alkolün bebek üzerine olumsuz etkisi olduğu düşünülmemektedir, özellikle alkolden sonra 2 saat emzirme yapılmazsa hiçbir yan etki beklenmez. Ancak hergün düzenli ve fazla miktarda alkollü içki tüketilmesi bebek üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir ve annenin bebeği sütten erken kesmesine neden olabilir.

Kaynaklar:
http://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/24118767
http://www.drugs.com/breastfeeding/alcohol.html
Alcohol During the Nursing Period - Bavarian Health and Food Safety Authority


İlgili Konular:
- Emzirirken Sigara İçmek Bebek İçin Zararlı mı?
- Hamilelikte Alkol Kullanmanın Zararları
Emzirme
Emzirmenin Anneye Faydaları
Emzirmenin Bebeğe Faydaları
Anne Sütü
- Annenin Süt Miktarını Etkileyen Faktörler 
Tamamını >>

EMZİRİRKEN SİGARA İÇMEK BEBEK İÇİN ZARARLI MI?

DOĞUMDAN SONRA SİGARA İÇMEK BEBEĞE ZARAR VERİR Mİ?

Doğumdan sonra ve lohusalık döneminde sigara kullanmak gebelikle ve bebekle ilgili bir takım problemlere neden olabilir. Gebelik sırasında sigara kullanmanın zararları hakkında bilgilere buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. Bu yazıda doğumdan sonra lohusalık döneminde ve sonrasında emzirme süreci boyunca sigara içmenin bebek sağlığı üzerine etkileri özetlenmiştir.

Sigara içerisindeki maddeler süte geçer mi?
Sigara içen annelerin bebeklerini emzirme konusunda daha başarısız oldukları, daha kısa süre emzirdikleri ve süt miktarının, süt kalitesinin daha kötü olduğu bir gerçektir (kaynak). Sigara içen anneler daha erken emzirmeyi kesip ek gıdalara geçmektedir. Bunun dışında merak edilen bir konu da sigaradaki zararlı maddelerin ve nikotinin anne sütüne geçip geçmediğidir. Yapılan araştırmalarda sigara içen hatta sigara içilen ortamda bulunan (pasif içici) annelerin sütünde nikotin ve diğer maddelere rastlanmıştır (kaynak). Bu nedenle emziren annelerin sigara kullanması bebek için zararlıdır, sigaradaki zararlı maddeler bebeğe de geçmektedir. Emzirme döneminde sigara içen annelerin bebeklerinde huzursuzluk, kusma, kolik (gaz) ağrıları daha sık görülmektedir. Sigara anne sütünün tadını ve kokusunu değiştirebilmektedir, bu nedenle bazı bebekler emmeyi reddetmektedir.

Emzirirken sigara içen annelere bebeğe anne sütü yerine mama veya hazır süt vermeleri önerilmez çünkü bu nedenle bebeği anne sütünün faydalarından mahrum bırakmak ona daha büyük zarar verecektir. Yani formül mamalarla beslemektense sigara içerken emzirmek daha az zararlı kabul edilmektedir.

Emzirirken sigara içen annelere öneriler:
- Sigara içmenin üzerinden ne kadar çok vakit geçerse sütteki nikotin miktarı o kadar azalmaktadır, bu nedenle sigara içtikten hemen sonra bebek emzirilmemelidir. Bir araştırmada anne sütünde nikotin yarılanma ömrü 97 dakika bulunmuştur (kaynak). Sigara içtikten en az 1-2 saat sonra bebeğin emzirilmesi bebeğin daha az zarar görmesini sağlayacaktır.
- Evde ve arabada bebeğinizle aynı ortamda sigara içmeyin, başkalarının da bebeğin yanında sigara içmesine izin vermeyin. Pasif sigara içimi bebek açısından son derece zararlıdır, solunum yolu hastalıkları ve daha ciddi problemler meydana gelebilir.
- Gün içerisinde mümkün olduğunca az sayıda sigara içmeye çalışın.
- Emzirirken bir yandan sigara içmek asla yapılmaması gereken bir davranıştır. Bu esnada bebek hem anne sütü aracılığıyla hem havadaki dumandan zararlı maddelere çok yüksek oranda maruz kalacaktır.
- Sigara içtiğiniz odayı ve arabanızı havalandırın.
- Sigarayı bırakma danışma hatları ile iletişime geçin.


İlgili Konular:
- Emzirirken Alkol Kullanmak Bebek İçin Zararlı Mı?
- Hamilelikte Sigara İçmenin Zararları
- Emzirme
- Emzirmenin Anneye Faydaları
- Emzirmenin Bebeğe Faydaları
Anne Sütü
- Annenin Süt Miktarını Etkileyen Faktörler
Tamamını >>

PRETERM DOĞUMU ÖNLEMEK AMACIYLA PROGESTERON TEDAVİSİ

ERKEN DOĞUMU ÖNLEMEK İÇİN PROGESTERON TEDAVİSİNİN ETKİNLİĞİ

Preterm doğum (erken doğum) 37. gebelik haftasından önce meydana gelen doğumlara denir. Preterm eylem tehtidi ise 37. gebelik haftasından önce kontraksiyonların başlaması durumudur. Tüm doğumların yaklaşık yüzde 10'u erken doğum şeklinde gerçekleşmektedir. Yenidoğan dönemindeki ölümlerin çok önemli bir kısmından erken doğumlar sorumludur, bu nedenle erken doğumları önlemek ve tedavisini, komplikasyonlarını en iyi şekilde yönetmek için sürekli yeni protokoller ve yeni ilaçlar araştırılmaktadır. Aşağıda preterm doğumların önlenmesinde progesteron ilaçlarının etkinliği konusunda son yıllarda yapılan araştırmalar ve öneriler kaynakları belirtilerek özetlenmiştir.

Doğumdan önceki haftalarda anne kanında progesteron seviyesinde değişiklik izlenmemektedir ancak doğumdan hemen önce (preterm veya term doğumlarda) fonksiyonel progesteron çekilmesi gerçekleşmektedir. Bu nedenle progesteronun gebelik haftaları boyunca uterin relaksasyondan ve sonrasında doğumun başlamasından sorumlu olduğu düşünülmektedir (kaynak 1, 2). Şubat 2001'de FDA daha önce en az bir preterm doğumu olan hastalarda tekrarlayan preterm doğumun önlenmesi amacıyla progesteron özellikle (hydroxyprogesterone caproate) kullanımını onaylamıştır (kaynak 1, 2). Annenin gebelik sırasında progesteron kullanımı ile ilgili bildirilen en önemli risk erkek bebeklerde hipospadias riskinin artmasıdır (kaynak 1, 2).

Erken doğum önlenmesi amacıyla progesteron kullanımı:
- Daha önce preterm doğum öyküsü olmayan ve servikal uzunluğu bilinmeyen hastalarda preterm eylemi önlemek amacıyla progesteron kullanımı önerilmemektedir. Önerilmesi için yeterli kanıt yoktur.
(Gebelikte düşük-risk hasta grubunda rutin servikal uzunluk değerlendirmesi önerilmemektedir.)
- Daha önce preterm eylem öyküsü olmayan ve servikal uzunluk 20 mm altında ölçülen hastalarda preterm doğum önlenmesi amacıyla progesteron tedavisi önerilmektedir.
- Daha önce preterm doğum öyküsü olan gebeliklerde tekrar preterm doğum gerçekleşmesini önlemek amacıyla 20-37 gebelik haftaları arasında haftada tek doz 250 mg hidroksiprogesteron (intramuskuler) önerilmektedir.
- İkiz-üçüz gebeliklerde preterm eylemin önlenmesi amacıyla progesteron kullanımı önerilmemektedir, faydası ispatlanmamıştır.
- PPROM hastalarında preterm eylem önlenmesi amacıyla progesteron kullanımı önerilmemektedir.

Kaynaklar:
Progesterone and preterm birth prevention: translating clinical trials data into clinical practice (2012)
Progesterone Supplementation and the Prevention of Preterm Birth (2011)
ACOG Committee Opinion number 419 (2008)
Progestogens for Prevention of Preterm Birth (2012)


İlgili Konular:
- Preterm Doğum (Erken Doğum)
- Gebelikte Servikal Uzunluk Ölçümü
Tamamını >>

KISIRLIK TANISINDA LAPAROSKOPİ (KAPALI AMELİYAT)

İNFERTİLİTEDE DİAGNOSTİK (TANISAL) LAPAROSKOPİ
Kısırlık (infertilite) tedavisi sırasında tüplerin (kanalların) açık veya kapalı olduğunu anlayabilmek için, tüplerin etrafında yapışıklık var mı değerlendirebilmek için, karın içerisinde endometriozis veya başka ek patolojiler varlığını araştırabilmek için bazı durumlarda laparoskopi yapılması gerekebilir. Bu ve benzeri nedenlerle karın içerisine bakılması için yapılan laparoskopiye diagnostik (tanısal, teşhis amaçlı) laparoskopi denir. Diagnostik laparoskopi tanı yani teşhis koyma amacıyla yapılan laparoskopi anlamına gelir. Karın içerisine göbekten içeri sokulan bir kamera ile bakılır. Laparoskopi (kapalı ameliyat) işlemi hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.

Laparoskopi ile tüplerin (kanalların) açık mı kapalı mı olduğuna bakmak için rahim içerisine alttan (rahim ağzından) basınçla boya verilerek tüpler yoluyla karın içerisine geçiyor mu diye gözlenir (boya testi). Boyanın tüplerden karın içerisine geçmesi o tüpün açık olduğunu gösterir, boya karın içerisine geçemiyorsa o taraftaki tüp (tuba, kanal) kapalıdır. Boyalı renkli madde olarak metilen mavisi dilüe edilerek kullanılır. Bu işleme kromopertubasyon (chromopertubation) denir. Tubal faktör değerlendirilirken genellikle öncelikle HSG (rahim filmi) uygulanır. HSG sonucunda bilateral tıkanıklık izlenmişse tanısal  laparoskopi uygulanır.

Genellikle laparoskopi işlemi ile aynı anda histeroskopi işlemi de uygulanarak rahim içerisinde bir patoloji var mı değerlendirilir, buna da diagnostik (tanısal, teşhis amaçlı) histeroskopi denir. İnce bir kamera rahim ağzından rahim içerisine uzatılarak rahim içerisi gözlenir. Rahim içerisinde myom, polip, yapışıklık ve benzeri patojiler var mı araştırılır.

HSG'de kapalı izlenen tüpler laparoskopide açık izlenebilir:
HSG'de (rahim filminde) kapalı izlenen tüplerin önemli bir kısmı laparoskopide açık izlenebilmektedir (kaynak 1, 2). Bunun HSG çekim tekniği, değerlendirme hassasiyeti, her iki yöntemde kullanılan sıvıların vizkosite farklı gibi nedenleri vardır. HSG'de tüplerin kapalı izlenmesinin güvenilirliği düşüktür ancak açık izlenmesi güvenilirdir. Bu nedenle genellikle HSG'de her iki tüpte tıkanıklık izlenmişse laparoskopi ile tubal açıklığın yeniden değerlendirilmesi önerilir. Ancak HSG'de tüplerden birisi veya ikisi açıksa laparosopi ile tekrar değerlendirmeye gerek olmadığı yönünde görüşler ağırlıktadır.

Laparoskopinin kısırlık (infertilite) tedavisinde tüplerin açıklığını belirlemek dışında karın içerisindeki diğer patolojileri tespit edebilme avantajı da vardır. Endometriozis, peritubal adezyonlar gibi infertiliteye debep olabilecek patolojiler gözlenebilir. HSG peritubal adezyonları belirlemekte kullanışsızdır.

Adezyolizis (Tüplerin etrafındaki yapışıklıkların açılması):
Karın içerisindeki ve tüplerin, yumurtalıkların etrafındaki yapışıklıkların ameliyatla (laparoskopi) ile açılmasına adezyolizis denir. İnfertilite hastalarında yapılan laparoskopik adezyolizis sonrası gebelik oranlarında artış olduğu saptanmıştır (kaynak). Benzer şekilde laparoksopide gözlenen minimal endometriozis odaklarının eksizyonu (veya koagulasyonu) sonucunda gebelik oranlarının arttığını bildiren araştırma da mevcuttur (kaynak).
Rahim içerisindeki yapışıklıkların açılması ayrı konu olarak açıklanmıştır, buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.



İlgili Konular:
- Kısırlık (İnfertilite)
- Kısırlık Tedavisi
- Laparoksopi (Kapalı Ameliyat)
Tüplerin Tıkalı (Kapalı) Olması
- Rahim Filminde Tüplerin Kapalı Çıkması
Tamamını >>

OVARİAN REMNANT (KALINTI) SENDROMU

Ovaryan remnant sendromu (ORS) (over kalıntısı sendromu) tek veya çift taraflı salpingoooforektomi uygulanan hastalarda farkedilmeden bırakılan over dokusuna bağlı ilerleyen dönemde bazı semptom ve patolojilerin gelişmesidir. Hastanın her iki overinin ameliyatla alındığının bilinmesine rağmen siklik şekilde meydana gelen pelvik ağrı veya ovulasyon ile ilişkili diğer belirtiler, geride kalan over dokusundan gelişen kist veya malignite gibi patolojiler meydana gelebilir. Ooforektomi (veya histerektomi + bilateral salpingoooforektomi) esnasında infindibulopelvik ligmentin yeterince iskeletize edilememesi ve klempin yeterince laterale koyulamaması nedeniyle bir parça over dokusunun farkedilmeden geride kalması nedeniyle oluşur. Genellikle PID, endometriozis gibi batın içi yapışıklık olan ameliyatlarda meydana gelir. Laparoskopik veya açık ameliyatlardan sonra meydana gelebilir. Laparoskpik ooferektomi ameliyatlarının yaygınlaşması ile son dekatlarda ovaryan remnant sendromu insidansında artış olduğunu bildiren araştırmalar mevcuttur (kaynak).

Siklik ağrı, kronik pelvik ağrı, cinsel ilişki sırasında ağrı,  pelvik kitle, bilateral ooforektomiye rağmen menstrüasyon görülmesi gibi belirtiler olabilir. Tek taraflı ooforektomi yapılan hastalarda ooforektomi yapılan tarafta pelvik kitle saptanması da tanıda şüphe yaratabilir. Bilateral ooforektomi yapılan hastada FSH, östadiol düzeylerinin premenopozal düzeylerde olması ovarian remnant sendromunu düşündürür.

Bir vaka bildiriminde (laparoskopik ooforektomi) trokar giriş yerinde cilt altına over dokusu ekimi olduğu ve ameliyattan aylar sonra cilt altında kitle farkedilerek eksize edildiği bildirilmiştir (kaynak). Bu vakadaki otograft implantasyonun over dokusunun batın dışına çıkarılması esnasında olduğu ve over dokusunun pedikülü olmadan burada fonksiyonunu devam ettirebildiği bildirilmiştir. Diğer bir vaka bildiriminde mesane üzerine implante olan over dokusunın re-laparoskopi ile çıkarıldığı bildirilmiştir (kaynak).

Ovaryan doku kalıntısı nedeniyle planlanan ameliyattan önce klomifen sitrat uygulanmasını öneren çalışmalar vardır (kaynak). Bu sayede over dokusunun büyümesinin ve ameliyatta daha kolay bulunmasının sağlanabileceği belirtilmektedir. Kalıntı olan over dokusu açık veya laparoskopik (kapalı ameliyat) yöntemle bulunup çıkarılabilir (kaynak 1, 2). Kalıntı over dokusu barsak, üreter gibi farklı dokulara implante olabilir ve adezyonlar nedeniyle laparotomide bile bulunması her zaman kolay olmayabilir (kaynak).

Rezidüel over sendromu (ROS)
Ameliyatta overlerin istemli olarak alınmaması nedeniyle ileriki dönemde ovaryan patoloji gelişmesine rezidüel over sendromu denir, bu hastaların bir kısmında tekrar operasyon gerekebilmektedir. Genellikle ameliyattan yıllar sonra (kaynak) patoloji gelişmesine rağmen çok kısa süre sonra büyük boyutta patoloji izlenen vaka bildirimleri de mevcuttur (kaynak). Bir çaışmada rezidüel over sendromu insidansı %2.8 olarak bildirilmiştir (kaynak).

İlgili Konular:
- Ooforektomi
- Laparoskopi
Tamamını >>

GEBELİKTE LAPAROSKOPİ (KAPALI AMELİYAT)

HAMİLELİKTE KAPALI YÖNTEMLE AMELİYAT UYGULANABİLİR Mİ?

Hamilelik sırasında over kisti (yumurtalık kisti), over torsiyonu, apandisit, kolesistit gibi nedenlerle ameliyat yapılması gerekebilmektedir. Gebelik döneminde müdahale edilmesi zorunlu olmayan hallerde ameliyat doğum sonrasına ertelenir, ancak bazı hallerde hamilelik sırasında ameliyat ile mmüdahale etmek zorunludur. Bu durumlarda kapalı yöntemle ameliyat (laparoskopik) veya açık ameliyat (laparotomi) yöntemi ile müdahale edilebilmektedir. Bazı hastalıklarda kapalı ameliyat uygulanamaz ve açık ameliyat uygulanması şarttır; bazı hastalıklarda ise her iki ameliyat yöntemi de uygulanabilmektedir. Örneğin mide perforasyonu durumunda açık yöntem uygulanması şart iken, apandisit veya yumurtalık kisti durumunda her iki yöntem de uygulanabilir. Uygulanacak ameliyat yöntemi hastalığın ne olduğuna, hastanenin ve doktorun imkan ve tecrübelerine, hastanın tercihine göre değişebilmektedir. Hamile olmayan hastalarda olan laparoskopi kontrendikasyonları aynı şekilde hamile hastalarda da geçerlidir (hemodinamik instabilite gibi).

Dış gebelik (Ektopik gebelik) tedavisi için yapılan laparoskopik ameliyat bu sayfadaki yazının konusu dışındadır. Bu yazıda kastedilen normal gelişen bir gebelik varken, yanısıra meydana gelen gebelik dışı bir patoloji nedeniyle ameliyat uygulanmasıdır.



Gebelik sırasında hangi durumlarda laparoskopi (kapalı ameliyat) uygulanabilir?
- Over (yumurtalık) kistleri (hemorajik kist, endometrioma, dermoid kist)
- Adneksiyal torsiyon (Over kist torsiyonu) (bkz: salpingoooferopeksi)
- Myom (fibroid) torsiyonu (kaynak)
- Heterotopik gebelik
- Apandisit
- Kolesistektomi (safra kesesi alınması)
- Mezenterik kist
- Splenektomi, nefrektomi, fıtık onarımı, lenfadenektomi gibi nadir uygulamalara ait vaka bildirimleri de vardır (kaynak 1, 2).

Daha önceki yıllarda gebelerde laparoskopik cerrahi çok yaygın uygulanmamaktaydı, bunun nedenleri uterusun manipulasyonu zorlaştıracak şekilde büyük olması, uterus ve fetusun zarar görmesinden korkulması, karbondioksite bağlı asidoz gelişebileceği gibi endişelerdi. Ancak günümüzde yapılan araştırmalarda laparoskopi ile açık ameliyat arasında gebelikle ilgili riskler açısından fark olmadığının gösterilmesi nedeniyle ve laparoskopi uygulayan cerrahların tecrübelerinin artmasından dolayı yaygın olarak uygulanmaya başlanmıştır. Ayrıca laparoskopik yöntemin  gebe olmayan hastalarda sağladığı avantajlar aynı şekilde gebe hastalarda da geçerliliğini korumaktadır (ameliyat sonrası ağrının daha az olması, hastanede daha az kalma gereksinimi, yara yeri enfeksiyonu riskinin düşük olması gibi).

Gebelikte laparoskopik ameliyat tekniği:
- Genel anestezi altında karbindioksitle batın şişirilmesi aynen gebe olmayan hastalardaki gibi uygulanabilir.
- Hastanın ilk trimesterde düz supin pozisyonunda, 16. hafatdan sonra hafif sola dönük pozisyonunda olması tercih edilir. Sola yatırmakta amaç büyük damarlara olan basıyı azaltmaktır. Ameliyatta görüntüyü kolaylaştırması açısından gerektiğinde Trendelenburg pozisyonu uygulanabilir.
- Trokarların giriş yeri uterus büyüklüğüne göre değiştirilebilir. Duruma göre yan trokarlar sağ veya sol aynı taraftan  girilebilir (kaynak). Büyük gebeliklerde ilk trokar ve veress girişi supraumblikal bölgeden uygulanabilir. Trokar girişi esnasında uterusun yana deviye edilmesi yaralanması riskini azaltabilir. Mümkün olduğunca ince trokarlar tercih edilir.
- Veress iğnesi özellikle büyük uteruslarda dikkatli girilmelidir, kazara uterusa giriş bildirilmiştir (kaynak).
- Pnömoperiton oluşturmak amacıyla ilk trokar girişinde açık teknik (Hasson tekniği) veya Veress iğnesi uygulanabilir. Bu cerrahın tecrübesi ve yatkınlığı ile ilgilidir. Veress iğnesinin sol üst kadrandan uygulanmasını öneren merkezler vardır (kaynak), orogastrik tüp ile mide boşaltılması uygulanması mide yaralanması riskini azaltır.
- İntraabdominal basıncın çok artmamasına özen gösterilmelidir (12mm Hg altında kalmalı). Bunda amaç damarlara olan basıncı azaltmak, venöz dönüşün engellenmesini önlemek ve CO2 emiliminin mümkün olduğunca az olmasını sağlamaktır.
- Gazsız laparoskopi uygulaması da gebelik sırasında mümkündür ancak yaygın olarak uygulanmamaktadır. Bu yöntem CO2 emilimine bağlı hiperkarbi ve fetal asidozdan kaçınmak ayrıca intrabadominal basınca bağlı venöz kan akımı azalmasından kaçınmak amacıyla uygulanmıştır ancak CO2 basıncı yüksek tutulmadığı sürece bu yan etkiler gelişmemektedir. Ayrıca ameliyat sırasında uzun süreli ve yüksek basınçlı suction kullanımına imkan sağlaması sayesinde koterizasyondan kaynaklanan toksik gazlara fetusun maruz kalmasını engeleyebileceği bildirilmiştir (kaynak). Gazsız laparoskopinin genel anestezi olmadan rejyonel anestezi altında yapılabilmesi fetus açısından diğer bir avantajı olarak bildirilmiştir. Batın ön duvarı elevasyonu için özellikli ekipman gerektirmesi dezavantajıdır ve günümüzde yaygın olarak uygulanmamaktadır. Gazsız laparoskopi hakkında ayrıntılı bilgiye buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz.
- Ameliyat sonrası uterin aktivite artış riski ve fetal kalp atım değişiklikleri açısından anne ve fetus yakın takibe alınmalıdır.
- Hamilelikte uygulanacak laparoskopi öncesinde rutin proflaktik tololiz uygulanmasına dair öneri yoktur.

Hamilelikte laparoskopi için en uygun zaman nedir?
Açık cerrahide olduğu gibi laparoskopi (LS) için de en uygun zaman ikinci trimesterin başlarıdır (12-16 hafta). İlk trimester yani gebeliğin ilk 3 ayı fetal teratojenite ve düşük riski yüksek olmasından dolayı zorunlu olmadıkça ilk tercih değildir ancak uterusun küçük olmasından dolayı laparoskopi işlemi kolay uygulanabilir. Over torsiyonu gibi ikinci trimestere ertelenemeyecek acil hallerde ilk trimesterde laparoskopik cerrahi uygulanmaktadır. Gebeliğin son 3-4 ayında (son trimesterde) ise ameliyata bağlı erken doğum riski daha sık gelişebilmektedir ayrıca fazla büyük olan uterus laparoskopi uygulanmasını zorlaştırır ancak bu dönemde de uygulanan başarılı ameliyatlara ait vaka bildirimleri vardır (kaynak 1, 2, 3).


İlgili Konular:
- Laparoskopi (Kapalı Ameliyat)
- Gebelik Sırasında Ameliyat Olmak
Tamamını >>

HAMİLELİKTE İNME (FELÇ)

GEBELİKTE BEYİN DAMARLARINDA TIKANMA VEYA KANAMA OLMASI
İnme yani stroke (halk arasındaki tabiriyle felç, beyin felci) beyin damarlarında meydana gelen tıkanma veya ani oluşan kanama nedeniyle vücudun bir kısmında felç meydana gelmesidir.  Serebrovasküler olay veya serabrovasküler hastalık (SVO) olarak da adlandırılır.  Beyin damarlarında oluşan tıkanma veya vücudun başka bölgesinden (kalpten) beyine pıhtı atması, beyin içerisine ani kanama olması gibi nedenlerle inme oluşabilir. Beyin damarında tıkanma nedeniyle meydana gelen inmeye iskemik inme denir, beyin kanaması nedeniyle meydana gelen inmeye hemorajik inme denir.  İnmeye sebep olan  ana mekanizma beyinde bir bölgenin beslenmesinin bozulmasıdır. Acilen tedavi edilmesi gereken acil bir durumdur.
Geçici olarak gelişen inme durumlarına transiyent iskemik atak (TİA) denir, burada geçici ve kısa bir ani inme durumu oluşur. TİA'da belirtiler kısa sürer ve kendiliğinden düzelir genellikle.

İnme (serebrovasküler olay) durumunda genellikle vücudun bir tarafında aniden güçsüzlük, kolda-bacakta uyuşukluk,  şiddetli baş ağrısı, ani görme bozukluğu, konuşamama, konuşulanları anlayamama gibi belirtiler olur. İnme durumunda bazen koma eşlik etse de her zaman görülmez.

Gebelerde veya gebe olmayanlarda inme riskini arttıran faktörler:
- Sigara
- Alkol
- Kokain
- Yüksek tansiyon
- Kalp kapak hastalıkları
- Myokard enfarktüsü geçirmiş olmak
- Endokardit
- Atrial fibrilasyon
- Trombofili
- Diyabet
- Hiperkolesterolemi
- Obezite, sağlıksız beslenme, hareketsiz yaşam tarzı
- Gebelik
- Doğum kontrol hapı kullanımı (kaynak)

Gebelik ve Postpartum Dönemde İnme:
Gebe olmayan kadınlarda yaklaşık onbinde 1 oranında görülen inme, gebe kadınlarda onbinde 2-3 olacak şekilde daha sık görülmektedir. Gebelikte inme riskinde artış olmasının nedeni gebelikte hiperkoagulabiliteye yatkınlık meydana gelmesi, hemokonsantrasyon, kardiyovasküler sistem değişiklikleri, ve preeklampsi gibi hipertansif durumlar olarak düşünülmektedir.
Gebelikte iskemik ve hemorajik inmenin en sık nedeni preeklampsi, eklampsi, HELLP sendromu'dur. Gebelikte anevrizma, arteriovenöz malformasyon, preeklampsi gibi nedenlerle hemorajik inme meydana gelebilir; serebral venöz sinüs trombozu, kalp kapak hastalıkları ve preeklampsi gibi nedenlerle iskemik inme meydana gelebilir. Trofoblastik emboli ve amniyotik sıvı embolisi gibi nedenler gebeliğe spesifik ancak çok çok nadiren görülen inme nedenleridir.
Doğum sonrası yani lohusalık dönemi de inme açısından belirgin risk artışı ile karakterizedir, gebelikle ilgili inmelerin yaklaşık yarısı bu dönemde görülür. Hipertansiyon ve sezaryen gebelik-postpartum dönemde inme riskini daha da arttırmaktadır (kaynak). Postpartum enfeksiyon ve kanama da inme riskini arttıran faktörlerdendir (kaynak).

Gebelikte inmenin tanısı ve tedavisi gebe olmayan insanlar ile benzerdir. Şiddetli preeklampsi veya HELLP durumu varsa buna yönelik spesifik tedavi verilir. CT (bilgisayarlı tomografi) genellikle tanıta ilk basamak olarak kullanılsa da MR'ın gebelikte güvenli olması ve bazı küçük enfarktlarda daha sensitif olması avantajlarıdır.

Aşağıda Amerikan Kalp Derneği'nin yayınladığı infografikte gebelikte inme riskinin arttığı ve hipertansiyon ile komplike gebeliklerde daha fazla arttığı vurgulannmaktadır. Ayrıca inmenin kadınlarda erkeklerden daha sık görüldüğü belrtilmektedir. İnfografiğe göre inme ölüm nedenleri arasında kadınlarda 3. sırada, erkeklerde 4. sırada yer almaktadır.

Resmi büyütmek için üzerine tıklayın

İlgili Konular:
- Hamilelikte Damar Tıkanıklığı
- Doğum Kontrol Hapı Kullananlarda Damar Tıkanıklığı Riski
- Hamilelikte Kan Pıhtılaşması (Koagulasyon Değişiklikleri)
Tamamını >>

UTERİN İNVERSİYON

Uterin inversiyon (ters dönme) uterus fundusunun kısmen veya tamamen endometrial kaviteye doğru çökmesi ve daha ileri seviyede iç-dış dönmesi neticesinde dışarıya çıkmasıdır. Doğumdan sonra meydana gelen uterus iversiyonu acilen tanınmalı ve tedavi edilmelidir, aksi halde anne ölümlerine kadar gidebilen kanama ve şok
tablosuna neden olabilir.

Uterin inversiyon başlıca ikiye ayrılabilir:
- Puerperal uterin inversiyon: Sezaryen veya normal doğum sırasında meydana gelir.
- Non-puerperal uterin inversiyon: Gebelik olmadan myom, polip gibi diğer nedenlere bağlı meydana gelen inversiyondur.
Uterin inversiyonların yaklaşık yüzde 95'i puerperal, yüzde 5'i non-puerperal şekilde gerçekleşir (kaynak).

NON-PUERPERAL (JİNEKOLOJİK) UTERİN İNVERSİYON:
Genellikle fundusta bulunan myom ve polip, sarkom benzeri patolojilere bağlı gelişir. Fundustaki kitlenin ağırlık etkisiyle fundusu vajinaya doğru çekmesi ve tamamen inverte olarak vulvaya kadar prolapsusuna sebep olması ile sonuçlanır. En sık olarak fundal submukozal myomlara bağlı gelişir (kaynak); bunun dışında polipler ve maligniteler de inversiyona neden olabilir. İnversiyonun gelişim mekanizmasında uterus içerisindeki tümöral kitlenin uterus duvarını bası etkisi ile inceltmesi ve servikal dilatasyona neden olması da rol oynar.

PUERPERAL (OBSTETRİK) UTERİN İNVERSİYON:
Doğumdan sonra meydana gelen uterus inversiyonudur. Sıklığı konusunda yaklaşık bir kaç bin doğumda bir gibi değişik bildirimler vardır. Doğumdan sonraki ilk 24 saat içerisinde meydana gelirse akut, 24 saat-1 ay arasında meydana gelirse subakut, 1 aydan sonra meydana gelirse kronik uterin inversiyon diye adlandırılır. Büyük kısmı ilk 24 saat içerisinde gerçekleşmektedir. Doğum sırasında meydana gelen inversiyona umblikal kordun aşırı çekilmesi ve fundusa aşırı baskı yapılması (Credé manevrası) sebep olabilir (özellikle plasenta fundus yereleşimli ise ve atoni varsa). Genellikle normal doğumda meydana gelmekle beraber sezaryen sırasında da inversiyon meydana gelebilir (kaynak).
Muayenede serviksten veya vajenden fundusun çıkmasıyla tanınır. Bazı durumlarda ultrasonografi de tanıda yardımcı olabilir. Abdominal muayenede fundusun normal yerinde palpe edilememesi önemli bulgudur.

İnversiyonun derecesine göre sınıflandırma:
- 1. derece: Fundus kısmen kaviteye doğru inverte olmuştur, serviksi geçmemiştir.
- 2. derece: Fundus serviksten dışarı çıkacak kadar inverte olmuştur.
- 3. derece: Fundus vajinadan dışarıya kadar inverte olmuştur.
- 4. derece: Uterus, serviks ve vajina dışarıya çıkacak derecede inverte olmuştur.

Obstetrik uterin inversiyon tedavisinin hızla yapılması önemlidir aksi halde ciddi kanama ve şok gibi komplikasyonlar gelişebilir. Eğer inversiyon anında plasenta halen ayrılmamışsa uterusun düzeltilmesinden önce elle ayrılması önerilmemektedir çünkü kanama riskini arttırmaktadır (kaynak 1, 2). Uterotonik ilaçların hemen kesilmesi önerilir aksi taktirde uterusun manuel olarak düzeltilmesi zor olacaktır. İlk denemede uterusu manuel düzeltme başarısız olursa uterusu gevşetici ajanlar verilerek tekrar manuel yerleştirme denenmesi önerilmektedir. Uterusun gevşemesi için tokolitik ajanlar, genel anestezi, nitrogliserin kullanılmaktadır (kaynak). Manuel olarak eski pozisyonuna getirilemeyen vakalarda vajinal ve abdominal yolla uygulanabilen operasyonlar vardır.
Uterus normal pozisyonuna yerleştirildikten sonra inversiyonun tekrarlamasını ve atoniyi engellemek için uterotonik ilaçlar başlanması önerilir. Bu amaçla oksitosin, misoprostol, dinoproston, metilergonovin gibi ajanlar kullanılır.


İlgili Konular:
- Doğum Sonrası Aşırı Kanama
- Normal Doğum
- Sezaryen
- Pelvik Organ Sarkması
Tamamını >>



UYARI: Sitedeki bilgiler hastalıkların tanı ve tedavisinde kullanılmamalıdır.
Yazıların her hakkı saklıdır, izinsiz kullanılamaz. devamı >>

"Gebelik ve kadın hastalıkları konusunda ayda 1 milyondan fazla ziyaretçi sayısı ile en çok tıklanan, en geniş içerikli site"